Pek çoğumuz yaşamımızı bilinçli yaşadığımızı düşünürüz. Düşüncelerimiz, davranışlarımız, kendimizi sözlü ya da sözsüz ifadelerimizin tümünü aklımızı kullanarak yaptığımızı varsayar, öyle değerlendiririz yaşamı. Ancak tepkisel davranışlarımıza baktığımızda durumun hiç de öyle olmadığını görürüz. Duyduğumuz bir söz, gördüğümüz bir davranış biçimi ki bunların mutlak suretle bize direkt olarak söylenmesi gerekmez, başkalarına da söylense biz yine tepki verebiliriz.
Bunun anlamı o iletinin tesir sahasına girmişiz demektir ve bu etkileşim bizde otomatik oluverir. Bunları istem dışı davranışlar olarak da ifade edebiliriz ki başka türlüsünü yapmak elimizde değildir. Bu durumda kendimizi ve davranışlarımızı değerlendirdiğimizde her ne kadar bilinçle hareket etmiş olduğumuzu zannetsek de istem dışı davranışlarımız bizim tepkisel olduğumuzu göstermekte olup, bilinç yerine bilinçaltı boyutunda hareket ederiz.
Bilinçaltı
Bilinçaltı bizim karanlık yönümüzdür. Orada neleri kaydettiğimizi bilemeyiz. Bilinçaltı herşeyi içeriksiz kaydeder. Aslında gördüğümüz, işittiğimiz, hissettiğimiz her şey bilinçaltımızda kayıtlıdır. İç dünyamızdaki bu kayıtlar eylemler ile dış dünyaya çıktığında, tarafımızdan ifade edilebilindiğinde bilinçaltında o kayıtla ilgili deneyim potansiyeli biter.
Bazı davranışlarımız bilinçaltının öğrendiği yaşta kalır. Örneğin köpekten korkarız ama neden korktuğumuzu bilmeyiz. Oysaki çocukken köpekle ilgili yaşadığımız deneyim esnasında korku duygusunu başlatmışızdır.
Bilinçaltı o yaşta kalır ve biz büyüsek bile herhangi bir köpekle bir araya gelişimizde o yaşa geri gider ve yetişkin olsak da küçüklüğümüzdeki korku duygusunu çağrıştırdığımız için bilinçaltı küçük bir çocuğun bu korkuyla mücadele edemeyeceği algısıyla bizi bu gün şimdiki yaşımızda korku deneyiminin içinde tutmaya devam eder. Bu durum ortaya çıkmadıkça biz tepkisel davranmaya devam ederiz.
Bazen bizi hiç ilgilendirmediği halde bizim dışımızdaki iki kişinin iletişimi bizi ilgilendirebilir. Sadece dinlediğimizi zannederken birden kendimizi tepki verirken ya da taraf olurken buluruz. Konu her ne olursa olsun bizim bilinçaltımızda bir kaydı varsa tetiklenmiş ve bizim istem dışı hareket etmemize neden olmuştur. Çoğu zaman biz bunu bilinçli yaptığımızı zannederiz. Ancak görüş bildirmekle tepki vermek aynı şey değildir.
Bilinçaltı düzeyinde davranış geliştirdiğimizde an’da olamayız. Daha çok bilinçaltımızın bizi çektiği zamana gideriz ama bunu farketmeyiz. Bir şekilde tepki anında bulunduğumuz andan çıkmışızdır. Zihnimizdeki görsel algı kayıtlarında gider dururuz. Yaşadığımız deneyimin ve sonuçlarının da sorumluluğunu bu nedenden alamayız ve bizim dışımızda bir şeylerin olduğunu zannederiz.
Bakıldığında robotik bir davranış içinde olduğumuzda ve kontrol bizde olmadığında ister istemez gelişen olayların kendimizle ilişkisini de kuramayız ve bizim dışımızda bir gücün bizi kontrol ettiğini düşünmeye başlarız. Bu düşünce biçimi ardı ardına tekrarlanan deneyimlerle pekiştiğinde inanca dönüşür ve kendi gücümüzü dışarıya bırakarak mağdur durumuna düşeriz.
Oysaki her şey bizim içimizde gelişmektedir ve dışarısı içimizin bir yansımasından ibarettir. Karanlık alanlarımızın farkındalığında olamadığımızda bu yanılgıya düşeriz. Dolayısıyla bu durum bizim dışımızdaki insanlarla mücadele içinde olmamıza, yaşamı kontrol etme ihtiyacında olmamıza, kendimize yabancılaşmamıza, sevgiden uzaklaşmamıza neden olur.
Bilinçaltı ve Bilinçli Yaşamak
Oysaki bilinçli olma hali farkındalıkta olduğumuz davranışsal halimizdir. Ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı, ihtiyaçlarımızı bilme halimizdir. Yaptıklarımızın arkasında durabildiğimiz, sorumluluklarımızı sonuna kadar hem kendimizin hem çevremizin alabildiğimiz duruş halidir. Bu düşünce yapısında başımıza gelen deneyimin sorumlusu olarak kendimizi görürüz. Karşımızdakini suçlayıp değiştirmeye kalkmak yerine kendimizi nasıl değiştireceğimizi, geliştireceğimizi düşünürüz.
Bilinçli iken duygularımızın davranış olarak yansıması dengelidir. Tepki vermeyiz, bilerek davranırız. Çevremizi çok iyi gözlemleriz. Hem içimize hem de dışımıza odaklıyızdır. Neye, nasıl ve ne zaman karşılık vereceğimiz anlaşılır. Açık, net ve anlaşılır ifadeler kullanırız. Sözümüzün arkasında dururuz. Özgüvenli davranışımızın ardında güven veren duruşumuz vardır. Olaylara nötr yaklaştığımız için sevgi, merhamet, şefkat duygularını kolayca yansıtırız. Hak boyutunda, herkese eşit davranırız. Sahip olduklarımızı paylaşırız. Veririz, alırız. Vermenin almak olduğunu biliriz.
Anda, şimdi ve burada sonsuz, sınırsız potansiyel alan içinde olduğumuzu biliriz. Bilinçli yaşamak, sevinç, coşku, mutluluk duygularının an’da deneyimlenmesidir. Kendi yaşamımızın yaratımı kendi elimizdedir. Yenidünya tüm insanların bilince uyanmasıyla mümkün olacaktır.