“Kocasını Pişiren Kadın” Sahnede

Dünyanın çeşitli şehirlerinde farklı rejilerle sahneye konulan “Kocasını Pişiren Kadın” oyunu yeniden tiyatro sahnelerinde yerini aldı. 29 Kasım’da İstanbul  Ortaköy Afife Jale Sahnesi’nde sahnelenmeye başlanacak.

kocasini pisiren kadin tiyatro afife jale

Tiyatro 3 Topluluğu’nun yorumuyla, izleyicilerin zihninde farklı izlenimler bırakacak olan oyun günümüz erkek figürünü en çıplak haliyle gözler önüne seriyor.

Son yüzyılın en çok tartışılan sorunsalı olan aldatma konusuna iğneleyici bir üslupla yaklaşan “Kocasını Pişiren Kadın” bir taraftan durumu en yalın haliyle ortaya koyarken bir taraftan da  hangi tarafın haklı olduğu konusunda farklı bakış açıları sunuyor. Acaba aldatan mı haklı, aldatılan mı yoksa duygularına engel olmayı reddeden ve safça aşık olan üçüncü şahıslar mi? Yoksa hepsinin kendine göre çok da geçerli sebepleri var mı?


“Mutfak bir Katilin Cennetidir”


Oyun, erkeğini mutlu etmenin yolunun ona tadına doyulmaz yemekler pişirmek olduğuna inanan Hilary ile hayatın aslında zevk ve seksten ibaret olduğunu düşünen Laura’nın aynı erkek için sürdürdüğü mücadeleyi konu alıyor. Biri anaç biri vahşi iki kadının arasındaki çekişme bir gün öyle bir noktaya varıyor ki bu birbirine düşman iki kadın kendilerini bir gece aynı kaderin bir parçası olarak buluyor. Hilary’nin mutfağı ve Laura’nın yatak odası arasında mekik dokuyan doyumsuz Kenneth ise beklenmedik bir sürprize kurban gidiyor.

kocasini pisiren kadin tiyatro afife jale

En son çözüm kocayı pişirmek mi?

Kenneth için en güzel yemekleri yapan ama onu sadece pişirdiği enfes yemeklerle heyecanlandıran yıllarca aynı yastığa  baş koyduğu Hilary ile tutkunun sembolü, aşkın göbek adı ama bunun dışında pek de bir şeyden haberi olmayan Laura arasında kararsızlıkların en komiğini yaşayan Kenneth artık kendisinin hangi kadına ait olduğunun bile farkında değil. Peki izleyiciler bu problemin içinden çıkabilecek mi? Seyircilere çok da yabancı gelmeyecek bu durum, aslında yıllardır erkeğin çözülemeyen en büyük sorunsalı. Doymak bilmeyen insanoğlunun halleri, dayatılmış “erkeklik”, “kadınlık” rolleri…


Oyun erkeklerin çocuksu karakterinin, kadınınsa ince, hassas ve bir o kadar vahşi ruhunun ezelden beri değişmediğini ortaya koyuyor. Sonuç olarak bu olay tarihin en başına, kadınla erkeğin yapraklı haline kadar gidiyor.


Özgül Süsler
Falanca yılın, filanca ayının, bilmem kaçıncı gününde doğmuşum. Kutu kutu pense, yakan top ve misket oynamışım. Komşuların zilini çalıp kaçmışım. Balkondan sarkan komşu teyze “kimdi o? “ diye sorunca, “Bilmem” demişim...