Yaşantımız bir dizi deneyimle doludur. Her an bir yenisi başlar, bir diğeri biter. Deneyimler birbiriyle ilişkilidir ya da değildir. Hoşumuza gitse de gitmese de deneyimlerimizle bir takım sonuçlara varmaktayız.
Soruların gücü karanlıkları aydınlatır!
Neden sonuç ilişkisiyle deneyimlerin oluştuğunu düşündüğümüzde sahip olduğumuz düşünce yapısının, bilincimizin, algılarımızın, davranışlarımızın önemli rolü vardır. Sonuçlarının bize bağlı olduğunu varsaydığımızda nedenlerin neye bağlı olduğunu da bulmak zor olmasa gerek. Neden ve sonuç birbiriyle ilişkiliyse o zaman nedenlerinden de biz sorumluyuz demektir.
Peki ama nasıl?
İşte bu durumu çözecek ilk ipucu bir soru sormaktır! Çünkü sorular cevaplanmak üzere vardır. Sorularımıza bazen karşımızdakilerden hemen yanıt gelir bazen de bize soru ile cevap verirler. Böylece bir başka soru döngüsü başlamış olur. Burada amaç ya sorulan soru anlaşılmamıştır ya da yeterince açık değildir anlaşılabilir olabilmesi için soru ile cevaplanır. Her ne için olursa olsun sorular bizleri düşünmeye, kendi içimize, olan olaya bakmaya yönlendirir.
Şüphesiz pek çok insandan da hazır cevaplar alabiliriz. Klişeleşmiş, alışıla geldik davranış modellerinin benimsenmesiyle oluşmuş kalıp davranış modelleridir bunlar. Cevaplayan kişi ya onları o anda kendisi için uygun olduğu için kullanır ya da kendisi ile yeterince ilişki kuramadığı için kendi süzgecinden geçirmez, bazen geçiştirmek için, başkalarının sonuçlarını kullanır.
Oysaki soru sormak olan oluşumun açılımının yapılması, deneyimin anlaşılır olması, ihtiyaçların belirlenmesi, ilişkinin daha açık ve net olması açısından çok önemli ve faydalıdır. Hele hele soru sormak eylemini hayatımızın bir parçası haline getirebilirsek “stres” denen faktörün hayatımızdan çıkmasına da ciddi ölçüde katkıda bulunuruz.
Çünkü sorular karanlık kalmış alanların aydınlanmasında çok önemli rol oynar. Soru sorulduğunda cevaplar çoğu zaman bizi eyleme iter. Eylem ise bizleri zihinden çıkarttığı için değişimi, dönüşümü gerçekleştirebiliriz. Sorulan sorunun cevabını bulmak için çözüm arayışı içine gireriz. Çünkü cevap bizi bir adım öteye taşıyacaktır. Cevapsız kalındığında atalette de kaldığımızı görebiliriz. Ne yapacağımızı bilmiyoruzdur.
Cevapsız soru yoktur. Sadece cevaplar bizim istediğimiz nitelikte değildir o kadar. O nedenle direniş gösteririz o nedenle cevapları açık ve net olarak ifade edemeyiz.
Kendimizle ilişkili tüm soruların cevabı bizim içimizdedir.
Aslında bilinçaltımız tüm soruların cevabını bilir. Ancak içimize soru yöneltmediğimizde bilinçaltımızın ne bildiğini bilemeyiz. Kendimizle ilgili soruların cevaplarını biz bizatihi kendimiz yanıtlayamıyorsak o zaman soruların cevapsız kalmayacağı gerçeğinden bakıldığında mutlaka başka birileri bizim namımıza cevaplar. Böylesi bir durumda da cevaplar bizim yaşam deneyimlerimizle örtüşmez, mutsuz oluruz ama niye mutsuz olduğumuzun farkında da olamayız.
Suskun kaldığımızda, kendi kendimize soru sormadığımızda cevapta alamıyoruz. Böylece karanlıkları aydınlatacak olan sorunun gücünden de mahrum kalıyoruz. Kendimizi keşfetmemize izin vermemiş oluyoruz. Sorularımıza içimizden cevap geldikçe aslında kendi gerçeğimizle de buluşmuş oluruz. Gerçeğimize uygun olmayan yanlarımızı keşfederek kendi gelişimize de katkı sağlarız. Çünkü soru bilinmeyenin açığa çıkışıdır. Özgürleşmektir.