“Her talep, kendi arzını yaratır.” Bu klasikleşmiş iktisadi teoriye dayanırsak, mobbing de kendisini doğuruyor olabilir mi ve karşılığında ne yapabiliriz, şimdi bunu sorgulayacağız.
İş dünyasının azılı düşmanı, kişisel gelişimcilerin taze aşkı mobbing konusuna, klişelerle bakmaktansa, farklı bir pencereden bakalım istiyorum.
İletişim, ezelden beridir en temel ihtiyaçlarımızdan birisi ve bunun için her medeniyet farklı bir yol izlememiş mi? Duman sallamışız, meşale yakmış, borazanlar öttürmüşüz…
Zamanla elektriğin taşıyıcılığından ve hızından faydalanıldı, değil mi? Teller önce telgraf yolladı, sonra telefonla sesimizi taşıdı.
Yetmeyince bu hız, kabloları kaldırdık ve enerji de kendini daha iyi ifade edebilmek için boyut değiştirdi: Telsizden telefonlar doğdu, sonra uydular bu gelişime körük verdi.
Şimdi çevirmeli ağlardan DSL’lere, yüksek kalite görüntülerden 3 boyutlu yayınlara geçiyoruz, geçtik bile!
Neydi bu ihtiyaç peki?
A Köyü’nde çakal gezdiğini, B Köyü’ne dumanla, çanla duyurduk.
Falanca diyardan askerin sefere geldiğini ve destek istediğimizi kuşlarla uçurduk.
Cephede zorlukları telgrafla yolladık ve cephane istedik.
Askerdeki çocuğumuzun sesini işittik telefonla.
Sahada polisler haberleşti, ekipler toplaştı telsizlerle.
Çölde kazı yapan bilim-insanlarından öğrendik neydi buluntular diye, uydular sağ olsun.
Kütüphaneleri sayısal verilere çevirip, internetten yararlanmaya başladık…
İletişim ölçeğini bir derece yakınlaştırıp; araçsız, aracısız iletişime bakalım mı biraz da?
Psikolojide 3 Silahşörler: Endişe Kaygı Korku
Baba av getirince, anaya onu yemek için hazırlamak düşüyordu. Ana hazırlayacak ki oğul beslensin. Baba avdayken, anaya koruyup kollamak düştü. Koruyup kolladığına göre, saygı duymak gerekti. Bir düzen vardı belki, ama zamanla bozuldu.
Baba daha çok getirmeye başladı, bunun için daha çok ayrı düştü evinden. Ayrı kalınca özlem arttı, endişe arttı: “Ya başına bir şey gelirse! Ya başımıza bir şey gelirse!”
Endişeye psikolojide “3 silahşörler” diye bakılıyor, çünkü endişe kaygıyı doğurur, kaygı da korkuyu. Ve sonunda zanlar sayesinde başlayan kaygının doğurduğu korku da öfkeyi getirir hayatımıza.
Öfke, egoyu büyüttü kavak misali. Ama ego bol suyla şişti ve çürüdü. Çürüyünce insanı kör etti, çürüttü. Şimdi ne toprakta can kaldı ne kavakta ne suda!
Bir yerlerde bozulma söz konusu ise; uzmanlar, amaçtan sapma olduğunda hemfikirler.
Amaçtan sapılıyorsa, genelde sebebi amaçların sacayaklarını, yani değerleri unutmak olarak çıkıyor karşımıza.
Peki, sorgulayalım: “Değerlerimin farkında mıyım ve onlar için çaba sarf ediyor muyum?”
Bu soru aklımızın bir ucunda kalsın ve bir deney-gözlemimi paylaşarak devam edeyim:
Mobbing nedir?
Mobbingi merak etsem dahi, tatminkâr bir bilgiye ulaşamamıştım ve kendim bakmak için en başa sardım: “Mobbing nedir?” diye.
Wikipedia’da yazdığına göre: Türkçe karşılığı: Zorbalık, yıldırma, bezdirme. Latince’de: Psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı vermek. Kısa bir özetle sistematik taciz.
O halde süreci hızlandıracak bir yol bulursam, daha hızlı sonuçlar elde edebilirim diye düşünürken Kedi miyavladı.
Kendisi, sokakta bulunup kötü bir durumda olduğu için bir süreliğine misafir ettiğim bir tekir kedi.
Durumları ne kadar kötü veya normal iyi olursa olsun, bir şey gayet dikkat çekici bu kedilerde; kendi keyiflerine çok düşkünler ve egoları çok yüksek. Benlik alanları sanırım maksimum seviyede.
Buna basit bir örnek; sevileceklerinde yanaşıp, sıkılınca ayrılmak istemeleri.
Peki, acaba onun bu sözsüz isteğine karşı koyarsam ne olur?
Tahmin edersiniz ki bol bol çatıştık ve sağım solum çizik oldu.
O gitmek istedikçe alıkoydum, böylece yaşadığı atmosfere yönelik bir talebini reddettim, aksi yönde davrandım ve bunu kendisinde baskı hissedecek şekilde yaptım.
Bunu sürekli yapmaya başladım ve sıklaştırdım, daha sık, daha sık…
Sistematik tacizin, ben bu sorguları yaparken suç sayılabilmesi için ilgili kanun maddelerine göre, 6 ay sürmesi gerekiyordu.
Ortalama bir insanın, tepki süresi kanuni hesaplamalara göre bu kadar sürüyorsa, insana göre çok daha tez canlı bir kedide, bu süreyi kısaltabilirim diye düşündüm. Bunun için de yaklaşık 1 aylık süre belirledim ve mobbinge maruz kalan kişilerin genel olarak gösterdiği tepkileri beklemeye başladım.
Tepki doğuş süresi, yani pasif ya da aktif agresyonun ortaya çıkışı için geçen süre, bir müddet sonra kısaldı ve artık Kedi, istediğim sürece girmişti.
Gözlemlediğim birçok davranış oldu.
Mesela asla ben onun yanına gitmedim, ancak o, önce benden kaçıp, bir süre sonra yine yanıma geliyordu. Bir şey çekiyordu, çünkü bir ihtiyacına ancak ben cevap veriyorum. Beslenme midir bu, barınma mı, okşama mıdır, bilmiyorum. Ama… Beslenme olacağını sanmıyorum, çünkü yemi vs. evde kolayca erişebileceği yerde, bana muhtaç değil. Barınma olacağını sanmıyorum, çünkü evde tek sahiplenen ben değilim, haliyle okşanmak elzem bir ihtiyaç olsa bile, gidebileceği benden başka adresleri de var. Ama bir ihtiyacı var ki benimle ilişkisini koruyor.
Peki, biz insanlara baksak, mobbinge maruz kalıp, ortamı terk etmeyenlerin o ortamda cevap bulan ihtiyacı ne olabilir acaba? Maaş, geçim sıkıntısı, vs. bana yeterli bir cevap gelmiyor maalesef.
Kendi yaşadığım, 4 yıl önceki mobbing hatırama baktığımda, “değersizlik” çıktı, daha mizansen bir ifadeyle sırtımın kırbaçlanmasına yönelik bilinçsiz bir talep içindeydim. Çünkü bir hata yapmıştım ve kendimi affetmiyordum bilinçaltımda.
Ama Kedi’nin ihtiyacı neydi, bilmiyorum.
Bir başka gözlemim, stresi grafik ile çizecek olsam, stresin etkileri tepe noktasına gelmeden her şeyi bırakıyordum bazen. Bu durumda bir şaşkınlık yaşıyor ve kısa sürede durum stabilleşiyordu, sakinleşiyordu; sanki 5 dakika öncesi gayet normaldi.
Yine kendi yaşadığım ve çevremdeki insanların mobbing süreçlerini gözlediğim zaman, savunma ve terk mekanizmasına bazı davranışların nasıl morfin etkisi yaptığını gözledim. Misal gerginlik hallerinde tam hakkınızı savunacağınız sırada amirinizin özellikle izin verip sizi göndermesi, iyi bir etki olduğu kadar morfin etkisi de yaratabiliyordu.
Üçüncü bir gözlem; uzun soluklu stres, gözle görülür değişiklikler yapabiliyor. Nasıl ki bu bahsettiğim, mobbinge maruz kaldığım işime giderken dinlediğim müzikler, herhangi bir yerde çalarken bende anlamlandırması güç bir psikolojik tepki doğuyorsa, benzeri de Kedi’de oldu. Çünkü aynı müzikleri çalıyordum bu mobbing denemelerim sırasında ve Kedi de bir süre sonra “Pawlow’un Köpekleri” misali belirlenmiş tepkiler veriyordu; mesela kaçınan gözlerle etrafı gözlemeye başlıyordu.
Bu noktada kendimle ilgili küçük bir paylaşım yapayım: işe giderken hep müzik dinliyordum ve genelde aynı grubun parçalarıydı. İşten ayrılalı 2 sene olmuşsa bile hala o grubun müziklerini duyarsam bir yerde; anında anılarım, hoşuma gitmeyen duygular canlanıyordu ve bunu aşmak için kendime terapiler uygulamak zorunda kaldım.
Gözlemlerim devam ediyor, ama olumlu bir sonuca gelelim.
Özetlemek için süreci başa alalım mı? Kedi çok temel değerlerinden biri olan, özgür olma ihtiyacı gasp edilir edilmez, tepki göstermeye başladı. Ancak benden beslendiği bir ihtiyacı olmasından ötürü gider gitmez, geri geliyordu. Dolayısıyla hoşlanmasa dahi, sürece katlanıyordu.
Kendini affedememe: Saklı bir mazoşizm
Bu süreç de bir süre sonra ritmik değişiklikler göstermeye başlamıştı. Çeşitli gözlemler yaptım ve doyurucu olduktan sonra süreci sonlandırdım ve çözüme başladık.
Özgür kalması üzerine çalıştık; özgürlük alanını geliştirdik ve ayrıca kendine güven konusunda da gelişmeler kaydettik. Böylece süreç içinde hamamböceklerinden dahi korkarken, artık korkmuyor ve hatta korkutucu bazı şeylerle oyun oynayabiliyordu.
Bunu kendime uyarladığımda, karşıma ilk çıkan unsur, yaptığım hatadan ötürü “kendini affedememe” durumunu, patronumun baskıcı tavrıyla cevaplandırıyordum. Durumum; saklı bir mazoşizm yani.
Baskı bir basınçtır ve çıkacak delik arar.
Baskı bir basınçtır ve çıkacak delik arar. Aşırı stresli bir sektörde, zor zamanların döndüğü bir dönemdeydik ve bilinçsiz bir şekilde patronumdaki baskının çıkacağı deliği ben açmıştım ve neticede o memnundu, ben memnundum?!?!
Eğer hatam üzerine çalışsaydım, kendimi affedebilseydim ya da açılan psikolojik yaralarımı onarabilseydim, değerimi daha iyi ifade edebilecektim ve patronuma yüklediğim bu rol son bulacaktı. Çünkü o delik kapanacaktı ve belki zihinsel bir kum torbası olmak yerine, içindeki baskıyı yönetmesine yardımcı olabilecektim ve çevreme sunduğum fayda artacaktı.
Bu öğrenimim, ben o işten ayrıldıktan sonra fark ettiğim şeyler, dolayısıyla biraz geç oldu. Ancak hemen sonrasındaki işim, yine sıkıntılı bir sektörde, sıkıntılı bir firmada, bol koşuşturmalı bir pozisyon olmasına rağmen patronumun, amirimin baskıları artık beni yıldırmıyordu ve gözlemlerim, kolay olmayan ama rahat bir atmosfer yakalamamı sağlamıştı. Çünkü şiddetle cevap bulan o ihtiyacım artık son bulmuştu. Geriye ise klasik iş stresi kalıyordu ve artık bugün, onu da yönetebilen bir bireyim.
Sorun çözmeyi hobi edinen birisi olduğum için, sıklıkla sıkıntılı yerlerde rol aldım. Burada doğan mobbing konusunu da merak edip gözlemeye, bir şeyler çıkarmaya çalıştım. Amacım bu konuda bilimsel bir doktrin çıkarmak değil, kişilerin başka yollarla da sorgulama yapmasına vesile olmak.
Çünkü benzer yaklaşımlarımı, arkadaşlarım başta olmak üzere koçluk danışanlarımda ve çeşitli örnek vaka raporlarında da gözlemleme fırsatım oldu ve derlemeler yaptım. Dolayısıyla anlattıklarımın bilimsel değeri göreceli olup, tamamen gözlem ve ilişkilendirme üzerine değerlendirmelerdir.
Sizin de benzer sorgulamalar yaparak, belki profesyonel destek belki arkadaşlarınızdan ve iş arkadaşlarınızdan manevi destek alarak mobbing sorunlarına şiddetsiz çözüm bulabileceğinize inanıyorum.
Patronları, amirleri vahşi yaratıklar görmek, iş hukukumuza küfretmek ve mobbingi kadere bağlamak çözüm değil. Çözüm, o düğümü aşmakta.