Özlediğin Sensin: Hatıralarda anmak geçmişi

Hatıralarda anmak geçmişi. Andıkça özlemek, özledikçe daha da büyütmek gözünde; kutsal bir pay biçmek yaşananlara.

Özlediğin Sensin: Hatıralarda anmak geçmişi

Ya özleyememek. Özleyebilecek pek kimse gelmiyorsa aklına, hayat denen lüzumlu lüzumsuz kalabalıkta.

Peki sevdiklerini seçeceğin bir kalabalığın bile yoksa hayatta. Kimsesizsen yani.


Söyler misiniz hangisi zordur? Özlemek mi, özleyememek mi, yoksa özleyecek hiç kimsenin olmaması mı?

Yaşamak denizinde keder hep yanı başında bekliyor insanın. Bir gün mutlusun, bir gün mutsuz.

Ne tuhaftır bazen özlemek daha doğrusu özleyebilmek istiyor insanoğlu.

Belki de özlenebilmek istiyor, özledikleri tarafından.

Bazen bazılarının özlemlerini kıskanıyor. Birileri gibi sıladaki ailesini özleyebilmek, birileri gibi sevgilisini özleyebilmek istiyor.

Hatta delice bir davaya aşık olanların bile özlemini kıskanabiliyor.

Sıcağı sıcağına acısını hissedemediğiniz yaralar gibi özlemek; yorgunluk geçince acımaya başlayan yaralar gibi.

Sigaranın dumanında izlediğin film oluveriyor bazen hatıralar.

Oturmuşsun bir deniz kenarına, büyükçe bir kayanın üstüne. Önce gökyüzüne bakıyorsun, sonra denize, sonra kesiştikleri yere.

Bir şey arıyorsun. Bir şey. Ama artık ne aradığını da bilmiyorsun. Özlemeyi özlüyorsun.

Eskiden değer verdiğin her şeyin artık ne kadar anlamsız geldiğini hissediyorsun.

“Adam ne konuşmuştu be”, “ne kitaptı o be” dediğin ve sana geçici de olsa gaz veren şeyler şimdi sadece gülünç geliyor.

Motivasyon, konsantrasyon diye bangır bangır anlattıklarının şimdi bir hiç olduğunu düşünüyorsun.

Beynin yine mideni bulandırıyor. Kendi varlığın kendi mideni bulandırıyor.

Anlamıyorsun anlayamıyorsun. En son fark ediyorsun özlediğinin kendin olduğunu.

Güneş tam gökyüzünden denizin ötelerine batacakken fark ediyorsun; fark etmeden dışa bağımlı yaptığın kendini ne kadar hırpaladığını.

Başkalarının ölçütlerine boyun eğdirdiğin ruhunu, zekanı, benliğini.

Aslında özlediğin millete yaranamadı diye tekme tokat kovaladığın kendinsin.

Yastık diye kafanı koyduğun taşta, battaniye diye üstüne örttüğün naylon da,

Prensesler gibi uyuduğun kuş tüyü yatağında,

Koklayıp öpmeye doyamadığın kızının saçlarında,

Elini öpüp sarıldığın annenin guzum benim deyişinde,

Babanın belli etmeden, canına yandığımın içten sevmelerinde,


Özlediğin sensin.

Kişisel gelişim mutluluğu depresyon sebebi