Her birimiz tek bir benlik ile var olduğumuzu ve sadece o benlikle yargılarda bulunduğumuzu düşünürüz. Seçimlerimizin hepsinin irademiz dahilinde olduğunu sanırız. Ama aslında bizim bilincimizden önce bize kararı verdirten gizli bir benlik daha vardır; Bu benlik bilinçaltıdır.
Zihin, birbiriyle bağlantılı ama farklı iki ayrı özelliğe sahiptir. Bu; bilinç ve bilinçaltı, yüzeydeki benlik ve derindeki benlik, uyanık ve uyuyan zihin, istemli istemsiz zihin veya Yunus Emre’nin “Bir ben vardır benden içeri.” dizesindeki benlikler.
Haliyle Jung’a göre zihinde bilinç, bilinçaltı ve ikisi arasında bulunan ara bilinçle toplam üç aşama, üç derinlik vardır:
Bilinç Aşaması (Buzdağının su yüzeyinden görünen kısmı): Bilincinde olduğumuz her türlü düşünce ve algılar bilinç aşamasını oluşturur. Bu düşünce ve algılar farkındalık eşiğinin üzerinde kaldıklarından kendilerini açıkça belli ederler. Bilincimiz, aklın denetimindedir. Yargılar değerlendirir ve iyi, kötü, hoş gibi kavramlara dönüştürürler.
Ön Bilinç Aşaması (Buzdağında su seviyesinin hemen altı): O anda bilincinde olmasak da hemen bilince aşılayabileceğimiz anılar ve dünya bilgilerini kapsar. Bu aşama, bilinçle bilinçaltı arasında bir tür geçiş aşaması görevi üstlenir.
Bilinçaltı (Buzdağının suyun altındaki geri kalan kısmı): Buzdağı benzetmesinde, buzdağının en büyük alanını oluşturur. Bilinçaltı kısacası tüm programın yazıldığı alandır. Bilinçaltımız, bilincimizin inandığı ve doğru kabul ettiği emirleri aynen uygular. Mesela, sevilmeyen yemekler yıllar önce bilinçaltına gönderilerin emirlerin sonucudur. Kendine güven, sabır, irade, aşk, hırs, cesaret, otonom sinir sistemi, reflekslerimiz, hazır cevaplılık, bellek, kendimiz hakkında itiraf edemediğimiz kabullerimiz hep bilinçaltının kontrolündedir.
Bilgiler, duyularımız ve düşüncelerimiz vasıtasıyla bilinçaltına işlenir. Bilinçaltına işlenen bilgiler ve bu bilgilerin sonuçları, bilinç üzerinden kendini belli eder. Bu yüzden işlenen bilgilerin ne denli bir bağlantıya dönüşeceği tahmin edilemez derecededir. Bir an aklınıza çok sevdiğiniz bir akrabanızın geldiğini düşünün. Bu hatırlama sonucu belki de farkında olmadan bilinçaltınıza gönderilen bir sinyalin eseri olabilir. O an aldığınız bir koku, bir görüntü, küçük bir ses hızlı bir bağlantı süreciyle akrabanızı size hatırlatmış olabilir. Üst bilinç bu bağlantıyı gözleyemese de, bilinçaltında tüm eylemler planlı ve farkındalık ile gerçekleşmektedir. Bu yüzden bilinçaltı dünyası, gizemin ana merkezidir.
Bastırılan düşünceler ve bilinçaltı
Küçüklüğümüzden bu yana hepimizin farkında olmadığı bastırılmış düşünceleri vardır. Bu düşünceler bilinçaltına işleyerek, travmalara dönüşür. Aynı zamanda yaşadığımız olumsuz olaylar ve unutmak istediğimiz anıları farkında olmadan bastırırız ve bilinçaltına kalıplar olarak atarız. Lakin bu bastırılmış duygu ve düşünceler muhakkak yeniden üst bilince çıkmak isteyecektir. Her sağlıklı insanda bu bastırılmış kalıplar mevcuttur. Ama bu bastırılmış kalıplar daha büyük ve geniş çaplı hale dönüşürse çok ciddi sinirsel hastalıklar meydana gelebilir.
Mesela cinsel organı ile oynayan küçük bir çocuğa, “Bu yaptığın çok ayıp!” diye kızıp eline vurduğunuzda Freud’a göre bu cinsellik konusunda bir suçluluk duygusuna dönüşmeye başlayacaktır. Haliyle bu sebeplerden dolayı (toplumun küçük yaşlarda bunu ayıp göstermesi –özellikle kızlarda-) insanların çoğunda cinsellik deneyimi suçluluk duygularını taşıyabilir. Freud, cinselliğin ve cinsel isteklerin doğal olduğunu ve bu doğal içgüdü ile bilinçaltı kalıbı arasındaki yanlış içgüdüsünün çatışmaya gireceğini, kişilik olarak huzursuzluk yaratacağını dile getirir.
Bastırılmış duygular ile ilgili olarak Freud şu örneği vermektedir; “Varsayalım ki, bu salonda insanları rahatsız eder mahiyette hareketler yapan ve sürekli gülerek, konuşarak, ayaklarını takırdatarak benim dikkatimi dağıtan bir kişi olsun. O zaman ben bu koşullar altında devam edemeyeceğimi söyleyince salondan bir iki güçlü genç ayağa kalkar ve bu huzur bozan kişiyi salondan atarlar. İşte o insan “bastırılmıştır” ve ben böylece dersime devam edebilirim. Bu kişinin tekrar huzur bozmasını engellemek için, aslında benim arzumu yerine getirmiş bu beyler sandalyelerini kapının önüne çeker ve bastırılanın tekrar ortaya çıkmasına karşı bir “direniş” kurarlar. İşte bu iki konumu “bilinç” ve “bilinçaltı” diye adlandırırsanız, bastırma süreci diyerek neyi anlatmak istediğimi daha kolay anlarsınız.”
Freud’un açıkladığı gibi bu bastırılmış duygu veya düşünce elbette tekrar bilinç üstüne çıkmaya çalışacaktır ve bilincimize baskı yapacaktır. Haliyle bastırılmış düşünceler ve bunların su üstüne çıkmaya çalışması sırasında bilinçaltı tepkisiyle oluşan bir baskı döngüsü içinde yaşarız. Bu da bazen “yanlış tepkiler” veya “dil sürçmesi” ile kendini belli edebilir. Mesela yine Freud’un bu konuda verdiği örnek şu şekildedir; “Bir ustabaşı patronunun şerefine kadeh kaldıracaktır. Ama bu patron aslında hiç kimsenin sevmediği, kötü bir patrondur. Kısacası “içine edilecek” bir adamdır. Ustabaşı ayağa kalkıp ağdalı bir tavırla kadehini kaldırır ve “Şimdi patronun içine edelim!” der” İşte bu dil sürçmesi aslında bilinçaltında bastırılmış bir düşüncenin izdüşümünden başka bir şey değildir.
Bilinçaltı neden önemlidir?
Zihinsel yaşamın %90’nından fazlası bilinçaltındadır. Ana rahmine düştüğümüz andan 6 yaşına kadar geçen sürede programlamalarımız bilinçaltına yerleşir. Geçmişe bağlı koşullanmalar, dogmalar bilinçaltına yerleşerek temel karakterimizi, inanışımızı ve duygularımızı oluşturur. Mesela trans sırasında hiç bilmediği halde İbranice konuşan bir medyumun aslında küçükken dadısının Yahudi olduğu ortaya çıkmıştır. Medyum, trans sırasında farkında olmadan bilinçaltında var olan bilgileri su üstüne çıkarmaktadır. Bu da bize bilinçaltının ne kadar eskiye dayandığının en canlı örneklerinden biridir.
Öte taraftan yaşamımızda sadece bilinçli düşüncelerle şekillenseydi, hayatımızın her alanında kolayca başarı sağlardık. Çünkü bilinçli düşüncelerimizi, inançlarımız yeni bir bilgiyle, okuduğumuz bir kitapla, deneyimlerimizin sonuçlarıyla ve irademizi kullanarak değiştirebilirdik. Bilinçaltı inançlarımız özsaygımızı, ilişkilerimizi, iş hayatındaki performansımızı, zihinsel ve ruhsal sağlığımızı önemli ölçüde etkiler. Amaçlarımızı gerçekleştirmek için bilinçaltının desteğine ihtiyacımız var.
▪ Çok çabuk unutuyorum
▪ Hiç faydası yok
▪ Hiçbir şeyim doğru gitmez zaten
▪ Ne kadar da şansızım
▪ Çok beceriksizi
▪ Keşke daha akıllı olsaydım.
▪ Bugün uğursuz günüm.
▪ Bütün olumsuzluklar beni bulur zaten
▪ Bugün havamda değilim.
▪ Kendime hiç zaman bulamıyorum
▪ İşte moral bozucu bir gün daha başlıyor
▪ Kendime güvenmiyorum.
▪ Sınavlardan nefret ediyorum
▪ Eskisi gibi enerjim yok
Bu cümleler ve bunlara benzeyen olumsuz cümleler birçoğumuza tanıdık gelmiştir. Hepimiz günlük hayatta kendi kendimize bu sözcükler sarf ederiz. Önde gelen davranış bilimi araştırmacıları düşündüğümüz her şeyin %77 kadarının olumsuz olduğunu tespit etmiştir. Kısacası farkında olmadan sürekli bilinçaltımıza olumsuz telkinlerde bulunuyoruz. Bu da hayatımıza olumsuzlukları davet etmektedir. Unutmamız gerekiyor ki: “Talihsizliklerin üzerinde ne kadar durursak bizi o kadar incitebilir!”
Zihnimize işlenen hastalıklar
Gördüğümüz gibi, bilinç bilinçaltına verilen komutların yansımasını taşımakta ve bu şekilde düşüncelerimiz eylemlere dönüşmektedir. Haliyle telkinin ne denli önemli olduğunu fark edebiliriz. Öyleyse gün içinde fark edilmeden yapılan bilinçaltı saldırılarını dikkate almamız çok önemlidir. Sürekli kendi düşüncelerimizin ötesinde başkalarının düşüncelerine maruz kalırız. Aile, arkadaş, okul, televizyon, internet ve gazete gibi unsurlar sürekli bilinçaltımıza yönelik telkinli yayın yaparlar. Bunlar da zaman için bilinçaltımızı programlar.
Ailemizden “ne kadar sakar olduğumuza” dair veya çevremizden “adam olmayacağımıza” veya “bir dikiş tutturamayacağımıza” “boş gezdiğimize” “yaramaz olduğumuza” dair telkinleri sıkça duymuşuzdur. Küçük yaşta farkında olmadan yapılan bu telkinlerin, ileriki yaşamda ne boyutlara ulaşacağını tahmin etmek zordur.
Mesela “sakarlığa” dair söylemler en çok dikkatimizi çeken unsurlardan biridir. Belki de çocuk sakar değildir. Ama yaptığı birkaç hata yüzünden sürekli “Sakar” denmesi” o çocuğu gerçekten sakarlaştıracaktır. Bu konuda özellikle ebeveynlerin üzerinde daha büyük sorumluluklar bulunmaktadır.
Ayrıca bu virüslere ve saldırılara en çok uğrayanlar ev hanımlarıdır. Yoğun telkinler içeren reklamlar ve satış uzmanlarıyla karşı karşıya kalan ev hanımları, farkında olmadan derin bir savaşın içerisindedir.
Telkin nedir?
Telkinde amaç bilinçaltına bir takım emirler vermektir. Bilinçaltının özelliğinden dolayı, bilinçaltına iletilen hemen hemen her emir çok kısa sürede fiziğe yansır ve verilen emir bilinçaltı tarafından derhal yerine getirilir.
Her insan telkin alır ve telkin verir. Çünkü hepimizin bilinçaltı aynı şekilde çalışır. Bir telkini almaya en müsait durum gevşeme halidir. Çünkü bu durumdayken telkinlerin bilinçaltına ulaşması daha kolaydır.
Normal günlük yaşamımızda bilinçaltına sürekli telkinler yollandığı gibi bizde farkına varmadan sürekli telkinde bulunuruz. Ama bu emirler direk bilinçaltına gitmediği için %100 etki etmez. Bu emirler önce bilince gidip belli bir oranda süzüldükten sonra bilinçaltına gittikleri için direk etkide bulunmaz. Hatta bu etki hiç meydana da gelmeyebilir.
Dışarıdan ve kendi kendimize yaptığımız telkinlerin bilinçaltına gitmesini sağlayan en önemli etken, o emrin birçok kez tekrar edilmesidir. Uyanıkken bilinçaltına telkin yollamanın başka yolları da vardır. Bunların bir kısmını bazı reklamcılar kullanmışlardır. Bu amaçla yurtdışında yapılan bir kola reklamını birçoğumuz duymuşuzdur. Sinemalarda gösterilen reklam filminde gözün göremeyeceği kadar kısa bir sürede “Coca Cola İçiniz.” Telkini görüntülü olarak verilmiştir. Ancak filmin beş dakika arasında, seyircilerin kola tüketiminde büyük bir artış gösterdikleri tespit edilmiştir. Daha sonra bu tekniğin reklamlarda kullanımı yasaklanmıştır.
Bilinçaltı hepimiz için çok önemlidir. Haliyle bilinçaltını tekrar programlamanın sırrı telkindedir.
Kendi kendine telkin (Oto-Hipnoz)
Öncelikle bir kasete ihtiyacınız var. Çünkü telkinleri kasete kaydedeceksiniz. Kasetin ilk 15-20 dakikasını boş bırakın. (Bu arada gevşemeye ve rahatlamaya zihninizi boşaltmaya çalışacaksınız) Sonra kasete isteğinize bağlı telkinleri kaydedin. Bu sigara bırakmak olabilir, zayıflamak olabilir veya korkularınız yenmek ya da ders çalışmaktan zevk almak olabilir.
Kasete kaydederken önemli noktalar;
▪ Tek bir kasette aynı konuyu seçmeye dikkat etmeliyiz.
▪ Uzun, devrik, anlaşılması zor cümleler kurmayın.
▪ Cümleler olumsuzluk içermemeli ve kesinlik olmalıdır.
“kendime güvenmek istiyorum” veya “kendime güvensizliğim geçecek” yerine “kendime güveniyorum” gibi cümleler seçilmeli.
▪ Cümle sayıları tekrarca fazla ama adetçe mümkün olduğunca az olmalıdır. Yani bir cümleyi en az 5 kez tekrarladıktan sonra yeni bir cümleye geçin. Cümleler arasında 3 saniyelik boşluklar bırakın.
▪ Telkinlerin etkisinin ne zaman görüleceği tam olarak kestirilemez.
21 gün kuralı
Yeni bir alışkanlığı yerleştirmek için 21 gün boyunca hiç ara vermeden tekrar etmek gerekir. Çünkü yeni alışkanlığın zihinde ve hücresel bellekte kalıcı olarak yerleşmesi 21 gün sürer.
Alışkanlıklar tekrarlana tekrarlana kazanılır. Yeni alışkanlığın da zihinde kalıcı sinir ağı “otoyolu” yaratması 21 gün tekrar edilerek oluşur. Zihniniz ve kaslarınız tekrar edilen bir şeyi otomatiğe bağlar.
Bu yüzden kasetlerinizi, günde “sabah” ve “akşam” olmak üzere 2 defa ve 21gün boyunca dinleyin.
Bilinçaltının tehlikeli anahtarı: hipnoz
Kısa ve öz şekilde “Hipnoz, bilinçaltına açılan kapıdır.” Diyebiliriz. Hipnoz, derin gevşeme halinde sujeyi uyku ile uyanıklık arasındaki bir devreye getirerek, bilinci tamamen ortadan kaldırmak demektir. Bu durumda bilincin süzgeci devre dışı kalacak ve kişiye verilen her telkin ve söz doğrudan bilinçaltına ulaşacaktır.
Hipnoz sırasında kişi bütün telkinleri olduğu gibi bilinçaltına işler. Bu yüzden dolayı hipnoz çalışmaları çok dikkatle yapılması gereken çalışmalardır.
Hipnozla bilgi almanın güvenirliliği ciddi anlamda tartışılmaktadır. Mesela hipnoz sırasında reenkarnasyon hakkında bilgi alınmak istediğinde, bilinçaltı önceden kaydettiği (filmler, kitaplar, resimler vs.) bilgileri derleyerek kendiliğinden bir öykü uydurabilmektedir. Bunun yanı sıra hipnoz ile terapinin de tehlikeleri olduğu bilinmektedir. Çünkü hipnoz sırasında değiştirilen bir anının, ne şekilde neleri ve hangi düşünceleri-kişiliksel düzlemi etkileyeceği bilinememektedir.
O yüzden dolayı güvenilir olarak en çok “oto-hipnoz”, “telkin” ve beyni yeniden programlama anlamına gelen “nlp teknikleri” kullanılmaktadır.
[divider]
Kaynaklar
Sofi’nin Dünyası – Jostein Gaarder
Ruhsal Güçleri Geliştirme Teknikleri – Ergun Candan
Telkin ve hipnozla Öğrenme Teknikleri – Adil Maviş
NLP Zihninizi Kullanma Klavuzu – Nil Gün
Ruh ve Madde Dergisi