Sınıflandırma bilimi olan taksonomi, insana ‘homo sapiens’ der. Bunun Latince anlamı ‘bilen’, ‘akıllı insan’ demektir. Çıtayı yükselten Descart, homo sapiens’i ‘düşündüğünün üstüne düşünebilen’ varlık olarak tanımlamıştır. O vakit, bilen ve akıllı insan olarak kendimize daha yakından bakıp, düşünme ve uyumsuzluk zorlukları üzerine kafa yorabiliriz.

Uyumsuzum öyleyse varım!
İyi akort edilmemiş bir müzik aleti olduğunuzu hayal edin. Tellerinizin arasındaki uyum sorununa rağmen sizden kusursuz bir performans sergilemeniz bekleniyor. Yay gibi gerilmişken, etrafa hissettirmeden kendinizi gizlemeye mi çalışırsınız yoksa içinizdeki sorunu çözmeye mi? Bazen, yaşamın içinde akort sorunu yaşayınca ‘uyumsuzum öyleyse varım!’ demek geliyor insanın içinden.
Hepimiz kişilik, davranış ve inançlarımızla kendimize özgüyüz. Öte yandan, farklı olduğumuz kadar da insana dair çelişkilerimizle aynıyız. Bilişsel psikoloji en geniş anlamda düşünme, hissetme, öğrenme, karar verme, yargılama gibi zihinler süreçleri inceleyen bir bilim. Bu pencereden bakıldığında gelişmiş düşünce becerisi olan insan zihni, çelişkilerle ve zorluklarla karşılaştığında ne oluyor? İnançları ve davranışları arasında uyumsuzluk olduğunda, kendi çözümsüzlüğüne nasıl çözüm icat ediyor?
Kendinizi sahip olduğunuz en köklü inanç sistemlerinizi kökünden sarsarken hayal edin. Kürtajın bir insanlık suçu olduğunu düşünürken kürtaj yaptırmak zorunda kaldınız. Haksız kazanca karşıyken, büyük bir rüşvet aldınız ya da birliktelikte sadakatin altın kural olduğunu düşünürken aldattınız. Bilim insanları, insanoğlunun ve hatta primatların bile bilişsel olarak bir tutarlılık sağlamak üzere güdülendiklerini söylüyor. Tutum ve inançlarımıza ters düşecek davranışlar içine girdiğimiz zaman, bilişsel uyumsuzluk olarak adlandırılan ve zihinsel olarak kaçınmak istediğimiz bir tür gerginlik durumu ortaya çıkıyor.

Kişi, sigaranın kansere neden olduğunu bilmesine rağmen içmeye başlıyor. Bilişsel uyumsuzluk bu kararın psikolojik bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Uyumsuzluk durumu çok rahatsız edici bir durum, çünkü kendisini ikiyüzlü hissetmesine neden oluyor. Bunu ortadan kaldırmak için bir adım atıyor, ya sigarayı bırakıyor ya da ‘atın ölümü arpadan olsun’ gibi zoraki bir gönüllülük yaklaşımıyla kendini rahatlatarak içmeye devam ediyor.
İlk defa 1950’lerde, Leon Festinger tarafından sistematik olarak ele alındı. Başlangıçta bilişsel uyumsuzluk fenomeninin davranışları, değerleri ve inançlarıyla çelişen herkes için evrensel olarak geçerli olduğu varsayımından yola çıkıldı. Peki, bu varsayım doğru mudur? Dünyanın farklı yerlerinde yaşayan her insan aynı şekilde mi hisseder?

Buna dayanarak, bilişsel uyumsuzluk evrenselliğin ötesinde başka yeni bileşenlerle değerlendirme ihtiyacı ortaya çıkıyor. Princeton Üniversitesi uyumsuzluk uzmanlarından Joel Cooper’a göre, uyumsuzluk belli bir kültür veya bölgeyle sınırlanmayan ve herkesin yaşadığı genel bir durum. Ancak bu genel sonucu varırken göz ardı edilmemesi gereken önemli bir özellik var: Farklı kültür değerleri farklı uyumsuzluk deneyimlerini tetikliyor.

İnsanım, uyumsuzum, öyleyse varım!
Bu toplumda yaşayan bir birey olarak, iç sesime ve aklıma kulak veriyorum: ‘İnsanım, Uyumsuzum, Öyleyse Varım!’ demek beni rahatlatıyor, çünkü farkındalığımın beni çözümsüzlükten kurtaracağını biliyorum. İnançlarımıza ve düşüncelerimize uymayan yeni bir bilgi geldiğinde bunu bertaraf etmeden önce tarafsızca değerlendirmeye çalışmak göründüğü kadar zor değil aslında.
Kendine karşı dürüst olmak ve olumlu değişime hazır olmak bunun ilk adımı. Öğrenmenin ve ilerlemenin tek yolu sadece her şeyi bilmediğimizi kabul etmekten geçiyor. Bir de düzgün akort meselesi gerçekten önemli! Ortaya çıkan müzik her zaman kusursuz olmayabilir, ama içimizdeki notaların dili olan teller arasında uyum yoksa, hayat o zaman gerçek bir homo sapiens kâbusuna dönüşebilir.


