Müslüman Kardeşler’in kamuoyunun dikkatini çekecek ilk eylemleri Mısır Kralı’na, yöneticilere, bürokratlara, İslam ülkelerinin emirlerine, aydınlarına uyarı mektubu göndermesi ile başlamıştır.
Tunus’ta başlayan ‘Arap Baharı’nın bölgeye yayılması sonucunda, Mısır’da Mübarek rejiminin sona ermesinin üzerinden üç yıla yakın zaman geçti. ‘Bahar’ adı artık kullanılmıyor; kıyımlar, hapisler, etnik çatışmalar ‘Kara Kış’ gibi üzerine çökmüştür ülkenin. Yaşanılan dram ‘İnsanlık Suçu’dur artık.
‘İnsanlık Suçu’ kavramı 2.Dünya Savaşı’ndan sonra kullanılmaya başlanmış olup; 1915 yılında Türkiye’li Ermeniler’in katledilmesi sürecinde, İngiltere, Rusya ve Fransa’nın yayınladıkları ortak deklarasyonda ilk defa yer almıştır. 2.Dünya Savaşı sonrası kurulan Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’nin yetkisi dahilinde sayılan suçlar arasında; kasten öldürme, yaralama, işkence, köleleştirme, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, bilimsel deneylerde istem dışı kullanma, tecavüz, çocukların cinsel istismarı, fuhuşa zorlama ve bu eylemlerinin siyasal, felsefi, ırk üzerine veya dini ayrıcalıklarla toplumun bir kesimine karşı planlı olarak uygulanması bulunmaktadır. İnsanlık suçlarının zaman aşımına uğraması olası değildir.
Mısır’ın da içinde bulunduğu coğrafya, askeri darbelerle yönetime geçen diktatörlerin önderliğindeki totaliter rejimlerin, demokrasiye kapıyı kapattıkları büyük bir alanı oluşturmaktadır. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ da Mısır kilit ülke konumundadır. Ordu destekli Mübarek rejiminin 1970’li yıllardan 2011’e kadar ABD’nin emperyalist uygulamalarına destek verdiği bilinmektedir. Bölge ülkelerine göre, kapitalizm’in maksimum yaşandığı Mısır’da, emekçi sınıfın çokluğu da bazı dengeleri yerinden oynatmak istemiştir; fakat örgütlenmeden yoksun olmaları, sendika ve siyasal birliğin kurulamaması sonucunda ordunun ve diktatörlerin gölgesinden çıkmayı başarmalarını engellemiştir.
[quote]’Mübarek Rejimi’ nin devrilmesine kadar geçen sürecin geçmişine bakarsak, Mısır’ın günümüz şifrelerinin çözümünü de bulmuş olacağız.[/quote]
1922’de İngiltere’nin sömürgesinden çıkan Mısır, 1923 yılından itibaren Monarşi rejimine geçmiştir. Monarşi’nin Mısır’daki anlamı, iplerin hala İngiltere’nin elinde olması demekti ve kral sadece bir kuklaydı. Halkın tepkisi çoğalmaktaydı ve bu tepkiyi siyasal, muhalif bir oluşuma çeviren örgütlenmenin başını da ‘Müslüman Kardeşler ( İhvan- ı Müslimin)’ çekmekteydi.
Müslüman Kardeşler: 1920’lerin başından günümüze kadar Mısır’da muhalif bir direniş gösteren Müslüman Kardeşler’in misyonu nedir?
Müslüman Kardeşler, 1928 yılında Mısır’ın İsmailiye kentinde Hasan el-Benna isimli bir öğretmen tarafından kurulmuştur. Müslüman Kardeşler’in kamuoyunun dikkatini çekecek ilk eylemleri: Mısır Kralı’na, yöneticilere, bürokratlara, İslam ülkelerinin emirlerine, aydınlarına uyarı mektubu göndermesi ile başlamıştır. Mektuplarında ‘Yasaların İslam’a uygun yapılması, kamu görevlilerinin yaşantılarının kontrol altında tutulması, alkollü içki satan yerlerin kapatılması, ibadetini aksatan kişilerin cezalandırılması, bazı askeri ve idari memuriyetlere el-Ezher mezunlarının atanması, karma okulların kapatılması, kız ve erkek öğrenciler için ayrı eğitim kurumlarının açılması, faizin yasaklanması, yabancıların elinde bulunan işletmelerin kamulaştırılması gibi talep ve öneriler bulunmaktaydı.
1948’de İngiltere yanlısı Başbakan Muhammed Fethi en-Nukraşi, Müslüman Kardeşler’i yasa dışı ilan ederek, operasyonlar başlatmıştır. Hükümet ajanları örgütün kurucusu Hasan el-Benna’yı suikast sonucu öldürmüştür. 1950’de Nukraşi’den Hükümeti devralan Nahas Paşa, Müslüman Kardeşler’e konulan yasağı kaldırmış, örgütün genel merkezini ve mallarının iadesini sağlamıştır. O dönemde Müslüman Kardeşler, Kral Faruk’a darbe yapmak isteyen ‘Hür Subaylar’ grubu ile işbirliği içine girmişlerdir.
[quote]’İktidarımı devirenler Müslüman Kardeşler’dir, devrim subayları onların sadece maşasıydı.’ Kral Faruk[/quote]
1952’de Hür Subaylar iktidara geldiğinde, darbenin lideri Nasır’ın, İslami Devlet kurmak gibi bir niyeti bulunmamaktaydı. 19 Ekim 1954’de Mısır-İngiltere antlaşması ile Müslüman Kardeşler, Nasır ile ipleri kopartmanın bahanesini bulmuştur.Bu antlaşmanın Mısır’ı işgale hazır duruma getireceğini söyleyen örgüt, yeniden muhalif saflara geçmiştir. 26 Ekim 1954’de Nasır’a düzenlenen başarısız suikastın sorumlusu olarak Müslüman Kardeşler gösterilerek on binlerce tutuklamalar, işkenceler ve idamlar başlatılmıştır.
Hapse atılanlar arasında sadece Mısır için değil, tüm İslamcı radikal hareketlere de esin kaynağı olacak ve ahir zaman peygamberi olarak anılacak Seyyid Kutub isimli sosyolog da bulunmaktadır. Müslüman Kardeşler’e ait El-fetih el İslam dergisinde yabancı işgali, köhnemiş çok particilik, anayasanın yapısal olarak bozulması, eğitimin iflası, Batı modasının taklit edilmesi, ataizmin yayılmasının yarattığı tehlikeler gibi konularda kendine özgü radikal görüşlerini yazarak sesini duyurmuştur. Seyyid Kutub’a göre tek çözüm, kökü 13.yüzyıla varan, Selefiye düşüncesine uygun olarak, temel İslami kaynaklara (Kuran’a ve Sünnet’e) dönmek yeterliydi.
Nasır’ın, Irak Devlet Başkanı Abdüsselam Arif’in kişisel ricası üzerine, Seyyid Kutub’u affettiği söylenmektedir. Ancak, Seyyid Kutub radikal eylemlerine devam etmesinden dolayı ‘Vatana İhanet’ suçlaması ile yeniden tutuklanır ve 29 Ağustos 1966’da idam edilir.
Seyyid Kutub’un teorisi ‘Cahilye-Hakimiye’ kavramları üzerine kurulmuştur. Cahiliye, İslamiyet öncesindeki Araplar’ın durumunu, Hakimiye ise Allah’ın egemen olduğu nizamı ifade eder. Seyyid Kutub’a göre ‘Cahiliye’ insanın insana kul olduğu tüm düzenlerin adıdır. Özellikle 20.yüzyılda dünyaya hakim olan tüm rejimler (Kominizm, sosyalizm, Hristiyan ve Yahudi dünyası ile puta tapan toplumlar, uyumlu Müslüman toplumlar…) hepsi Cahiliye döneminde yaşamaktaydılar.
Kutub’a göre modern çağların ‘Cahiliye Dönemi’ İslam öncesine göre daha tehlikeliydi; çünkü fen ve teknikle, nükleer güçle, gelişmiş silahlarla daha acımasız olmuşlardır. Seyyid Kutub’un Cahiliye’den kurtularak, Allah’ın egemenliğini kabul eden bir toplumu yani, Dar-ül-İslam’ı kurmak için önerdiği yol ‘Cihat’tır ve Kutub için ‘Cihat’ın içine terör de şiddet de girer.
1967 yılında Nasır’ın yerine geçen Enver Sedat, Amerika ile uyumlu bir siyaset izlemiştir. ABD’nin Arap dünyasında, sosyalizmin zayıf düşürülmesi için başta Müslüman Kardeşler gibi dinci örgütleri desteklemesi, Enver Sedat’ın, demokratik ve çok partili seçimlere geçmesi, örgütü yeniden siyaset arenasına çıkartmıştır. Müslüman Kardeşler’i, Kutub’un öğretisine ters düştüğü ve düzenle barıştığını düşünen örgüt içindeki radikal guruplar, kendi küçük hücrelerini kurma yoluna gitmişlerdir. et- Tekfir, İslami Cemaat, İslami Cihat, Yeni Cihat, Ateşten Kurtulanlar, Muhammed Gençliği, Nezir Gurubu gibi adlarla birer silaha dönüşmüşlerdir.
İslami Cihat örgütü tarafından Enver Sedat, 6 Ekim 1981 yılında öldürülür. Yeni Başbakan Hüsnü Mübarek, seleflerinin yaptığı yanlışlardan kendi doğrusunu çıkartmaya çalışır. Muhalif gruplara siyaset kanallarını açar ve kısmi de olsa demokratik bir rejime yönelir.
1991’de 1.Körfez Savaşı sırasında Mısır’ın ABD ile ittifak yapması, radikal İslamcılar ile Mübarek’i karşı karşıya getirir. Mısır İslami Cemaat adlı örgüt, Batılı yaşam tarzını sembolize eden hedeflere (tiyatrolar, sinemalar, elçilikler…) şiddet eylemlerine girişir. Saldırıların gerçek hedefini, hükümet yetkilileri, güvenlik güçleri, Hristiyan Mısırlılar (Kıptiler), finans kuruluşları, laik yazarlar oluşturur. Müslüman Kardeşler, bu eylemleri desteklediklerini söylemez ama kınamaz da.
[quote]İki binli yılların başından itibaren yapılan seçimlerde, tüm engellemelere karşın Müslüman Kardeşler parlamentoya girmeyi başarmıştır; çünkü demokratik ortam, örgütün amacına ulaşması için en uygun araçtı. 2005 yılı seçim bildirgelerinde Müslüman Kardeşler ‘Bizler, Müslüman Kardeşler’ in üyeleri, İslam şemsiyesi altındaki bir cumhuriyette, parlamenter ve anayasal sisteme bağlılığımızı garanti ediyoruz.’ diye yazmıştır. [/quote]
1922 yılında İngiliz sömürgesinden çıkan Mısır, Nasır’ın kendine has sosyalizm yönetimini, Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek’in Batı yanlısı demokrasilerinde Müslüman Kardeşler, her zaman etkin olarak bulunmuştur.
Emekçilerin Demokrasi Mücadelesi
Mısır’ın emekçi halkına, sömürüden kurtulmanın yolu, Müslüman Kardeşler’in muhalif radikal görüşlerinden dolayı kapatılmıştır. 2004’de gerçekleşen kitlesel grevler, 2006 ve 2007’de genişleyerek yükselişe geçmiştir. Mahalla El Kubra kentinde, yirmi bine yakın tekstil işçisinin başlattığı grev, işgale dönüşerek kazanımla sonuçlanmıştır. Elli beş bin vergi memurunun üç ay süren grevi, on yıllar sonra ilk kez bağımsız sendikanın doğmasına neden olmuştur: Emlak Vergisi İşçileri Sendikası.
2008’in Nisan’ında tekstil işçileri arasında yeni bir grev daha başlamıştır. Asgari ücretin yükseltilmesini, ödenmeyen ikramiyelerin ödenmesini, fabrika yöneticilerinin görevden alınmasını ve çalışma koşullarının düzeltilmesini isteyen Mahalla tekstil işçileri 6 Nisan’da greve gideceklerini duyururlar. Mübarek yönetimi, baskı ve şiddetle grevin başlamasını önlemiştir. Fabrikaların etrafı polis tarafından kuşatılarak, yüzlerce işçi tutuklanır. 7 Nisan 2008’de Mahalla tekstil işçileri, eşlerinin, çocuklarının ve bölgedeki diğer emekçilerin katılımı ile kırk bin kişilik kitlesel eylemini polise rağmen gerçekleştirir.
2009 yılında greve çıkan öğretmenlerin örgütlediği ikinci bağımsız sendikayı, bağımsız sağlık işçileri sendikasının kurulması izleyecektir.
[quote]Mısır’da 2004 yılından sonra, işçi hareketi yükselişe geçmiştir. 25 Ocak 2011’de patlak veren isyanın ipuçlarını göremeyen Mübarek yönetimi, baskı yasalarıyla, işkencelerle, gözaltılarla sindirme politikasını uygulamaya sokmasına rağmen, kendi sonunun önüne geçememiştir. [/quote]
2012 yılında Muhammed Mursi, eski hava kuvvetleri komutanı Ahmet Şefik’e karşı girdiği seçimlerde yüzde elli bir oy alarak, Mısır’ın demokrasi ile seçilmiş ilk Başbakanı olur. Kendisine yüksek yetkiler veren anayasal düzenleme yapmak istemesi, kitle için direnmenin de başlamasını sağlayan nokta olmuştur. Hazırlanan anayasa taslağındaki maddelerin inanç özgürlüklerini sağlamak konusundaki yetersizlik libarellerin, seküler din adamlarının ve Hristiyanların tepkisini çekmiştir.
Mursi, Anayasa için yapılacak referanduma kadar, silahlı kuvvetleri milli enstütüleri ve seçim merkezlerini korumakla görevlendirir. Referandumdan sonra ordu kışlasına geri döner. Müslüman Kardeşler destekli Mursi taraftarları ve muhalifler arasında yaşanan gerilimden dolayı, 2013’ün Ocak ayında Ordu, politik krizin ülkeyi çöküşe götüreceğinin ikazını yapar.
2013 Nisan ayından itibaren Mursi karşıtı muhalifler, büyük çapta protesto gösterileri düzenlemeye başlamıştır. Mursi’nin güvenliği sağlayamaması, ekonomiyi düzeltememesi ve Müslüman Kardeşler’in çıkarlarını ülkenin çıkarlarından ön planda tutmasından duyulan rahatsızlıklar için imza kampanyaları başlatılır.
30 Haziran 2013’de kitlesel eylemlerin başlaması sonucu, Ordu Mursi’yi devirerek yönetime el koyar.
Yükselen emekçi hareketine ve daha fazla demokratik taleplerin karşısında direnç gösteremeyen Mübarek yönetimi yıkıldıktan sonra, Müslüman Kardeşler destekli Mursi Yönetimi Mısır’ın başına geçmiştir. Mursi’nin kendi din eksenli diktatörlüğünü kurmak ve Müslüman Kardeşler’in yol haritasına göre Batı ekseninden çıkmak istemesi sonucunda Askeri bir darbe ile devrilmiştir.
Mısır’da insanlık suçu işlenmeye devam edilmektedir. Müslüman Kardeşler’in ve Ordu’nun vesayeti siyasetin üzerinden çekilmeden, örgütlü emekçi sınıfı oluşturulmadan, laikliğe ve demokrasiye bağlı bir rejimi düşünmek şu an için ancak hayal olacaktır. Kahire’de akıtılan kanlar ‘Gülleri’ boğmaya devam edecektir.
[divider]
Kaynak: Hasan el-Benna ( Dava ve Davetçinin Hatıraları), El- Benna, Müslüman Kardeşler teşkilatı (Çeviri: Akif Nuri Karcıoğlu), Faik Bulut, İslamcı Örgütler, Ortadoğu’da İslam Ve Siyaset, İhsan Dağı