17 ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından bu yana Türkiye siyasetinde özellikle hükümetin karşısında olduğunu “sandığımız” bir “paralel yapı” iddiası aldı başını gidiyor.
Ortaya çıkış yahut çıkarılış zamanı “manidar” olan bu yapılanma bir cemaatin “devlet içerisinde devlet” teşkilatı ile paralel bir biçimde yapılanması olarak hükümete yakın çevreler tarafından ifade ediliyor.
Efendim, kanaatimce işin aslı şudur; 2002-2003 yılından bu yana gayet güzel anlaşan “mevcut Süleyman” ve “malum cemaat”, bu birliktelikteki ufak tartışmaları sürekli olarak görmezden gelmişlerdi. “Malum cemaat” devletin her türlü kadrosunda rahatça yer buluyor hatta sıklıkla kendi mensuplarını ve dahi onların akrabalarını KPSS’ye girmeye teşvik ederek mülakat öncesi isimlerini alıyorlardı. “Mevcut Süleyman” ise bu süreçte “malum cemaatin” hem oylarını hem teşkilat çalışmasını hem de medya organlarını sömürürcesine kullanıyordu. Ta ki 1-2 yıl öncesine kadar…
10 sene kadar devam eden bu ahbap çavuş ilişkisi, “Süleyman’ın” yıllardır planladığı, gücü tam olarak ele geçirdiklerinde, mührü tam olarak alıp Süleyman olduklarında ve cemaatin oylarına ihtiyaç duymadıklarında uygulamaya koyacakları, yıllardır sayelerinde bir yerlere geldikleri “malum cemaati” bitirme düşüncesini uygulamaya koyduklarında son buldu. Bu ittifak en son 2011 genel seçimlerinde gerçekleşmişti. Gözümün önünde “malum cemaat” mensubu olduklarını iyi bildiğim onlarca insan “Süleyman” için kapı kapı dolaşıp oy istemişlerdi. Bu ise kendi sonlarını hazırlamıştı…
“Mevcut Süleyman” 2011 genel seçimlerinin ertesi yıl, devlet içindeki “malum cemaat” mensubu kişilere karşı operasyonlarını yavaş yavaş başlatarak, “malum cemaatin” eline verdiği aklına bile gelmeyen kozları unutarak yahut umursamayarak bu operasyonları gün geçtikçe hızlandırdı. Bu süreçte “malum cemaat” bir süre sabırla olanları izledi ancak dershanelerin kapatılması konusunun gündeme gelmesi bardağı taşıran son damla oldu. 17 ve 25 Aralık operasyonlarının düğmesine, “malum cemaat” tarafından veya değil, basıldı.

Şu anda gün be gün paralel yapı ile mücadele adı altında polisler görevden alınıyor, çeşitli kamu görevlilerinin yerleri defaatle değiştirilmek suretiyle aile hayatları perişanlaştırılıyor. Daha dün binlerce MEB mensubu okul müdürü görevden alındı. Bunun adının zulüm olduğunu şimdi anlayanlar olmasına karşın ileride anlayacaklar da olacaktır. Paralel yapı yahut “F” tipi örgüt mensubu yaftasını insanlara atmak ise gerçekten çok basit. Eğer “Süleyman taraftarı” iseniz ve çalıştığınız kurumdaki müdürünüzden hoşlanmıyorsanız ve bu müdürünüz “Süleyman” yanlısı sendika vb. kuruluşlara üye değil ise, “malum cemaat” ile alakası olmasa dahi bu kişiye paralel damgası vurup görevden aldırabilirsiniz. Bunun tarihteki örnekleri ise gerçekten azımsanmayacak derecede fazla… Ben konuyu fazla uzatmadan tarihten bir iki örnekleme ile yazıma son vereceğim.


İşte bu ortamda şu an yaşadığımız ortama benzerliği açısından önemli; o dönemde kişi sevmediği bir komşusunu “Hristiyan iken Yahudi oldu” iftirası ile engizisyon mahkemelerine rahatlıkla sevk ettirebilir ve komşusunun infazını seyretmeye katılabilirdi. Günümüzde de bir kişiye paralel yaftası hem de çoğu zaman kolayca atılabiliyor. Bu ise size “su bile yok” anlamına geliyor. (Süleyman’ın emri!)

İşte bu dönemde de günümüze benzer iftiralar almış başını yürümüştü. Bazı art niyetli kişiler, sevmedikleri insanlara “Kızılbaş çeteci” yaftası atarak onlarca masumun kellesinin alınmasına yol açmıştı. Günümüzdeki paralel iftiralarına benzer hadiseler o dönemde de yaşanmıştı.

Türk milleti nerede durduğunu kime ne için kin duyduğunu veya duyması gerektiğini iyi anlamalıdır. “Süleyman taraftarları”, bir sene öncesine kadar can ciğer kuzu sarması olduğu kişilere neden bu muamelenin reva görüldüğünü iyi tartmalı ve düşünmelidir. “Malum cemaat” ise, yıllardır “Süleyman” ile işbirliği yaptıklarını ancak hata yaptıklarını anladıklarını açıkça bu millete söylemelidir. Toplum nezdinde tekrar itibar kazanmalarının tek çıkar yolu budur diye düşünüyorum…
Son olarak “Süleyman’a” sesleniyorum; Ey “Süleyman” nereden geldiğini ve nereye gideceğini unutma! Mısır’ı ve onun kralı Firavun’u unutma! İbrahim’e zulmeden Nemrud’u unutma! Servetleri dağları aşan vadileri dolduran Karun’u unutma! Bu insanlar tarihin en güçlü insanlarıydı ancak bir pulları bile yanlarına kalmadı. Aynı yere doğru yol aldılar. Unutma’ dünya sana da kalmaz ey Süleyman unutma’
[signoff2]
 
             
		


