Değişmeyen Dün – Bilinmeyen Yarın

‘Seni ilk ve son kez arıyorum! Söylediklerimi iyi dinle ve kafana sok! Bu kadını aramayacaksın, anladın mı? Özür dilemek için bile aramayacaksın! Yoksa dünyanı dar ederim. Seni bitiririm!’

Telefonun diğer ucundaki ses beni tehdit ediyor, aşağılıyordu ama pek inandırıcı da gelmiyordu. Söyledikleri ile ses tonu, nasıl desem eğitimli biri kendini zorlayarak, bir konuda beni azarlıyordu. Kafası bozulmuştu ve belki de benimle kavga etme cesaretini bulmak için bir kaç kadeh içmişti. Kimden söz ettiğine dair aklıma bir isim, bir silüet gelmiyordu. Uzun zamandır ‘keşiş’ hayatı yaşıyor, ‘İçime dönüp’ yeni felsefemi oluşturmaya çalışıyordum. ‘Mutlu olmak için birine ihtiyaç yok.’ önermesini benimsemeye başlamıştım bile.

kadın-aldatma-indigodergisi

‘Kimsiniz ve kimden bahsediyorsunuz?’ sorumu duymadı, konuşmasının kesilmesine tahammülü yoktu anlaşılan ve bir kere sözü kesilirse, söylediklerini toparlayamayacağını hissediyordum. Fena halde aşık biri, yıllar sonra bende yeniden kanamak isteyen birinin oyuncağı. Olabilir miydi?


‘Sen nasıl bir insansın? Ahlak yok mu sende? Bir kadın istemiyorum diyorsa, istemiyordur. Eşkiya mısın? Beni tanımıyorsun, neler yapabileceğimi tahmin bile edemezsin!’ Kim için beni aradığını anlamıyordum. Bıraktım, içini iyice boşaltsın. Sonunda bir isim muhakkak söyleyecekti. İlişkilerimin hepsi mi böyle çirkinleşir? Ben de bunu anlayamıyorum; aslında başlangıçların adamıyım, sonlar bana göre değil. Her son içime gömülüp, kan ağladığım kıyamettir. Sessizlik: ‘ Pardon ama, söyler misiniz? Kim bu kadın?’ Ve ismi söyledi. ‘Tamam.’ dedim, ‘Aramam.’ yıllardır onu aramadığımı ve görmediğimi söylemedim; kırılabilirdi, nasıl bir oyuna bulaştığını belki anlamazdı ama, yıllar sonra kafasına bir soru işareti gelebilirdi. Telefonu kapattım, sanırım birazdan sarmaş dolaş sevişmeye başlarlardı; aşklarının ateşine atılan odun oldum, hepsi bu.

Flashback:

Önce ben bıraktım adının sonuna ” Hanım” koymayı, sonra sen bana biraz daha sokuldun. Bakışlarımızı kaçırmadık içindeki anlamı hissettiğimizde, ilk gözlerimiz istedi birbirimizi, sonra tenlerimiz. Konuşmalarımızın tutsaklığına son verdiğimizde bir devrimin arefe heyecanını birlikte yaşadık. Kendimizi anlamanın, birbirimizi anlamak olduğunu gece bize söyledi. Biz anladık geceyi, aşkı ve yaşamı.

[quote]Bana hissettiklerinde ikircikli olduğunu, tensel arzularını sınırlamak zorunda olduğunu, aklına ve kalbine düşenleri reddettiğini ama bunların kendine yalan söylemek olduğunu anlattın bana sonra. Bunun ani bir başlangıç olmadığını ikimiz de biliyorduk, tıpkı adının anlamının ‘Seven Kadın’ olduğunu bildiğimiz gibi.[/quote]

İçimizde filizlenen ve aylarca büyüttüğümüz tensel isteğin aşkın anlamı olmadığını bildiğimiz gibi. Bulunduğumuz nokta uçurumun başı, günün bitimi, yarının başlangıcı; uçuruma düşmeden, yarın olmadan ve sonunu düşünmeden başladık sevmeye.

Evliliklerimiz başkaları tarafından kurgulanmış güven gibi, saygı gibi içi boş kavramlarla kuşatılmış gerçeklikten uzak bir sahtelikti. Ateşin, tutkunun ve arzunun fırtınasından korunduğumuz, hayal kırıklıklarından saklandığımız eski bir liman. Ama her denizci gibi açıklardaydı gözümüz. Uyumlu eş profili üzerimizde eğreti durur, sevişmelerin tekdüzeliğinde büyük dalgaların düşünü kurardık. Fırtınalı bir gecede açık denizlere açılmak için tam vaktinde ayrıldık sığ sulardan.

Yanıtlarından kaçtığımız sorular vardı daha çok. Yanıtlayamadığımız. Soruları dünde bıraktık, kendimiz bir yanıt olmak için. Aşkın kendisiydi önemli olan, o dünyanın her bir anını içinde saklayan bir gizdi. Anahtarını biz bulduk ve giz olduk!


Anımsıyor musun o gece çok içmiştik. Gece kendi içinde geç bir zamanı sona erdirmek üzereydi ve bize ‘Hadi, yeniye birlikte başlayalım.’ dedi. Kentimizin nehrine bakan bu odada içimizdeki arzu yılanını ortalığa bıraktık. Önce dudaklarımız tanıştı, sonra göğüslerine, karnına bir ırmaktan susuzluğumu gidermek için indim, daha aşağılara inerken ayağım yatağın ucundaki televizyona çarparak düşürdü, çıkan sesin büyüklüğü aşkımızın ilanıydı, illegal sevişmeler yaşayan diğer odadakilere.

Şimdi…

Onunla mutlu olduğumuz saatler o kadar kısıtlıydı ki, mutluluğumuzun tek nedeni de beraberken asla başkalarının yargılarına aldırmaz, sadece ikimize ait saatleri yaşardık. Fiziksel yok oluşta varoluşu arıyorduk: Biz başkalarının yargılarına ve ahlak ölçülerine aldırmıyorduk ama, birlikteliğimizde yirmi dört saati bile beraber geçiremeyecek olmamızın getirdiği gerilim azaltmaya başlamıştı ruhlarımızı: Kıskançlıklar, ilgisizlikler, yalanlar… Şiddetin efsanesini oluşturduk cehennem kapılarında, sırf bu yüzden ve zehirlemeye başladık saflığı.

Tutuklandığım gün buluşmak için sözleşmiştik ve ben altı ay yeryüzünden silindim. Telefon yok, mektup yok, görüş yok…Ahlaken yasak olan, hukuken de yasak olmuştu. Sonra ilk mahkeme de tahliye oldum, ona ulaşmaya çalıştım. Ulaştım da ve o bıraktığım noktada değildi. Ben, yasak çemberinin dışına çıkamıyordum, o da artık içeri girmek istemiyordu. ‘Çember’ in içinden bakabiliyordum sadece; o, masal ülkesinden gerçek insanların arasına inmiş ve acılarıyla yüzleşmişti. İçinden çıkmak istemediğim çemberin dışında çok fazla acım vardı ve hayata katlanabildiğim tek yer de burasıydı.

[quote]Değişmeyen dün ile bilinmeyen yarın arasında sıkışıp, geçmişin acısını, yarının korkusu haline getirmeyi reddediyorum. Zaman artık bendi ve oluştuğum bu yeni kimlik, yaşayacaklarıyla hesaplaşmaktan hiç korkmuyordu. Sıradan yaşamın kapısını kapatıp, yenisinden dışarı çıkarken hiçbir duvarın sınırlarını kabul etmeyecekti.[/quote]

Yemekten sonra sigara içmek istedim.’Sigara içebileceğin tek yer bahçe.’ dedi, dairenin anahtarlarını elime tutuşturarak dışarı çıkarttı. ‘Sen sigaralarını içerken ben de çocuğu uyuturum.’

Gerçek…

Yedi kat aşağı inip, yedi adet sigara içtim. Yanında sigara içmemi, alkol kullanmamı istemiyordu. Ayazı içimde hissettim. Ne işim vardı burada? Onun evinde olmak canımı sıkıyordu. Üstelik, özelinde yaşadıklarını yüzüme vurması yok mu? Başkasına ait olan bir kadının, başkasına ait olan evinde ne işim vardı? Benden bu akşam, kurduğu sahnede ve yazdığı tiyatro oyununda kocası rolünü oynamamı istiyordu, ama ben rolünü unutmuş alkolik bir aktördüm çoktandır.

Yukarı çıktım, kapıyı çalıp yatağına girdim, Komodinin üstünde hayatındaki gerçek aktörün fotoğrafı vardı, gözlerini kırpmadan bizi seyreden; bedensel arzularını tatmin etme uğruna, ihtiras ve şehvet uğruna tüm düzenini altüst eden bu kadında sona yaklaşıyordu.

Yanımdan kalktı: ‘ Çocukla yatmak zorundayım, sabah bakıcı gelmeden gitmek zorundasın. Hadi iyi geceler.’


Sabah bakıcı kadın gelmeden, kendimi kapının önünde buldum. Hava ayaz, sigaram tükenmiş, yol uzun.