Viyana’dan dönüş: Osmanlı duraklama dönemine nasıl girdi?

Ülkemle ilgili yaşanmış olayları bildiğimi, bağlantıları ise asla kuramadığımı fark ettim. Her şeyin nasıl başladığını ve nasıl geliştiğini bize okullarda öğretmediler. Bugünlere nasıl geldik, neden bu haldeyiz sorularının cevaplarını ise bize ancak geçmişteki olaylar verebilirdi.

viyana kuşatması merzifonlu kara mustafa paşa

Bu yazıda amacım Türk tarihini anlatmak değil; bu topraklarda yaşayan insanların dünyadaki olaylardan nasıl etkilendiğini anlamanıza yardımcı olmak. Büyük soru işaretlerine neden olan; siyasal ve politik tarihin eksik yanlarını tamamlamanın zamanıdır artık…

Bizim için her şey Viyana kapılarından 2’nci kez döndüğümüz zaman başladı.

Bilindiği üzere Kanuni Sultan Süleyman, I. Viyana kuşatmasını düzenlemiş ancak geri çekilmek zorunda kalmıştı. Kanuni adeta bir gücün beden bulmuş haliydi değil mi? II. Viyana kuşatmasını sancağa çıkmamış, devlet yönetiminde çok nadir sözü geçmiş, yedi yaşında imparatorluğun başına geçen IV. Mehmet düzenletmişti.


Yani; Kanuni gibi ordunun başına geçip, “Sürün aslanlarım Viyana’ya!” diyen bir padişah yoktu. Bu kez sarayında oturan, ordusunun başına da komutanını görevli olarak atayan bir padişah vardı. Üstelik padişah askeri bilgiden yoksun, devlet idaresinden de bihaberdi.

4. mehmet iv viyana kuşatması
Sultan IV. Mehmet

viyana kuşatması viyana kuşatması
Valide Hatice Turhan Sultan

II. Viyana kuşatmanın asıl kahramanı, 4. Mehmet değil, Kanuni denginde bir yiğit olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa‘dır. Mehmet tahta çıktığında küçük ve deneyimsiz. Babasının ölmesinin şoku henüz üzerinde. Tabi bu dönemde validelerin hırsı da var. Aynı zamanda Osmanlının artık içten içe cehalete kapılarını açmakta olduğu bir dönem…

Yükseliş döneminin son günlerini yaşamakta olan Osmanlı; bu sıralarda yavaş yavaş Reform ve Rönesans hareketlerinin etkilerini hissediyor.

Turhan Sultan, oğlu için telaşlı. Oğlu küçük olduğu için tahttan indirilebilir, öldürülebilir. Oğlunun küçük ve deneyimsiz olduğunun da farkında. Her ne kadar devlet için kararlar vermeye çalışsa da bir kadın olarak devlet yönetiminde yeterli olamadığını da biliyor. Bu durum Turhan Sultan’ı, yönetiminde etkili bir Sadrazam arayışına itecektir…

Bir gün 4. Mehmet’in emri olduğunu buyurarak Tarhuncu Ahmet Paşa‘yı İstanbul’a çağırır.

Tarhuncu; bir zamanlar Veziri olduğu ve Gürcü Mehmet Paşa’nın kendisini rakip görerek Selanik’e gönderdiği saraya o günden itibaren ilk kez ayak basacaktır.

Tarhuncu, İstanbul’a gelir ve Valide Sultanın karşısına çıkar.

Turhan Sultan; Hocazade Mesud Efendi’nin konağında beklemektedir. Tarhuncu gelince aralarında ufak bir görüşme geçer:

— Duydum ki devlet için hayli zamandır çalışmakta olan bir kulsun. Uykuların kaçarmış devletin için, gidişattan memnun değilmişsin doğru mu?

— Doğrudur Sultanım…

— Devletin meseleleri sence nedir Tarhuncu?

— Validem beni affedin; Girit’in devletimiz için tehdit olduğu aşikardır, donanmada olan eksiklikler göze batmaya başladı ve kullarınız hazinenin durumundan haberdar…

— Bunları düzeltmen mümkün müdür?

— Eğer gerekli olanakları sağlarsanız devletim için canım feda Validem…

— Tarhuncu; sen devletin yeni Sadrazamı, oğlumun öğretmeni olacaksın. Devletin gidişatı malumundur. Bütün bunları düzeltmek senin görevindir. Bu günden itibaren seni işinin başında görmek isterim.

Tarhuncu yıllar sonra döndüğü İstanbul’da Valide Sultan’ın bulunduğu odayı, bir Sadrazam olarak terk eder.

Tarhuncu’nun ilk düzenlemeleri; 10 yıllık maliye incelemesi ardından sarayın giderleri üzerinde yapılır. Tabii bu durum önce saraylının dikkatini çeker. Bir sene içinde bütün gereksiz giderleri yasaklayan, yolsuzluğa mahal vermeyen ve devletin gelirini yeniden yükselten Tarhuncu Ahmet Paşa tarihte dürüst olduğu için kaybedenlerden olur.

Bütçeyi dengeleme amacıyla elinden geleni yapar Tarhuncu Ahmet Paşa; bugün dahi istatistiklere bakıldığında ciddi anlamda bir reform gerçekleştirdiği ve mali durumu düzelttiği görülmektedir.

Tarhuncu; topladığı veriler doğrultusunda ıslahat yapmak için harekete geçen Osmanlı’nın ilk reformunu yapan devlet adamıdır.

Kaçımız bildik Tarhuncu’yu? Kaçımız onun dürüst olduğu için tarih sahnesinden bir gece içinde ailesi ile beraber silindiğini biliyoruz?

Sarayda söylentiler yayılır. Bu dönemde birinin ipini çekmeniz için padişahı tahtından indirmeyi tasarladığını söylemeniz yeterlidir.

Tanıdık geldi mi? Biz değil miydik ki bir askeri öğrencinin talebi üzerine öğrencinin mektuplarını okumak istediği için Nazım Hikmet’i vatan haini ilan eden?

Turhan Sultan 21 Mart 1653 gecesi Tarhuncu’yu odasına çağırdığında tarih utançlarımıza bir utanç daha ekleyecekti. Ne yazık ki hileler ve göz boyamalar amacına ulaşmıştı. Devleti için geceli gündüzlü çalışan Tarhuncu Ahmet Paşa; padişahı tahttan indirmek için entrikalar düzenlediği iftirası ile vatan haini ilan edildi.

Tarihte devletini seven herkes kendi çıkarlarını devletin üstünde tutan kişilerce vatan haini ilan edilmiştir. Tarhuncu’nun sorgusuz sualsiz mührü alınmış ve bir gecede kendisi de dahil olmak üzere tüm ailesi öldürülmüştür.

Ancak Tarhuncu’nun hesabını tarih ilerleyen zamanlarda soracaktır. Tarhuncu ölünce sonrasında gelen sadrazamlar yeterli devlet yönetimi bilgisine sahip olamamış ve giderek işleri daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmişlerdir.

Bütçe yeniden bozulur. Askere verilen ödemeler aksar. Asker İstanbul’da ayaklanma çıkarır ve tarihin en kötü olaylarından biri hayat bulur.

Paralarını alamayan Yeniçeri ordusu isyan etmeye karar verir ve o sabah bir dua ile padişaha karşı olmadıklarını belirttikten hemen sonra bu düzenin kötüye gitmesine neden olduğuna inandıkları 30 adamı isterler.

Devletin işleyişini bozduklarına inandıkları 30 adam…

Padişah Yeniçeri ile görüşür; devlet adamlarının bağışlanmalarını ister ama daha genç, tabi babası da yok ki götürsün seferlere öğretsin, askerle nasıl başa çıkılır?

Eli kılıçlı adamlar, hepsi birbirinden heybetli. Yeniçeri ağasından tek bir cümle;

“İstemeyiz affetmek! O adamları vereceksiniz”

4. Mehmet eli kolu bağlı istemeye istemeye verir 30 devlet adamını.

Devlet adamları Sultanahmet Meydanı’na götürülür.

30 devlet adamının haykırarak ailelerinin gözü önünde saraydan alınıp At Meydanı’na getirilişini hayal edin…

Hepsi meydanda bulunan bir çınar ağacına asılır. Tarih bunu Çınar Olayı olarak yazdı. Olay o kadar çirkindi ki ağaç; cehennemde meyvesi insan kafası olduğu rivayet edilen vakvak ağacına benzetildi.

çınar olayı viyana kuşatmasıÇınar Olayı

Yükselme döneminin sonlarıydı bu dönemler artık ordu kontrol edilmez bir hal almıştı.

Yavaş yavaş toprak kayıplarının arttığı dönemler yaklaşmaya başlamıştı.

Venedik donanması bir sabah Çanakkale açıklarında görülür ve Osmanlı donanması eski gücünde olmadığı için büyük bir yenilgi alır. Bozcaada ve Limni de Venediklilerin eline geçer.

Oysa ne şanlı alınmıştı bu topraklar, ne büyük zaferlerdi…

Osmanlı’da Köprülü dönemi

İstanbul panik halindedir çünkü artık Venedik donanması burunlarının dibine kadar girecek cesareti bulabilmektedir. Turhan Sultan bu soruna bir çare düşünür ve belki de yönetimde söz sahibi olduğu dönemdeki en iyi kararını vererek Köprülü Mehmet Paşa‘yı sadrazamlığa getirir.

Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa veziri azam viyana kuşatmasıKöprülü dediğim; 78 yaşında, kendini geliştirmiş, ahbabı Evliya Çelebi gibi adamlar olan, bilgili ve entelektüel bir adam. Devletin bu halinden üzgün, kırgın istemiyor bu milleti böyle görmek. Onun fikirleri Valide Sultan’ın kulağına gidiyor. Valide Sultan Köprülü’yü huzuruna çağırıyor ve diyor ki:

“Sen artık bu toprakların Sadrazamısın!”

Köprülü kabul edecek, çünkü hizmet aşkıyla yanıyor ama şartları var!

“Benim için onurdur Sultanım; fakat aileme dokunmayacaksınız, başımın güvenliği size emanet olarak, iftiralar karşısında beni dinlemeden canımı almayacaksınız ve istediğim yetkileri bana vereceksiniz. Aksi halde bu görevi kabul etmem mümkün değildir.” der.

Bu; padişah olmak demektir. Bu; Atatürk gibi meclisin tüm haklarını 3 ay bana verin demektir. Çünkü Köprülü gerçek bir devlet adamıdır.

1656 yılında Köprülü sadrazamdır ve aslında neredeyse padişahtır, çünkü devletin bütün yetkisi ondadır.

Köprülü önce anarşiyi bastırır. Bu durumu yaratanları yakalar cezalandırır. Orduyu yeniden yola getirir. İstanbul’da sorun çıkmasına neden olan ve yeniçeri kıyafeti giydirdiği Hristiyanlar ile Müslüman tarafı karıştıran Rum Patriğini idam eder.

İç karışıklıklar sakinleyince; Venedik donanmasının üzerine yürür ve Bozcaada ile Limniyi geri alır. Venedik donanmasını Çanakkale’den atar.

1661 yılında Köprülü hayata gözlerini kapar ama rahattır çünkü ardından, yeniden eski günlerine kavuşmuş ve lekelerini temizlemiş bir Osmanlı bırakmıştır. Kendinden sonra oğulları devlete hizmet etmeye devam edecektir. Bu dönemden sonra Osmanlı için padişahlar değil Köprülü ailesi etkili olmuştur.

Köprülü dönemi ile beraber 2. viyana kuşatmasına kadar Osmanlı İmparatorluğu, Duraklama dönemine girer.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa viyana kuşatması
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa

2. Viyana kuşatması 4. Mehmet dönemi için en önemli olaydır. Köprülü ailesinin yetiştirdiği Merzifonlu Kara Mustafa Paşa bu seferde ordunun başındadır. Osmanlı, kuşatmaya tam 173.000 askerle hazırlanır. Viyana kapısına 40 bin askerle dayanır.

Tabii Viyana’ya giderken yol üzerinde bulunan bütün alanlar da temizlenmelidir; bu alanlara da asker gönderir, yol üzerinde olan yerler de fethedilir. Yol üstünde bulunan kentlerden biri olan Lambach şehrine de askerler gönderilecektir. Ancak kuşatma istendiği gibi gitmez. 2 ay süren kuşatmada Osmanlı ordusu 2 ateş arasında kalacak ve geri çekilmeye başlayacaktır.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa neyi hesap edememiştir?

İhaneti…

Kara Mustafa Paşa; Kırım Hanı’nı Tuna Nehrini tutması için görevlendirir. Bu esnada Kırım Hanı ile Kara Mustafa Paşa arasında bir sürtüşme yaşanır ve Kırım Hanı düşmanla iş birliği yapar.


Kara Mustafa Paşa’nın çadırına gelir. Önemli bir haber getirdiğini söyler. Düşmanın beklenenden erken geleceğini, 2 günlük yolları kaldığını haber vermektir amacı.

Kara Mustafa Paşa; Kırım Hanı’nı ödüllendirir. Altına boğar.

Bu ne değerli bir haberdir.

Ertesi gün düşman askeri Kara Mustafa Paşa’nın bulunduğu alanı basar. Kara Mustafa Paşa beklenmeyen bu durum üzerine askeri zayiat vermek istemez hızlıca geri çekilir.

Osmanlı 2. Viyana yenilgisi ardından gerileme dönemine girecektir.

Kara Mustafa Paşa, yenilgisinin sebebi ne olduğu dahi sorulmadan, Padişah’ın eline ulaşan “kuşatmanın başarısız olduğu” haberi sonrasında görevlendirilen kişilerce Belgrad’da boğularak öldürülür.

Kara Mustafa Paşa; Viyana’nın alınması gerektiğine inanmıştır.

Belgrad’da astığımız kişi aslında; Kanuni Sultan Süleyman zekasına ve cesaretine sahip olan bir devlet adamıdır, yenilgiye uğramış bir komutan değildir.

Atatürk’ün tepkisi

Atatürk, 1933 yılında Ankara’da bir konservatuar sınıfında anlatılan tarih dersine konuk olduğunda; derste 2. Viyana kuşatmasının kaybedilme nedeninin Kara Mustafa Paşa olarak gösterildiğine tanık olur.

Atatürk o anda öğretmene tepkili bir şekilde tahtaya ilerler ve Kara Mustafa Paşa için şöyle der:

“Viyana’yı tarihte sadece Kanuni Sultan Süleyman kuşatabilmiştir. Merzifonlu, Kanuni derecesinde bir komutandır. O yenilmemiştir. Son derece değerli bir komutandır. Bu şekilde yenilenler yenilmiş sayılmaz!”

Ne adam ama!

Viyana Kuşatması ardından geri çekilmiştik ancak geride kalan bir de Alimiz vardı.

Geri çekilirken Lambach’ta unuttuğumuz Ali.

Ali bir yeniçeri.

Kuşatma ardından çekilirken Ali uyuya kalır. Uyandığında sokağa çıkar, kendilerinden kimseyi göremez. Bağırır;

“Kimse yok mu? Neredesiniz?!”

Sesi Lambach halkı tarafından duyulur. Lambach halkı, toprakları bir gün öncesine kadar Osmanlı’nın işgali altında olduğu için kinlidir. Halk Ali’yi görür ve kovalamaya başlar.

Ali bağırır:

“Gelmeyin lan!”

Ali koşmaktadır. Birden Kilisenin kapısını açan papazı görür. Papaz;

“Buraya gel! Koş!” der.

Papaz, Ali içeri girince kapıları kapatır.

“Gidin, görmüyor musunuz, tanrının evine sığındı?! Gidin!”

Lambach Kilisesi viyanaLambach Kilisesi

Öfkeli kalabalık bir süre daha bekler, sonra dağılır ama Ali senelerce orada kalır. Ali sıkılır. Eh! Biraz da dil öğrenir;

“Ben artık gitmek istiyorum.” der.

Papaz ancak vaftiz olursa oradan çıkabileceğini söyler. Ali bir tören ardından Lambach’ı terk eder ama Osmanlı topraklarına da dönmez, çünkü kırılır.

Onu geride bırakan yani değerlerine sahip çıkmayan bu millete kırılır. Aslında bir bakıma da şanslıdır. Kanuni değerinde bir adamı öldürerek arkamızda bırakmışız, bütün yenilgiyi ona yüklemiş ve içimizi rahatlatmış bir şekilde ülkemize dönmüşüzdür. Ali bunları asla bilmeyecektir.

Nereden bilsin? Senelerce kilisede dünyadan bihaberdir.

Eğer bir gün Avusturya’ya giderseniz Lambach’a uğrayın. Lambach Kilisesi’nin girişinde bir heykel topluluğu vardır. Hemen kapının üzerinde.

Aralarında kalın kaşlı, pala bıyıklı birini görürsünüz. İşte o Ali’dir.

Ali’nin Lambach’tan ayrılmasından 4 yıl sonra aynı avluda yaramaz çocuklar belirir.

adolf hitler çocuk çocukluğu
Bu çocuğu tanıdınız mı?

Bir çocuk, avlunun tenha bir köşesinde sigara içmeye çalışır. Elleriyle sigarasını saklayarak içme derdine düşer. Çocuk dini eğitim alıyor. Tam sigarasından bir nefes alacak ki o anda papaz arkasında belirir.

Papaz çocuğu ensesinden yakalar önce biraz azarlar. Sonra kurulu toplar ve birçok din adamının, din öğreticisinin olduğu kurul küçük bir çocuğu yargılar ardından onun eğitimine son verme kararı alır.

Çocuk; üzgün, bitik, perişan. Ağlamaklı bir şekilde yakarır çocuk;

“Bir daha yapmayacağım söz.” der.

Büyük din adamları çocuğa döner;

“Bir daha olmayacak tabii ki! Çünkü kovuldun!” derler.

Çocuğun eşyaları toplanır kapıya kadar eşlik edilir.

Ali’yi koca bir halktan koruyacak merhamete sahip kilise, kendi dinini öğrettiği çocuğa merhamet göstermez. Çocuk Ali’nin yürüdüğü, bekli de günlerce volta attığı avludan geçer.

Kendine eşlik eden din görevlisine elini uzatır;

“Gerçekten bir daha yapmayacağım…” der. Din görevlisi çocuğa döner;

“Artık karar verildi, üzgünüm…” der ve kapıları küçük bir çocuğun yüzüne kapatır.

Üzüldünüz değil mi?

Bu çocuk, tarih sahnesinde Ali gibi sessizce kaybolmayacaktır. II. Dünya Savaşı’nda hayata olan öfkesini kusacak ve ona gösterilmeyen merhameti o da insanlara göstermeyecektir.

adolf hitlerAdolf Hitler

Bu çocuk 2. dünya savaşına Adolf Hitler olarak dönecektir.

İlgili yazılar

“Muhteşem Yüzyıl”ından Çöküşüne Osmanlı

Monarşik Yönetim ve Osmanlı Devleti

Kubilay Olayı: Vilmoditin Kıyısından Dönen Menemen


Muhalif Beyaz Türkler’in Ötekileştirilme Tarihi

 

Elif Irmak
Hava soğuktur sanırım, malum Eskişehir Aralığı… 90’ların başında 28 Aralık gecesi doğdum. Hayata gözlerimi açtığım dakikalarda dışarıda etrafın bembeyaz olduğuna neredeyse eminim. Sonra eğitimci aile ile gezmeye başladığım bir dönem içine girdim. Akdeniz’den başlayan Marmara’da son bulan bir sefer. Hayatımda birçok şeyin değiştiği eğitim dönemi; Lise ve Üniversite oldu benim için. Yalova Anadolu Lisesi ardından Eskişehir Anadolu Üniversitesi. Yazmakla çok ilişkilendirilemeyecek bir bölüm okudum; Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler… Şimdi İstanbul maceram başladı. Biraz heyecanlı, biraz tarih kokulu… Yazmaya olan hevesim ne zaman başladı bilmiyorum; ama uzun süre devam edeceği kesin. Henüz hayatımın ilk çeyreği benim için. Belki anlam veremeyeceksiniz fakat inanıyorum ki güzel kitapların, müziklerin ve filmlerin dünyayı güzelleştirdiğine inanıyorum. Hatta bir adım ötesine giderek iyi insanların eserleri olduğuna yemin edebilirim…