Safinaz, dünyaya tekrar gelirsem kesinlikle noter olmak isterim. Düşünsene, insanlar birbirlerine inanmak için sana muhtaç. Yunan tanrısı gibi tek dokunuşla taraflara itimat aşılıyorsun.
Kötü kadın Safinaz
Ayrılığımızın üzerinden aylar geçmesine karşın, özel yaşamımda iki yakam bir araya gelmedi. Pek mutlu sayılmam. Tabii Bridget Jones gibi televizyon karşısında nutella kaşıklayarak gözyaşlarına boğulmuyorum. Bilirsin, kadınlar üzgün olduklarında içgüdüsel bir hamleyle kuaföre gidip değişim geçirirler, çoğu zaman da moralleri düzelir. Bu düstura güvenip dün mahalle berberine uğradım. Maksadım yeni yıla yeni imajla girmekti ama adeta cücük kafalı Japon askerine döndüm ve moralim çok daha fazla bozuldu. Cevap versene Safinaz, erkekler niçin berberden mutlu çıkamaz? Saçı yeni kesilmiş erkek sendromuna bilim adamları neden halen çözüm bulamadı? Ve özgüvenimi deniz seviyesinin üzerine senden başka kim çıkarabilir?
Çağımızın bilim adamları ve mucitlerinden çok rahatsızım. İnternetin icadından beri şahsımı heyecanlandıran bir yenilik getiremediler ki onu da ABD ordusu muhtemel bir nükleer savaşta haberleşebilmek için tasarlamıştı. Literatüre baktığımda yaşamımı güzelleştiren tek bir icat göremiyorum. Sakın dolgun ve sanatsal dudaklarından “akıllı telefon” lafını duymayayım! Aşkın ve göz göze geçirilen nice anın katili onlar! Ayrıca batının icatları ülkeme beş, evime on sene sonra girdiğinden modaları çoktan geçmiş oluyor. Mesela akıllı gözlük ve saate henüz nail olabilmiş değilim. Tabii proleterya adına konuşuyorum, sen üstüne alınma Safinaz. Kaldı ki müstakbel kocanın epey varlıklı olduğunu duydum. Ne şanslısınız, artık akıllı saatlerinizle cehennemin dibinden doyasıya yer bildirimi yaparsınız.
Sen de mi Safinaz?
Yaşlanmanın en kötü yanı, şaşırma duygusunu kaybetmek olmalı. Çünkü yaşlandıkça, insanların Yeşilçam filmlerindeki gibi salt iyi veya kötü olmadığını; dosttan kötülüğün, düşmandan iyiliğin pekala gelebileceğini anlıyorsun. Hayatı siyah beyaz görmemeyi öğrenip ölüm dahil her felaketi kanıksıyorsun. Söz gelimi sırtından hançerlenen Sezar, “sen de mi Brütüs?” derken bile fazla şaşkın değildi. Zira her diktatörün eninde sonunda alaşağı edileceğini biliyor, yalnızca kaçınılmaz sonunu ertelemeye çalışıyordu. Hikayemiz onlarınkine çok benziyor aslında. Sen Sezar gibi baskıcı ve kıskanç olduğuma kanaat getirdin, bense ihanetinin ardından “sen de mi Safinaz?” diye iç geçirmekle yetindim. Bu benzerliğin yaşlılıkla ne ilgisi var dersen, cevap cümledeki “de” bağlacında gizlidir.
Yeni yıla girdiğimiz bugünlerde, insanların mutsuzluktan çıldırdıklarına tanık oluyorum. Kuran’da İsa’nın mucizelerinden açıkça bahsedilmesine rağmen, doğumunu sembolize eden Noel’i kutlayanlar linç ediliyor. Noel Baba figürünü kanlar içinde resmeden afişler okul duvarlarına asılıyor. Nefret salyalarıyla ıslanmış gazetelerde, “Elhamdülillah Müslümanım diyen nice kadın, kırmızı külot almak için mağazalarda kuyruğa girdi” başlığı atılıyor. Fazlasıyla hoşgörüsüz bir toplum olduk ama umurumda değil artık. Birisine daha “sen de mi?” diyecek takatim kalmadı. Sanırım yılbaşı gecesini evde, uygulamayı beceremeyeceğim radikal kararlar alarak geçireceğim. Radikal kararlarım arasında elbette seni unutmak da var. Öte yandan Ege Denizini boğulmadan geçmenin yollarını arayacak ve batılı büyükelçilere vatandaşlık talebimi aktaran mektuplar yazacağım. Cevap gelmeyeceğini biliyorum, zira Avrupa ülkesi olsam kendimi sınırlarımdan sokmazdım.
“Hiçbir evli kadın, yasak bir aşk ilişkisi kadar coşturamaz ama hiçbir yasak ilişki de erişilemeyen bir kadın kadar çıldırtamaz” der eski bir Çin atasözü. Meşru sevgilimken bile daima erişilmez oldun nezdimde. Ve toplumun bizi onayladığı dönemlerde dahi, Titanik’in güvertesinde Rose’u öpen Jack gibi telaşlıydım. Birlikte geçirdiğimiz yılbaşı gecelerini hatırlıyor musun? İtinayla meyve tabağı hazırlardın bana; mumları yakar, kırmızı elbisenle dans koreografileri sunar ve dışarıda katiyen bulamayacağım bir eğlence yaşatırdın. Bense içkiyi fazla kaçırıp erkenden sızardım ayyaş gibi. Muhtemelen sırf o nahoş hallerimi anımsıyorsundur; malum sadece olumsuzlukları kaydeden, vicdanını aklamak üzere programlanmış, tamamen yanlı bir hafızan var.
Dünyaya tekrar gelirsem kesinlikle noter olmak isterim. Düşünsene, insanlar birbirlerine inanmak için sana muhtaç. Yunan tanrısı gibi tek dokunuşla taraflara itimat aşılıyorsun. Ayrıca noterlerin aşk hayatları da nispeten kolay olmalı. Mesela evlilik teklifi veya ilan-ı aşk ettiklerinde, otomatikman noter huzurunda yapmış oluyorlar. Yahut kavga ettiklerinde kuyumcu ve çiçekçilere abone olmaktan ziyade, noter onaylı bir özür mektubuyla tüm sıkıntıları çözebilirler. Enteresan değil mi? Umarım şu an latifeme gülüyorsundur. Gerçi ilişkimiz boyunca ne vakit espri yapsam, “komik mi bu şimdi?” diyerek beni bozdun. Midemdeki kelebeklere böcek ilacı sıktığın gibi, içimdeki komedyeni de hunharca öldürdün. Gülmezsen gülme Safinaz, umurumda değilsin, Allah senin belanı versin! Tamam sakinim, bela okuduğum için özür dilerim, dava açmanı gerektirecek bir durum yok.
Bu sana son mektubumdu. Yeni yılının mutlu ve huzurlu geçmesini dilerim. Umarım tez zamanda bolca kilo alır, yırtıklı kot pantolonlarına ve dar taytlarına giremez hale gelirsin. Bakalım müstakbel kocan seni o halinle de sevecek mi, göreceğiz.
Hoşça kal.
İlgili yazılar
Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (1)
Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (2)
Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (3)
Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (4)
Eski Sevgilim Safinaz’a Mektuplar (5)