Underground: Popüler kültüre karşı duruş

Karşı duruş en büyük darbeyi “yuppi kültürü” ile aldı kanımca. Yuppi kültürü manifestosunda politika ve felsefe konuşmalarına hemen son verilmesi emrediliyordu. Acilen çok çalışılacak, az konuşulacak ve çok harcanacaktı. Bu sistem çok kolaydı. Karşı duruş, çok kan kaybetti.

Underground kültür: Popüler kültüre karşı duruş

Dünya; yüzyıllardır, insanoğlunun kendi öz iradesiyle şekillendirdiği olayların etrafında dönüyor. İnsanoğlu, yine kendi isteği ile girdiği tüm savaşlardan yorgun ve kafası karışık çıkarken beraberinde içinde yaşadığı sistemi de köklü olmak kaydıyla değiştiriyor.

Yakın tarihimizin sistem değişikliğine yol açan en önemli olayı hiç kuşkusuz sanayi devrimiydi. Bu değişim, bütün dünya yaşayanlarının adımlarını globalleşme yönüne çevirtti. Beraberinde özgür ruhlu ve kapital temelli bir yol geliştirdi dünya insanlarına hepsinin aynı anda yürüyebileceği.


Hemen arkasından iki büyük dünya savaşı, siyasi anlamda huzur bozan ayaklanmalar, sırf renkleri farklı diye birbirine düşen insanların genel ruh bozuklukları ile sancılı bir süreç yaşamaya başladı herkes. Kimse hayatından memnun değildi ama ne yazık ki gösteri devam ediyordu ve duraksamak sadece zaman kaybettiriyordu. Beklemek ya da özgürlük düşlerinin tatlı rüzgarında dans etmek tecrübeyle sabitti ki pek işe yaramamıştı. Dolayısıyla, çok çalışıp daha çok kazanmak gerekliydi.

Üretimle doğru orantılı tüketim, ne yazıktır ki tek tip bireyler yaratmaktaydı ve sistem; insanlar arasında yarattığı derin uçurumun bitiş noktasında heybetli ve mücevher işlemeli tahtına oturmuş, bu tek tip bireylere kısık sesle gülmekteydi!

Birileri bu kısık sesli gülüşün farkına varmış olmalıydı ki bu sesi kaydedip üzerine birkaç ritim koyup biraz da söz ekleyip piyasaya sürsünler ve adına da rock’n roll desinler. Bir karşı duruştu bu. Sisteme karşı atılan en büyük adımdı. Müzik başlı başına yeterliydi aslında, sistemle aynı yolda yürümediklerini anlatmaya. Ama karşı duruş sergileyenlere yeterli gelmemiş olacak ki; kıyafetleri, saç kesimleri, dans edişleri ve konuşmaları ile daha belirgin hale getirip sergilediler.

Önceleri şirin bir dille anlatmaya çalıştılar rahatsızlıklarını.

Çektikleri acıları, dışlanmalarını ve huzursuzluklarını hulahup çevirip eğlenerek ifade etmeye çalıştılar ama sistem bunu çok çocukça buldu. Pek itibar etmedi bu başkaldırışa.

Ciddiye alınmadıklarını gören karşı duruşçular hemen daha ağır bir silah keşfettiler ve adına da “psychedelic” dediler. Evet, bu duruş rengarenkti ama biraz “hallucinogen”di. Bariz bir alt kültür ifadesi yerleştirilmişti müziklerine. Bu dönemin karşı duruş tayfası daha yürekliydi ve adımları daha sağlamdı çünkü epey kalabalıklardı. 1968 kuşağı koydular adlarını. Dünyanın hemen her bölgesinden taraftarları vardı. Böylece sistemi şaşırttılar. Ama ne yazıktır ki kalıcı olamadılar.

70’li yılların sonunda daha sert, rengi donuk, hani hafif siyaha kaçık bir ruh haline büründüler. Belki sistemin kendilerini fark etmelerini istemediler, bilemiyorum. Bu arada birlikte hareket etmektense bölünerek çoğalıp daha fazla taraftar toplamayı akıllıca bulan rock’n roll; metal, heavy metal, acid rock, ambient rock, trash, urban, punk, punk rock, r&b, grunge, post-grunge, hardcore, hair metal gibi türlere ayrıldı ve dört bir tarafa yayıldı.

Sex Pistols

Bu dönemde en ağır tepkilerden birini İngiliz punk müziğin hatırı sayılır gruplarından “Sex Pistols” verdi ve punk tarihinin can alıcı, başka bir deyişle en vurucu cümlesini “Anarchy in the U.K”i, şarkılarına isim yaparak bütün dünyada başkaldırışın simgesi haline getirdi. Sex Pistols üyeleri ve onların dinleyicileri, bir şeyler anlatmak istiyorlardı; sisteme. 3 sene direnebildiler grup üyeleri ama 30 senedir dinleniyor şarkıları ve birileri tarafından benimseniyor felsefeleri.


Bu esnada sistem de heybetli ve mücevherlerle süslü tahtından kalkıp yandaşlarıyla bir gezintiye çıkmaya karar verdiğinde sene 1980’i bulmuştu. Dünya ekonomisi, seri üretimde makinelerle işbirliği içine girmişti ve sistemin yanında yer alanlar kendi maskelerinin imkanları dahilinde haşin kahkahalar atmaya başlamışlardı. Karşı duruşçulara bir tepki olsun diye “yuppi kültürü”nü paket halinde sundular piyasaya. Ağır aksak ilerleyen karşı duruş en büyük darbeyi “yuppi kültürü” ile aldı kanımca. Yuppi kültürü manifestosunda politika ve felsefe konuşmalarına hemen son verilmesi emrediliyordu. Acilen çok çalışılacak, az konuşulacak ve çok harcanacaktı. Bu sistem çok kolaydı. Karşı duruş, çok kan kaybetti. Yandaşları giderek sistemin kolaylığı ile büyülenip onun tarafına geçtikçe unutulmaya yüz tuttu, rock ve underground kültür.

Sistem tarafından dışlanan homoseksüeller, uyuşturucu bağımlıları, evsizler, sanata düşkün ama parasız gençler ne yapacaklarını bilemez halde rüzgara kapılıp savrulurken ve bir kurtarıcı beklerken, politik misyonu ve siyasi duruşu ile dikkatleri üzerine toplayan “Crass” isimli İngiliz punk grubu adeta bir “Süpermen” edasıyla pelerinini savurarak düştü tam ortaya.

Londra’da kurdukları küçük plak şirketlerinde, bu alt kültür üyelerine yardım elini uzattı.

Evsizlerin yemek yiyebildikleri, uyuşturucu bağımlılarının rehabilite edildikleri bir yer haline geldi stüdyoları. Bir müzik grubundan çok ötede çok farklı bir yerdeydi onlar. Defalarca saldırıya maruz kalsalar da yılmadılar. Polis korkuları vardı ama belli etmediler. Bir punk grubundan daha farklı bir misyonları vardı bu hayatta ve sosyal bir yapı oluşturdular.

Bugün birçok yerde konumlanan alt kültüre ait derneklere ilham kaynağı oldular. İktidar ve hegemonyanın sarstığı dünyada alternatif bir dil oluşturdular. “Do it Yourself” yani “Kendin Yap” mantığını literatüre kazandırarak yanlış gördüklerini düzeltmeye yeltendiler ve çok da yaklaştılar. Ama sistem de boş durmadı, bu evrede. Gelişti ve çok büyüdü. Yenilmezliğini ilan etti. Son dönemde bir takım krizler yaşıyor, hepimiz farkındayız. “Sistemin alaşağı olması yakındır” diyor kimi otoriteler.

Bütün dünyada bariz şekilde yaşanan ekonomik kriz beraberinde dinsel baskıyı da sürüklüyor. Yaşadığım ülkede, sadece küpe taktığı gerekçesiyle genç ve tazecik beyinler kızılcık sopaları ile dövülüyorlar. Bu sırada kulağıma, mini etek giydi diye bacağına kezzap dökülen genç kızın çığlıkları ulaşıyor. Acı çekiyorum. Elimden hiçbir şey gelmiyor.

Yaşadığım ülkede dinlediği müzikten giydiği kıyafete, saçının boyasından kolundaki dövmeye farklı olduğu için cezalandırılan ya da dışlanan bir nesil büyüyor! Acı çekiyorum. Elimden hiçbir şey gelmiyor.

Özgürlükten bahsedenler, toplumsal baskıyı en büyük silahı olarak kullanıyorlar. Acı çekiyorum. Elimden hiçbir şey gelmiyor.


Underground kültür iyice yerin dibine sokuluyor. Yokmuş gibi davranılıyor. Acı çekiyorum. Elimden hiçbir şey gelmiyor.

Berlin Duvarının Arkası: Türkçe Rap