Yardım etmek mi; yoksa destek olmak, paylaşmak mı?

“Yardım!” Bu kelime bir türlü tam yerine oturmadı bende. Ve aslında yardım diye bir şey de yok bence… Yardım eden biri olunca, bir de yardıma muhtaç olan biri oluyor ya; hani biri veren, diğeri alan.

Yardım etmek mi; yoksa destek olmak, paylaşmak mı?

Aklım kelimelerin, cümlelerin, sözlerin bir manası olduğuna erdiğinden beri, yani çok küçüklüğümden beri, bir türlü anlayamadığım kelimeler, ifadeler var. Bunu zaman zaman ifade ettiğimde ya da bu kelimeleri kullanarak benimle iletişim kurmak isteyenlere bekledikleri karşılığı veremediğimde tuhaf tepkiler aldığım da oldu.

Artık eminim. İletişim çok önemli ve kullandığımız kelimeler de öyle; o kelimelerle karşıya verdiğimiz mesajlar da bir o kadar önemli… Niyetimiz ne kadar “iyi” olursa olsun, bazı kelimeler tam da kendi anlamında ve doğru zamanda, yerinde kullanılmayınca mesaj eksik kalıyor, ya da fazla. Sonra yanlış anlaşılmalar, iletişim kazaları ve daha fazlası geliyor ki buna da hiç gerek yok aslında…


İşte o anlayamadığım kelimelerden biri “yardım”. Bu kelime bir türlü tam yerine oturmadı bende. Ve aslında yardım diye bir şey de yok bence. Özellikle de Ramazan ayları tam da zamanıdır billboardlarda göreceğimiz “yardım et” mesajlarının.

Çevremdeki insanlardan ya da reklamlardan, ilanlardan o mesajları aldıkça, içim bir hoş oluyordu da sebebini bir türlü bulamıyordum.

Sanırım buldum…

Yardım eden biri olunca, bir de yardıma muhtaç olan biri oluyor ya; hani biri veren, diğeri alan.

Alan bir “şey”, ama veren ondan “daha” bir şey oluyor ya… Veren el ile alan el arasında bir fark göremedim hiç bir zaman. Çünkü öyle bir fark yok işte… Biri sağ eliyle veriyorsa, diğeri de sol eliyle alıyorsa ikisi de birbirine ayna tutmuş oluyor, biri fazlasını paylaşırken yükünden kurtulan, diğeri ihtiyacını karşılayıp tamamlanan oluveriyor.

Tüm bunlar olurken de tek bir eylemle tam olarak aynı eforu sarf ediyorlar aslında: birine el uzatmak.

Bu noktada yardım etmek ifadesiyle karşımıza çıkan “yardım eden” ve “yardıma muhtaç olan” ikiliği bana fazla ve gereksiz geliyor açıkçası. “Elimde vardı üç-beş kuruş, falancaya verdim, sevinsin gariban” cümlesindeki iyi niyeti görüyorum, evet; bununla beraber aynı cümledeki kibri de görmezden gelemiyorum.


“Sağ elin verdiğini sol el bilmesin” demişler ya; öyle çok şey ifade ediyor ki…

Ne gereği var verdiğini dillendirmenin, ne gereği var karşındakine kendini mahcup ve aciz hissettirmenin? “Ben de geçen falancaya yardım ettim, bir şey değildi canım, görevimiz sonuçta!” cümlesinde okuduğum öyle çok şey var ki…

Buralarda, çevremdekilerin bana verdiği verilerle onları anlayamamam noktasında takılıp kaldığım uzun zamanlar oldu. Hepsi de yardım kelimesini aslında üzerime hiç almadığımdan, ama onun yerine ne koyacağımı da bir türlü bilemediğimdenmiş.

Şimdilerde, “yardım etmek” yerine “destek olmak” çok daha samimi geliyor kulağıma. Destek olmayı bir görevden çok sorumluluk olarak görüyorum çoğu zaman; asla bir yük gibi değil, yapmadığımda cezalandırılacakmışım gibi değil.

Yaptığımız şeyin adı “yardım etmek” kalıplarından çıkıp “destek olmak, paylaşmak” sorumluluğuna varınca, olan her ne ise bir “tamamlanma öyküsü”ne dönüşüveriyor. Veren verdiğinin kibrine girmeyince, alan da aldığının mahcubiyetini yaşamayınca, gördüğüm tek şey “döngü” oluveriyor.

Dün bende olan, bugün tam da ihtiyacı olanda. Paylaşmanın hürleştirici bir etkisi olduğuna inanıyorum, karşımdakine minnet borcu hissettirmediğim sürece… Paylaştığım şey her ne ise artık karşımdakinin ‘var’ı oluyor ve o artık benim olmadığından bende bir yepyeniye alan açılıveriyor.

Değil mi ki tek bir vücuduz bütünden bakınca ve her birimiz bütünü tamamlayan birer noktayız en nihayetinde. Öyleyse dünyadaki tüm varların benimle bir bağı var ve her bir ‘var’ henüz kendimde göremediğim bir yanım. Evet, aç yattığını bildiğim komşum da dünyanın öbür ucunda açlıktan ölen de savaştan zor kurtulup yaşam mücadelesi veren de ve yine gözü paradan başka hiç bir şey görmeyecek kadar açgözlü olan da çalışanlarının emeklerinden para kazanan da… Şu dünyada varlığı bana dokunan herkes benim bir yanım.

Artık farkındaysam her bir yanımın, hangi yanımı besleyeceğime karar vermek yalnızca bana kalmış. O noktadan sonra, yardımdan çıkıyor sanki artık. Yarana ilaç uygulayıp sargı yaparsın ki iyileşsin. İhtiyacı olan yanımı temsil eden insanları da aynı özenle beslemekten bahsediyorum destek olmak derken. Çünkü biliyorum ki bambaşka bir konuda ben de bir başkasının aç, eksik yanıyım ve biliyorum ki birileri tarafından çok iyi besleniyorum…


Veren elimse almayı bilen elimin, isteyen yanımın vefasıdır sadece; hepsi bu.

Yardım çığlığına kulak verin, intiharı anahtar kelimeler ele veriyor!

Yeryüzü Doktorları toplumsal travmanın yaralarına destek

Derviş Baba Ali Denizci’nin “Görüyorum duyuyorum sorumluyum” projesi

Ali Denizci ile “Gönüllülük” üzerine söyleşi


Sümeyra Uğur
1990 yılı Aralık ayında İstanbul'da dünyaya geldi. 2004 yılında Çankırı Nevzat Ayaz Anadolu Öğretmen Lisesi'nde öğrenim görmeye başlamasıyla beraber öğretmenlik hikayesine ilk adımını attı. 2012 yılında Marmara Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. 5 yıldır çeşitli özel okullarda İngilizce Öğretmenliği yapmaktadır. Mayıs 2014'te gönüllü arkadaşları ve öğrencileriyle birlikte sahneye koyduğu "The Beatles Musical - I wanna sing my song" adlı müzikal oyun ile yeteneklerinin yalnızca öğretmenlikle sınırlı kalmadığını görüp tiyatro, müzik gibi sanat dallarıyla ilgilenmeye başladı. Mayıs 2016 itibariyle kişisel blogunda yazılarını paylaşmaktadır.