Günlük yaşamın bir parçası olan yalan, psikolojide detaylı araştırmalara konu olmuş bir alandır.
Yalan söylemek; doğru olmayan bir söylemi ya da inancı, bir başkasına aktarmak için kasti olarak yapılan, başarılı ya da başarısız çaba girişimidir. Yani burada hedefteki kişi ya da kişileri aldatmak için bilinçli olarak yapılan bir eylem vardır.
Psikologlar bazı araştırmaların sonucunda yalanın alt başlıklarını belirlemişlerdir: Gerçeğin tamamen inkar edildiği kaba yalanlar, gerçeğin kısmen değiştirildiği yalanlar, gerçeğin abartıldığı yalanlar ve kibarlık için söylenilen gizli yalanlar.
Birde yalanın karşıdaki kişiyi incitmemesi ve hoşuna gitmesi için söylenilen beyaz yalanlar diyen Dr. Mehmet. Yavuz, konu ile ilgili görüşlerini aktarıyor.
Kimler daha çok yalan söyler?
Anti sosyal kişilik bozukluğu olan kişiler sürekli yalan söyleme, kişisel çıkarı ve zevki için başkalarını kandırma, dürüst olmama eğilimindedirler. Riggio ve arkadaşlarının yaptığı bir araştırmada, dışa dönük kişilerin daha çok yalan söylediği görülmüştür..
Ayrıca, sosyal iletişim becerileri güçlü, ifade etme becerisi yüksek olan, ince düşünen kişilerin yalanlar söyleseler dahi söylediklerini çok belli etmedikleri ortaya çıkmıştır.
En çok kadınlar mı yoksa erkekler mi yalan söylüyor?
Bazı araştırmalarda kadınların erkeklere göre daha başarılı bir şekilde yalan söylediklerine dair bulgular elde edilmişken bazılarında ise cinsiyetle ilişkili bir farklılık bulunmadığı, rapor edilmiştir (Riggio, Tucker ve Throckmorton, 1987)
İlk olarak yalanın oranlarına bakıldığında erkeklerle kadınların arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Kadınlar, girdikleri sosyal etkileşimlerde erkeklerle aynı oranda yalan söylemektedirler.
Kadınlar erkeklere kıyasla daha fazla başkasına yönelik ve daha az kendine yönelik yalanlar söylemektedirler. Yani kadınlar bir araya geldiklerinde başkaları ile alakalı daha çok yalan söylemektedirler.
Erkeklerde ise kendi varlığına yönelik yalanın oranı, başkaları için söylenen yalanlardan 3-5 misli daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Burada şunu belirtelim ki, alkol kullanımı yalan söylemede tetikleyici bir unsurdur.
Özellikle, bazı erkeklerin alkol kullanımı esnasında kendi şahıslarıyla alakalı abartılı yalanlar söylediğine hemen hepimiz şahit olmuşuzdur. Ancak bu bilimsel araştırmaların dışında benim kişisel kanaatim; erkekler daha çok yalan söylediği ama kadınların daha iyi yalan söylediği yönündedir. Dolayısıyla, kadınların daha donanımlı ve inandırıcı yalan söylediklerini ifade etmemiz doğru olur.
Çocuğun yalan söylemesinde anne-baba, kardeş ve çevre ilişkilerinin etkisi…
Çocuk birçok davranışı rol-model şeklinde ebeveynlerinden gözlemleyerek alır. Yalan söyleme davranışı da bu şekildedir. Bir çeşit davranış bozukluğudur. Her çocuk saf ve temiz olarak dünyaya gelir.
Yalan söylemede genetik aktarımın bir rolü olmaz. Anne-baba kardeş ve çevre ilişkileri belirleyici unsurdur. Çocuk anne ya da babanın veya kendisine rol model olan abi ve ablaların ya da çevresindeki arkadaşlarının zor durumda kalıp sıkıştıkları dönemlerde yalanlarına şahit oluyorsa, bunu bir savunma ve kaçınma davranışı olarak benimseyebilir.
Ebeveynler günlük hayat içerisinde doğruyu söylememe davranışının kötü olduğunu, çocuğun anlayabileceği şekilde davranışlarında göstererek anlatmalıdır.
Diğer taraftan, bir çocuğun yalan söyleyip söylememesinde, ailenin güven verici tutumu da önemlidir. Güvensiz bir ortamda yetişen çocuğun hem kendini hem de ilişkilerini sürdürebilmek için yalanı bir hayat tarzı olarak benimseyip, daha üst bir kimlik ve konum elde etmek için kullanabilir.
Yalan söylemek zeka belirtisi midir?
Toronto Üniversitesinin yaptığı araştırmada, yalanlar üretirken kullanılan karmaşık beyin işlevlerinin, çocuğun zekasının göstergesi olduğu bildirildi.
Araştırmaya, 2 ila 17 yaşlarında 1200 çocuk ve genç katıldı. Bilim adamları katılımcılardan, kendileri odadan ayrıldığında arkalarında bulunan oyuncaklara bakmamalarını istedi.
Kamera aracılığıyla odadakileri görebilen bilim adamları, geri döndüklerinde çocuklara arkalarına bakıp bakmadıklarını sordu ve cevaplarını görüntülerle karşılaştırdı.
2 yaşındaki çocukların sadece beşte birinin yalan söyleyebildiğini tespit eden bilim adamları, 4 yaşında ise bu oranın yüzde 90’a ulaştığını gözlemledi.
Toronto Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Enstitüsü Müdürü Doktor Kang Lee, anne ve babaların çocukları yalan söylediğinde korkuya kapılmaması gerektiğini, bunun, onların patolojik birer yalancıya dönüşeceği anlamına gelmediğini belirterek, “Bu, onların gelişme süreçlerinde yeni bir aşamaya ulaştıklarının bir işaretidir” demektedir.
Kang, beyin gelişimi daha üst düzeydeki çocukların, söyledikleri yalanları daha kolay örtbas edebildiğini ifade etmektedir.
Burada şunu belirtelim ki, çocuklarda olsun erişkinlerde olsun yalan becerisi, matematiksel zeka (IQ) ile değil daha çok sosyal zeka (EQ) düzeyi ile alakalıdır. Sosyal Zeka düzeyi ne kadar yüksekse, söylenen yalanın inandırıcılığı da o kadar ikna edici olmaktadır. Dolayısıyla zeka düzeyi, sadece yalanın inandırıcılığı ve ikna ediciliği ile doğru orantılı olup, zeki olmayanlar da söyleyebilir.
Yalan söyleyen bir kişinin vücudunda ne gibi tepkiler olur?
Araştırmacılar, yüz ifadelerinin ve sözel ipuçlarının, beden hareketleri ve sesin tonuna göre daha kontrol edilebilir olduğunu ileri sürmüşlerdir. Buna göre, beden hareketlerini ve sesin tonunu kontrol etmek zor olduğu için insanlar bu kanallardan verdiği ipuçları nedeniyle söylediklerini daha kolay bir şekilde hissettireceklerdir.
Bazı çalışmalar, davranışsal ipucu olarak sadece sözel ipuçlarını (ses tonu, sesin perdesi, yanıt verme süresi, konuşmanın içeriği gibi), bazıları ise sözel olmayan ipuçlarını (göz teması, yüz mimikleri, gülümseme ve vücut hareketleri gibi) araştırmışlardır.(Vrij, Edward, Roberts ve Bull, 2000).
Zaten “yalan makinesi” de konuşma esnasında sözel ipuçlarını ve bedensel tepkimeleri değerlendiren testlere bakılarak geliştirilmiştir. Nitekim yalan söyleme esnasında ses perdesinin değişmesi, terleme, ellerde titreme, nabzın yükselmesi gibi bedensel tepkimeler, elektronik cihazlarla tespit edilebilmektedir.
Zuckerman ve arkadaşlarına (1981) göre, yalan söyleyenlerin başarılı olmak için davranışlarını kontrol etme çabaları, onları ele verebiliyor. Davranışları, doğruyu söyleyenlere göre daha az kendiliğinden olarak görülmekte ve doğal hallerini muhafaza edememektedirler.
Ayrıca, bu kişilerin davranışlarının bütün yönlerini aynı anda kontrol etmedeki başarısızlıkları, sözel ve sözel olmayan davranışlarında tutarsızlığa neden olmaktadır.
Karşımızdakinin yalan söylediğini en kolay nasıl anlarız?
Yalan söyleyen insan, konuştuğu kimseyle göz göze gelmemeye çalışır. Göz göze gelmemek için gözler daha çok sağa ve sola kayar. Kirpikler daha fazla açılıp kapanır. Yalanı anlaşılmaması için konuştuğu insanın yüzüne ve gözlerinin içine bakmamaya çalışır.
Çocukların yalan söylediklerini düşündüğümüz zaman yüzüme ve “gözlerimin içine bak!” dememiz buradan gelmektedir ve konuşurken gözleri belli bir noktaya diker.
Eğer gözler yere doğru belli bir noktaya bakıyorsa geçmişle, gözleri tavanda bir noktaya doğru bakıyorsa gelecekle ilgili yalanlar söyleme eğiliminde olduğunu gösterir. Ayrıca, yalancı insanın yanaklarında ve kulaklarında hafif hafif kızarmalar oluşur.
Nasıl ki utanan ve üşüyen insanın yanak ve kulakları kızarırsa yalancı insanın da aynı şekilde, vücudun en hassas noktası olan yanak ve kulaklarında, kan dolaşımına bağlı olarak kızarmalar olacaktır.
Yalanlar söyleyen kişi, sorulara kısa ve kestirme cevaplar verir. Daha çok evet, hayır, herhalde, bilmiyorum gibi cümleler kurar. Bu şekilde kestirme cevap vermelerindeki amaç, fazla konuşarak yalanının ortaya çıkmamasını sağlamaktır.
Eğer bir çocuk yüzünü çevirerek ya da sırtını dönerek konuşuyorsa, büyük ihtimalle yalan söylüyor demektir.
Ayrıca çok bilinen fakat karıştırılmaması gereken gözlenebilir bir davranış da kişinin çok kere yüzüne dokunmasıdır, her insan konuşurken yüzüne dokunabilir fakat yalancı olan insanlar farkında olmadan aynı davranışı birkaç kez tekrar edebilir.
Örneğin kişinin burnuna dokunması, elini çenesine koyup bir süre sonra tekrarlaması tipik davranış örüntüleridir. Tüm bunların altında yatan sebep, kişinin kaygı düzeyinin yükselmesidir. Yalan söylemek genelde beynin sağ hemisferinin organize ettiği bir davranıştır. Beyin ile beden arasında çapraz bir ilişki olduğundan ve bedenin sol tarafını sağ beyin idare ettiğinden söyleyen kişi de sol el ve ayak hareketlerini daha yoğun görebiliriz.
Bir kişi söylediği yalanlara kendisi de inanabilir mi?
Zamanla, kişinin yarattığı hayal dünyasındaki kendi ile gerçek kendiliği arasında, ciddi fark oluşur. Sosyal ilişkileri bozulmaya başlar. Yalan söylemek bir hastalık değil, bir tür davranış bozukluğudur fakat kişi söylediği yalanlar ile yaşamaya başladığı andan itibaren bunu bir hastalık olarak değerlendirmeye almak gerekir.
Kişinin günden güne gerçeklerle bağlantısı kopar. Dış dünyayı algılama biçimi bozularak psikoza gidiş olabilir. Bu noktadan itibaren olay psikiyatrik bir tablo hali arz eder ve tedavi edilmesi gereken bir durum olur.
Zararsız Beyaz yalanlar ne zaman tehlikeli olur?
Kişinin kendini korumak ve kaygıdan uzaklaşmak üzere söylediği yalanlar, bir başkasının hayatına zarar vermediği sürece beyaz yalanlar olabilir. Ya da bir başkasının kendini iyi hissetmesi ve mutlu olması için veya dargın iki kişinin (örneğin evli çiftler, kardeşler) arasını düzeltmek için pembe yalanlar söylenebilir.
Fakat bu ayrım sosyal bir varlık olan insanın kontrol edebileceği bir mekanizma değildir. Dolayısıyla, yalanın siyahı, beyazı, pembesi, kırmızısı olmaz. Diğer taraftan beyaz ya da pembe yalanlar, sadece geçici çözümler üretmekte kalmayıp, aynı zamanda asıl problemin çözülmeden kalmasına da neden olabilmektedir.
Beynimiz çok sevdiği bir insanın yalanını yakalayıp hayal kırıklığı yaşadığında nasıl tepki verir?
Çok sevdiğimiz ya da önem verdiğimiz bir insanın yalanını ortaya çıkardığımızda şüphesiz bu her iki taraf için bir travma oluşturur. Buna bağlı olarak da yoğun bir kaygı ve anksiyete hissedilir.
En önemlisi güven probleminin ortaya çıkmasıdır. Ama bazen de yaşanan travma, bilinçaltı tarafından çeşitli bedensel arazlara ve yakınmalara dönüşebilir. Örneğin o zamana kadar herhangi bir şikayeti olmayan kişide, aniden şiddetli baş ağrısı, baş dönmesi oluşabilir hatta kendisini bir süre yatağa mahkum edecek bel ve boyun ağrıları ortaya çıkabilir.
Bir kişinin yalancı olduğunu biliyorsak ona nasıl davranmalıyız?
Bu tür davranış bozukluğu olan kişiler, her zaman hayatımızdan çok kolay çıkartabileceğimiz kişiler olmayabilir. Bu durumda yapılması gerekenler, sorunu görmezden gelmek yerine direkt bir iletişim kurmaktır.
Önemli olan kişinin rencide edilmemesi ve sorunun kişiselpleştirilmemesidir. Bir diğer önemli hususta yalan söyleyen kişiyi, ikinci ya da üçüncü şahıslara anlatıp paylaşmadan, bizzat kişinin kendisi ile irtibata geçmektir.
Kişiye, herhangi bir onur kırıcı bir durum yaşatmadan, yalan söylediğinin direkt hissettirilmesi, kişinin kendisini düzeltmesi ve yanlıştan dönmesini sağlayabilir. Eğer, buna rağmen yalanlara devam ediyorsa bu takdirde yapılacak en iyi şey, kişi ile iletişimin mümkün ölçülerde asgariye indirilmesidir.
Yalan söyleyen kişiye karşı, “sen” değil “ben” dilinin kullanılması etkin olabilir. Örneğin, ergenlik çağındaki çocuğunuzun yalan söylediğini tespit ettiniz, başkalarının olmadığı bir ortamda konuşmak onu rahatlatacaktır. 2. Adım, konuyla ilgili açık uçlu sorular sormak olabilir.
Örneğin okula gitmediği halde gittiğini söyleyen bir çocuğa “öğretmenin okula gitmediğini söyledi bu konuda benimle paylaşmak istediğin bir şey var mı? bana okulda olduğunu söylemiştin, ne düşünüyorsun?” gibi yaklaşımlar çocuğun kaygısını azaltacak ve yaptığı davranışı sorgulatacaktır.
Ayrıca yalan söyleyen bir çocuğa “sen bana yalan söylediğinde ben çok üzüldüm, ben çok kaygılandım, ben seni merak ettim” gibi bir açıklama “sen hatalısın, sen hep bunu yapıyorsun, sen benim güvenimi hak etmiyorsun”…tarzı yaklaşımlardan çok daha etkilidir.
Direkt “yalan söylüyorsun” demek hiç bir fayda sağlayamayacağı gibi kişi ile kurulabilecek diyalogu engelleyerek, kişinin yalanları için pekiştirici araçlar bulmaya çalışmasına neden olabilir.
Yalan hastalığı var mı?
Nadir de olsa bazı kişiler, yalan söylemeden duramazlar. Bunlar yalan söylemeyi gerektiren bir durum olmadığı halde, günlük hayatlarının her anında sürekli yalanlar söyler. Daha da önemlisi yalan söylemek için dayanılmaz bir istek duyarlar. Hatta ödeyecekleri bedeli bilseler bile yalandan vazgeçmezler.
Böyle patalojik olarak yalancı olan kişilerin, bilinçaltlarında kendi gerçekçi benlikleri ile bir çatışma oluşturacak travmalar olması, kuvvetle muhtemeldir. Kişiler, çoğu zaman bu travmaların farkında da değillerdir. Böyle kişiler profesyonel destek almak zorundadırlar. EMDR terapi teknikleri ile travmanın düzeltilmesi, kişilerin yeniden gerçeklik boyutuna dönmelerini sağlayabilir.