Diyet ve antibiyotik, bağırsak mikrobiyotasını böyle değiştiriyor!

Genetik, doğum şekli, yaş, yaşamın sürdürüldüğü coğrafya, antibiyotik kullanımı ve en önemlisi uygulanan diyet, bağırsak mikrobiyotasını değiştiren faktörler arasında yer alıyor.

bağırsak mikrobiyatısını

Diyet ve antibiyotik, bağırsak mikrobiyotasını böyle değiştiriyor!

Doğumdan sonra bağırsak mikrobiyotası üzerindeki ilk etkinin anne sütü veya formül süt aracılığı ile gerçekleştiğini belirten uzmanlar, bebeklikten sonra bağırsak mikrobiyotasının gelişimini sürdürdüğünü ifade ediyor. Batı diyetinin bazı önemli mikrobiyal türlerin kaybına neden olabildiğine dikkat çeken uzmanlar, Akdeniz diyetinin sağlıklı yaşam standardı olarak kabul edildiğini de belirtiyor.


Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Arş. Gör. Diyetisyen Ekin Çevik, besinler ve mikrobiyota arasındaki ilişki hakkında değerlendirmelerini paylaştı.

Organizma yüzeyine göre adlandırılıyorlar

Mikrobiyotanın bakteri, arke, protozoa, mantar ve virüsler gibi kommensal, simbiyotik ve patojenik mikroorganizmaların oluşturduğu ekolojik komüniteler olduğunu belirten Çevik, mikrobiyotaların bulundukları organizma yüzeyine göre adlandırıldıklarını ifade etti.

Bağırsak-beyin iletişimi 3 mekanizma ile açıklanıyor

Diyetisyen Ekin Çevik, bağırsak-beyin iletişiminin üç olası mekanizma ile açıklanmaya çalışıldığını söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:

“Birincisi, bağırsak mikroorganizmaları tarafından üretilen nörotransmiterlerin vagus siniri aracılığıyla beyne sinyal gönderebileceği yönündedir. Bu sayede hipotalamus ve diğer beyin bölgesi aktivitelerinde değişiklik meydana gelebileceği ve açlık-tokluk seviyelerinin etkilenebileceği tahmin ediliyor. İkinci olası mekanizma; bağırsak mikroorganizmalarının, bazı sitokinlerin salınımı için bağışıklık hücrelerini uyarması ve dolaşıma giren bu sitokinlerin beyne giderek buradaki en önemli bağışıklık hücresi olan mikroglianın olgunlaşması ya da aktivasyonunu etkileyebileceği şeklindedir. Son olarak; bağırsak mikroorganizmalarından salınan metabolitlerin dolaşım sistemi aracılığı ile beyne gelerek burada vagus sinirini aktive edecek nörotransmiter salınımını tetikleyebileceği ve açlık modülasyonunu etkileyebileceği düşünülüyor.”

mikrobiyota obezite ile yakından ilişkili

Bağırsak-beyin ilişkisinin yanı sıra bağırsak sağlığının bağırsak homeostazı, fizyolojisi, bağışıklık sistemi ve konak metabolik yolları üzerinde net sonuçları olduğunu belirten Çevik, “Çeşitli çalışmalar mikrobiyotanın obezite, irritabl bağırsak sendromu, kronik inflamasyon, konstipasyon, karaciğer hastalıkları, besin alerjileri gibi durumlar ile yakından ilişkili olduğunu gösteriyor. Buna ek olarak lenfoid doku ve epitel ile etkileşime giren bağırsak mikrobiyotasının konak savunma sisteminin düzenlenmesi ve geliştirilmesinde önemli bir rol oynadığı biliniyor. B ve T hücrelerinin olgunlaşması ve serumda uygun immünoglobulin seviyelerinin korunması için sağlıklı bir mikrobiyota gereklidir. Ayrıca, bağırsak mikrobiyotasının bileşimi ve işlevindeki değişiklikler yaşlanma, nörogelişimsel bozukluklar, siroz, kardiyovasküler hastalıklar ve kanserle de ilişkilendiriliyor.” diye konuştu.

Bağırsak mikrobiyotasını değiştiren birçok faktör var

Arş. Gör. Ekin Çevik; genetik, doğum şekli, yaş, yaşamın sürdürüldüğü coğrafya, antibiyotik kullanımı ve en önemlisi diyetin bağırsak mikrobiyotasını değiştiren faktörler arasında yer aldığını söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:


“Öyle ki; doğumdan sonra bağırsak mikrobiyotası üzerindeki ilk etki bebek beslenmesi anne veya formül süt aracılığı ile gerçekleşiyor. Bebeklikten sonra bağırsak mikrobiyotası gelişimini sürdürüyor ve diyetin bileşimi, bağırsak mikrobiyotasının şeklini, yapısını ve çeşitliliğini tanımlamanın anahtarı olmaya devam ediyor. Örneğin, yüksek karbonhidratlı diyetler Prevotella cinsinin; yüksek yağlı ya da yüksek proteinli diyetler ise Bacteroidetes mikrobiyal türlerinin bağırsakta gelişimini destekliyor. Diyet bileşiminin bu etkisi karbonhidrat, protein, yağ gibi bileşenlerin metabolitleri ile ilgilidir ve bağırsak mikrobiyotası tarafından üretilen kısa zincirli yağ asitleri olan asetat, bütirat ve propiyonatın konağın sağlığı üzerinde fizyolojik etkilere sahip olduğu bulunmuştur.”

Diyetler mikrobiyotayı böyle etkiliyor:

Arş. Gör. Ekin Çevik, mikrobiyotayı etkileyen diyet türlerini şöyle paylaştı:

Yüksek proteinli diyetler: Protein yıkımının normal son ürünleri amino asitler, amonyak, aminler ve kısa zincirli yağ asitleridir. Yüksek amonyak konsantrasyonlarının malign tümör gelişimi ile ilişkili olduğu bulundu.

Diyet posası: Diyet posası, bitkilerden elde edilen önemli bir besin bileşenidir ve işlenmiş gıdalardaki konsantrasyonu çiğ sebzelere göre daha düşüktür. Diyet posası, ince bağırsaktan kolona geçerek burada bakteri türleri tarafından kısmen metabolize edilir ve metabolize olmayan diyet posası daha sonra dışkı yoluyla atılır. İnsülin, nişasta ve oligosakaritler gibi bazı polisakkaritler, bakteriler tarafından parçalanabilen diyet posasının tipik örnekleridir.

Bununla birlikte, selüloz gibi bazı formlar kolondan geçerken bakteriler tarafından tamamen parçalanamaz. Kompleks karbonhidratlar normalde mikrobiyal büyüme için önemli bir enerji kaynağı görevi görür ve proteolitik enzimler tarafından kısa zincirli yağ asitlerine ve çeşitli gazlara parçalanabilir. Bu karbonhidratlar, mikrobiyotanın büyümesini uyararak konakçıya fayda sağlayan sindirilemeyen besin bileşeni olarak tanımlanan prebiyotikler olarak da adlandırılıyor. Prebiyotikler, bağırsak mikrobiyal popülasyonlarının bileşimindeki değişiklikleri indüklemek ve konakçı sağlığına birçok fayda sağlamak için çok önemlidir. Son çalışmalar, prebiyotik tüketiminin bağırsak mikrobiyal popülasyonunu modüle edebileceğini ve konakçının sağlığını iyileştirebileceğini gösteriyor.

Batı diyetleri: Daha az diyet posası ve sebze içeren modern Batı diyetlerinin tüketimi, kırsal topluluklara kıyasla batı (kent) topluluklarında bazı önemli mikrobiyal türlerin kaybına neden olma eğilimindedir.

Akdeniz Diyeti: Dengeli bir meyve, tahıl, tekli doymamış yağ, sebze ve çoklu doymamış yağ alımına dayanan Akdeniz diyeti, sağlıklı bir yaşam tarzı için standart olarak kabul ediliyor. Akdeniz diyeti ile beslenen bireylerde Bacillaceae, Proteobacteria sayısı ile akut faz C-reaktif protein seviyesi daha düşükken; Clostridium ve Bacteroidetes popülasyonlarının yüksek olduğu bilinmektedir. Dolayısı ile bu tür diyetlerin anti-inflamatuar özelliklere sahip olduğu ve hastalıklarda inflamasyonu azaltmak için kullanılabileceği belirtiliyor.


Vejetaryen diyetler, konağı çeşitli kronik, metabolik ve inflamatuar bozukluklardan koruyabildikleri için sağlıklı ve faydalı diyetler olarak da kabul ediliyor. Bitki bazlı polisakkarit, lif ve nişasta açısından zengin vejetaryen diyetlerle beslenme, inflamatuar hastalıklara karşı koruma sağlayabilir.


 

Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 19 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. Amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, ideolojik veya politik hiçbir oluşumun parçası değildir.