Hayatımızdan rol çalanlar

Tiyatroda bir deyim vardır; “Rol Çalmak” Oyun ve konuşma sırası başka bir oyuncudayken, seyircinin dikkatini kendi üzerine çekmeye rol çalma denir.

Hayatımızdan rol çalanlar

Bir de hayatımızda rol çalıcılar vardır. Siz ‘sahnedeyken’ oyun sırası sizdeyken, bir ortamda gereksiz yere sürekli öne çıkıp dururlar. Sizin yaşam alanınızı, oyun sahanızı sürekli daraltmaya çalışarak, size manevra yapacak bir alan bırakmazlar ve sık sık yaşam sahnenizi işgal ederler. Bu durumun farklı bir versiyonu daha vardır:

Bu kişiler, kendi düşüncelerini ve hayallerini coşkuyla, duygusal sömürüyle veya çeşitli şekillerde allayıp pullayarak; sizin hayallerinizin üstüne kendi hayallerini inşa ederler. Eğer yeterince uyanık davranmazsanız bir bakmışsınız ki onların hayalleri, sizin hayalleriniz olmuş! Bu noktada sizin düşünceleriniz artık, onların beklentilerine ve hayallerine hizmet eder hale gelir. Kayıptır artık hayalleriniz… Böylelikle, enerjinizi de alırlar. Kendi hayalleri ve istekleri için ustalıkla kullanırlar, düşüncelerinizin enerjisini…


Siz artık, başkası için “hoş” ama sizin için “boş” bir hayalin peşinden gitmektesinizdir. Elbette, ara sıra harlarlar bu hayal ateşini. Ya iyi arkadaş cümleleriyle veya “şöyle yaparız birlikte, şunu yaparız” cümleleriyle… Veya çeşitli hediyelerle yaparlar bunu. Başkasının hayalinin rotasında, sizin olmayan bir yolda yürür hale gelirsiniz. Bu durumdan uzaklaşmak için öncelikle, herkesle iyi geçinmek zorunda olmadığınızı anlamalısınız. Sırf insanlarla iyi geçinmek ve onaylanmak için herkesin her dediğine inanmamalıyız. Zaten bu gerçekçi bir düşünce de değildir ve eninde sonunda bizi hayal kırıklığına götürür.

“Başkalarının, senin hakkında ne düşündükleri konusunda endişe duyduğun sürece onlar senin sahibindir.” Walsch

İnanmak veya İnandırılmak

İnancın birçok yönü kanmaktan geçer. İnançlarımız çoğunlukla sağlam temeller üzerine kurulmamıştır. İnançlar; iyi düşünülmüş, iyi hesaplanmış cümlelerle, süslü sözlerle donatılmıştır çoğunlukla. Biz bunları onaylayıp kabul ettiğimiz anda söylenenlere inanmışız demektir. İnandırılmak istenen şeyin çoğunlukla manipüle edici bir tarafı da vardır.

Her inanç, benzer temalar içeren inançlarla bir karşıt görüş oluşturur. Dinsel inançları buna örnek verebiliriz: Müslümanlık, Hristiyanlık, Yahudilik… Hepsi dinsel inançlardır ve birine inandığınızda; bir anlamda geriye kalan hepsini ret etmiş, inanmamış olursunuz. Katıldığınız şey, kaçırdığınız şeyi belirler başka bir ifadeyle…


Bazı insanlar size gelip: Yeterince “iyi ve başarılı” olmadığınızı ve “yapamayacağınızı” söylediğinde ve siz buna içten içe “Acaba öyle mi?” dediğinizde yüreğimize “kendine inançsızlık” tohumu ekilmiş olur. Ve bu tohumlar aracılığıyla, biz bundan sonra yaptığımız şeylerde artık yeterince “iyi” ve “başarılı” olamayabiliriz. Birilerinin sözleriyle veya zamanla kendi kendimize eklediğimiz iç içe geçmiş halkalarla oluşturduğumuz zincirleri kırdığımızda ve inançlarımızdan özgürleştiğimizde, gerçekten bize çizilmiş olan o daireden dışarı çıkıp, genişleriz. Düşünce ve hareket özgürlüğü kazanıp, ona göre seçimler yaptığımızda, kendi aklımızla düşünüp, ona göre yaşadığımızda olası dramlardan kurtuluruz.

İnsanlar genellikle olduklarına inandıkları kişi haline gelirler. Eğer bir şeyi yapamayacağıma inanırsam; bu inanç, onu yapma gücünü elimden alır. Yapabileceğime inanırsam, başlangıçta sahip olmasam bile onu yapacak gücü kendimde bulurum.” Mahatma Gandi

Unutmayın, hayatınızın öznesi sizsiniz. Eğer bu gerçeği hayatınızda yeterince kavramamışsanız; kendi yaşam oyununuzda kendinize “figüran” rolünü biçiyorsunuz demektir. Kendi hayatınızın başrolünü oynayabilmek ve rolünüzün hakkını layıkıyla verebilmek için her daim uyanık bir zihin halinde olunmalıdır. Ayrıca farkındalığınızı sürekli yüksek tutmalı ve kendinizi iyi tanımalısınız. Her zaman güçlü ve kendinden emin olmak da önemlidir. Hayatta kim olduğunuzu, ne istiyor olduğunuzu iyi biliyor olmalısınız. Kendinin önemli ve değerli olduğuna dair tam bir inanç, her zaman kişiye güç verir. İsa, bunu çok güzel bir şekilde ifade etmiştir: “Kendini tanı! Bu gerçek, senin özgür olmanı sağlayacaktır.”


Herkes kendi hayatına sahip çıkmalı. Herkes kendi ruhuna çare olmalı. Kimse, kimsenin ruhuna deva olamaz. Yeri geldikçe, bunu kendimize hatırlatmalıyız.”

Kullanma Kılavuzu: Uzun Süreli İlişkinin Sırrı


Figen Karaaslan
İstanbul’da doğdu ve İzmir’de büyüdü… Mersin Üniversitesi Seyahat İşletmeciliği, Yakındoğu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık mezunu. İletişim Fakültesi’ni bitirdikten sonra reklam ajanslarında, birçok büyük firma için reklam kampanyaları hazırladı, reklam ve metin yazarlığı yaptı. Bir bilişim firmasında Editörlük yapıyor. Seyahat etmeyi, insanı içsel yolculuklara taşıdığını düşündüğü için seviyor. Bu sebeple fırsat buldukça bir seyyah gibi yolculuk yaparak; gördüklerini ve yaşadıklarını kendi sitesi; Seyyahca'da (www.seyyahca.com) yazarak, insanlarla paylaşmaktan keyif alıyor. Modern dans ve Latin danslarının yanı sıra Psikoloji ve Yaşam Koçluğu eğitimlerine katıldı. Almış olduğu bilgileri, şimdi diğer insanlarla paylaşıyor ve Yaşam Koçluğu eğitimleri veriyor. Doğada olmayı, tarihi yerleri gezmeyi, yolculuk yapmayı, okumayı, öğrenmeyi, araştırmayı, denizi, dansı ve dil öğrenmeyi seviyor. Hayatın, paylaşarak güzelleşeceğini ve anlam kazanacağını düşünüyor.