Mustang filmi ve kadınlar arası dayanışma üzerine

Yazın Fransa’da vizyona giren ve “en iyi yabancı film” dalında Oscar’a aday gösterilen Mustang filmi, Ekim’de Türkiye izleyicileriyle buluştu. Deniz Gamze Ergüven’in yönettiği ve senaryosunu Alice Winocour ile ortak yazdığı filmin kahramanları Karadeniz’in küçük bir sahil kasabasında eve hapsedilmiş beş kız kardeş…

mustang filmi 2015 oscar cannes deniz gamze erguven
Fotoğraf: Ari Strano

Mustang, Türkiye’de kadının maruz kaldığı vahşeti topluca ortaya seriyor

Kızlar, anne babalarının ölümünden sonra erkek egemen kültüre çoktan baş eğmiş babaanneleri ve bu kültürü sembolize eden amcalarıyla büyürler. Ama çocuklukları okulun yaz tatiline girdiği güneşli bir günde karabasana dönüşür.

Her şey okul çıkışı erkek sınıf arkadaşlarıyla sahilde deve güreşi oynadıklarını gören komşunun babaanneyi uyarması ile başlar. Masum oyunları kasaba halkı tarafından edepsiz karşılanır. Namus bahanesiyle evlerindeki duvarlar yükselir, pencereler parmaklıklarla kafeslenir. Kızların dışarı çıktıkları yegane anlar bakirelik testleri için hastaneye gitmekten ibaret olur. Okula gitme hakkı bile ellerinden alınır. Yemyeşil dağları, mavi kıyılarıyla bir cennet olan kasabaları onlara yasak hale gelir.


mustang filmi 2015 oscar cannes deniz gamze erguven karadeniz cocuk gelinler bakirelik testi ensest siddet tecavuz

Mustang filmi; çocuk gelinler, bakirelik testleri, şiddet, tecavüz ve ensest gibi konuları anlatıyor

Mustang filmi, Türkiye kadınının maruz kaldığı vahşeti topluca ortaya seriyor: buna çocuk gelinlerden namus adına yapılan bakirelik testleri, şiddet ve ensest de dahil. Daha çocuk vücutları kadın olmadan evlendirilmeye zorlanan kızlar, her şeye rağmen parmaklıkların arasından içeri yansıyan tatlı güneş ışığında güneşlenip, ellerinden vahşice alınan çocukluklarını inatla yaşamakta direnirler. Körpe bedenleriyle evin içinde dolanırken hayatları ve yaşamsızlıkları evin pencereleriyle bağdaşır.

Film Türkiye’de eleştiri konusu oldu

Türkiye’nin kirli çamaşırlarını bu denli açık ve toplu bir şekilde ortaya seren bir film, doğal olarak eleştiri konusu olur. Mustang‘in gerçekleri yansıtmadığını ve ülkeyi kötü gösterdiğini savunuyor bazı eleştirmenler. Bu çok da şaşırtıcı değil aslında. Aynı ithamlarla sözde “olmayan” problemlerimizi çözmek için uğraşan kurumlarda boğuşuyor.

Hala ikna olmayanlar Türkiye’de çocuk gelin yahut ensest var mı yok mu diye bu konuda ülke çapında araştırma yapmış olan Türkiye Kadınlar Federasyonu Derneği‘ne sorabilirler.

Mustang‘in ana mesajlarından biri de kadının hürriyeti için gerekli olan dayanışmanın eksikliği. Filmin kahramanlarının geçirdiği tecavüz ve intihar gibi sayısız vahşet ortasında seyirciyi güldürmeyi de çarpık bir dayanışamama sahnesi başarıyor.

Futbol maçı izlemek için evden kaçan kızları, amcaları televizyondan görmesin diye teyzeleri trafoya terlik fırlatarak tüm mahallenin elektriğini kesiyor. Teyzeler kızları amcanın sopasından kurtarıyor. Fakat ertesi gün daha da yükseltilen bahçe duvarları, üzerine gerilen dikenli teller ise bu dayanışmanın yüzeyselliğini, aslında var olmadığını gösteriyor.

Kadın ve Pencere

Filmde kardeşlerin evini hapishaneye dönüştüren pencereler içeriyle dışarının bağlantısı. Parmaklıkla donatılmış pencereler özgürlükle hapsolmanın arasındaki ayrımı temsil ediyor.

Mustang‘i izlerken Sevim Burak‘ın “Pencere” adlı öyküsü geldi aklıma. Yazılarında kadın sorunlarını özgün anlatımıyla işlemiş, Türkiye edebiyatının değerli isimlerinden Sevim Burak.

Burak’ın öyküsü, perde arasından birbirlerini izleyen iki komşu kadının hikayesi. Bütün hayatı dört duvarın arasında geçen anlatıcının dış dünya ile tek bağlantısı, penceresinden gözetlediği ama hiç konuşmadığı komşu kadın. Komşusunun evinde hapsolduğunu, şiddete maruz kaldığını ve intihar etmeyi düşündüğünü görür ama ona yardım etmez.

“Kendisini terastan ya da pencereden aşağı atmasında hiçbir sakınca görmüyorum. Tam tersine, bu bana gerçek bir davranışmış gibi geliyor,” diye düşünür komşusunun balkondan kendisini aşağı sarkıtmasını izlerken.

Anlatıcı komşusunun hayatını ve ölümünü düşledikçe kendi güçsüzlüğünü de fark eder: “Kendini kaldırıp atmak için ufak bir işaretçik bekliyor benden… Oysa, kırmızı güllü perdemin ardında, hiçbir şeyi yönetmiyorum.”

Aslında kendisinin de aynı komşusu gibi intiharın eşiğinde olduğunu, bu yüzden komşuyu kurtarmak için mecali olmadığını anlar. Zaten iki komşu hiç bir zaman iletişim kuramazlar. Aynı kaderi paylaşmalarına rağmen iki kadının birbirine yardım etmemeleri, edememeleri hikayenin en acı noktalardan biri:


…ara sıra başımı kaldırıp kadına bakıyorum.
O da bana bakıyor.
İçimden geçeni okuyor.
Bu yüzden kırık bana.
Çok kaygılı.
İkimiz de iyi değiliz.

mustang cocuk gelinler bakirelik testi ensest siddet tecavuz turk fransiz ortak yapimi sevim burak
Fotoğraf: Nathalie Alyon

Kadına yardım eli sadece özgür birinden gelebilir

Sevim Burak‘ın hikayesindeki iki kadın, empati kurmaktan aciz, birbirlerinden medet umuyorlar. Aynı şekilde Deniz Gamze Ergüven’in Mustang filmindeki kardeşler de çevrelerindeki diğer kadınlardan yardım eli görmüyor. Kendi hapisliğini benimsemiş, özgürlüğün kokusunu dahi unutmuş teyzelerden bir şey beklemeyecek kadar da akıllı zaten Mustang‘in kahramanları.

Yardım eli sadece özgür birinden gelebilir. Bu yüzden filmde kızların kurtarıcısı ve gerçek dayanışmayı başarabilen karakterin mahallenin yollarında özgürce kamyonunu süren Yasin şoför olması şaşırtıcı değil. Kızların kurtarıcısının bir kadın olmaması Ergüven’in erkek düşmanı damgasından kaçma çabasından değil, bu gerçeğin önemini vurgulamasından kaynaklanıyor.

MUSTANG (2015) - Yönetmen: Deniz Gamze Ergüven - Oyuncular: Elit İşcan, Tuğba Sunguroğlu, İlayda Akdoğan, Erol Afşin, Güneş Şensoy, Doğa Doğuşlu
MUSTANG (2015) – Yönetmen: Deniz Gamze Ergüven – Oyuncular: Elit İşcan, Tuğba Sunguroğlu, İlayda Akdoğan, Erol Afşin, Güneş Şensoy, Doğa Doğuşlu

Aslında Ergüven’in filmi yeni bir şey öğretmiyor Türk kadınına. Gerdek gecesinin çarşaf lekesi imgesiyle büyümüş bir toplumuz ne de olsa. Ergüven bizim gerçeklerimizi Batı seyircisine tanıtıyor olabilir fakat ilk filmini Cannes Film Festivali‘nde gösteren bu genç yönetmenin asıl başarısı, ataerkil geleneklerin mekanizmalarını çarpıtıcı ve sanatsal bir şekilde ortaya koymak.

Sevim Burak‘ın Yanık Saraylar adlı kitabında 1965 senesinde yayımladığı öyküsünün kaleme alındığı günden Mustang‘in beyaz perdeye yansıması arasında 50 yıl geçti. Ama parmaklıklarımız ve pencerelerimiz ne yazık ki olduğu yerde kalmaya devam etmekte. Bu filmin parmaklıklardan birini olsun, kırması dileğiyle…

İlgili yazılar

İslam’da Acı Çeken Sadece Kadınlar mı?

2015 Oscar Ödülleri Sahiplerini Buldu

Cannes’dan Ödül: Sessiz ile Rezan Yeşilbaş

İslam’ın Karanlık Yüzü: Timbuktu

Nuri Bilge Ceylan’ın Kamerasından bir Anadolu Portresi

Fatih Akın Kamerasını 1915’lere Çeviriyor: Kesik

Faşizmin Kökeni: Beyaz Bant


Nymphomaniac Diyalogları