Şekersiz çay ve sevgisiz insan

Bu dünyadaki her şeyi çay ile açıklamak mümkündür. Evet yanlış duymadınız, gözlerinize inanabilirsiniz, az sonra deyip de epey sonra gösteren magazin programları gibi de değil. Nasıl mı? Nasıl’ına bile fırsat vermeden başlıyoruz efendim.

şekersiz çay türk çayı

Çay ile her şeyi açıklamak mümkün!

Çay ve çayın her şeyi açıklayabilirliği ile alakalı olarak son dönemlerde epey kafa yormaya başladım. Şöyle ki; geçen günlerde izlediğim bir reklamın ardından “Dünya genelinde en fazla çay tüketen ülke olduğumuz” gururunu yaşıyordum televizyon karşısında. Bu kıvancın sebebine gelirsek insan hak ve özgürlükleri ile alakalı olarak dönem dönem açıklanan ülkeler sıralamasındaki yerimizin, otobüsün en arkasındaki boşluğu görüp de oraya gittiğinde orasının da dolduğunu gören, arada derede kalan bir yolcu ile aynı durumda olmasındandır. Ee ben de haklı olarak birinci olduğumuz bir sıralamanın abartılmasına müteakip sevinç çığlıkları attım (ama içimden). Her neyse, işte bizim bu büyük “çayyaş”lığımız ile duyduğum gururu, insanlar arasında bu günlerde ve bundan sonraki sayısız günlerde karşılaştığımız, Habil ile Kabil döneminde ortaya çıkan ve hızla yayılan bir virüs olan “sevgisizlik” ile bağdaştırmada karar kıldım. İnsanlardaki sevgisizlik ve çaydaki şekersizlik karşılaştırması üzerine biraz saçmaladım naçizane. Velhasıl-ı kelam:

Çaya şeker atmayı sonradan bıraktım ben. Niye diye soracak olursanız çayın gerçek tadının bu şekilde alınacağını söylediler bana. Doğruluk payı var mıdır yok mudur bilemem ama “çayın tadı asıl böyle alınıyor” derkenki yüz ifadelerindeki ciddiyeti görseydiniz ne demek istediğimi anlardınız. Buna benzer bir şekilde, insanlığın aslında sevgisiz olması gerektiğini de sonradan öğrendim. İnsanları sevmenin ve onlara değer vermenin aslında ne kadar önemsiz bir şey olduğunu anlatırlarkenki ciddiyet ile çaydaki şekerin gereksizliğini anlatan ciddiyet aynıydıÇevremizdeki otoriteler (!) bizlere bir şey söylüyorsa ve o ‘şeyler’ ciddi bir yüz ifadesi ile söyleniyorsa o ‘şey’ doğrudur ne de olsa.


Çayı şekersiz içen bir adamın (burada cinsiyetçi bir tavır takınmadığımı da belirtmek isterim) çay tabağının içerisinde getirilen standart 2 şekeri o tabaktan çıkarıp tepsiye atarkenki hal ve hareketleri, o kişinin dünyadaki en önemli işi yaptığını (Cern’de atomları çarpıştırma gibi) sanmanıza sebep olabilir. Evet, “o adam, o şekerleri büyük bir özenle tabaktan çıkarıp tepsiye koymak için yaratılmış” bile demeniz mümkündür. Havva Annemiz yasak elmayı merak edip kopardığı için dünyaya gönderildik ve çay şekerlerini tabaktan çıkarıp tepsiye koyan adam sayesinde de bu dünyadaki varlığımızı sürdürmekteyiz. İşin “sevgisizlik” ile alakalı bölümüne geldiğimizde ise çevrenizde sevgisizlik hastalığına yakalanmış birine rastlamışsanız şayet, size sevgisizliğin ne kadar önemli bir meziyet olduğunu ‘sevgi sözcüklerinin arasına serpiştirilmiş laflarla‘ anlattıklarında da onun dünyadaki en önemli misyonu üstlenmiş insan olduğuna kanaat getirmeniz gayet mümkündür.

Bir diğer husus ise çayı şekersiz içen adamın “haberim yok ama bencil olduğumu söylüyorlar” gibi bir tavır takınmasıdır. “Eğer bu çayı ben şekersiz içiyorsam benden başka birinin şekerli içmesi kabul edilebilir bir davranış değildir” gibi bir düşünce yapısına haizdir bu türler. “A aaaa! sana kaşık getirmeyi unutmuşum, ben seni de şekersiz içiyor sanıyordum. Zaten çayı ben şekersiz içiyorsam benden başka kimsenin önemi yoktur benim için. Unuturum yani kaşığı da şekeri de. Neyse, dur kalkıp getireyim bari ben ayağa kalkacağım ve o şekeri ve çay kaşığını getirene kadar bir miktar enerji harcayacağım ama olsun ben çayı şekersiz içtiğim için, şeker yerine kullandığım abur cuburlar benim günlük enerji ihtiyacımın büyük bir kısmını karşılıyor ne de olsa” gibi.

Bencillik bağlamında “sevgisizlik” konusuna değinirsek zaten sevgisiz insanların bir de bencil olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Onlar sadece ve sadece kendilerini severler ve diğer insanlara verilen bir miktar sevgi, çayına şeker atan adama getirilmeyen kaşıkla eşit derecede tutulur.

Çayını şekersiz içen adam geçmişi ile barışık değildir.  Şöyle ki onların ağzından sürekli duyduğunuz bir cümle vardır: “Çaya şeker atmayı bıraktığım zaman daha önce nasıl da şekerli içmişim hayret ediyorum” gibi saçma bir cümledir bu. Bir insan nasıl olur da geçmişine bu kadar saygı duymaz anlamak gerçekten çok güç. Ne olmuş çayı şekerli içtiğin günlere? Bu bağımlılık için ÇAYATEM’de tedavi filan mı gördün de şimdi çok iyi bir halt etmiş gibi konuşursun ki? Her neyse, ‘geçmişe duyulan nefreti’ sevgisizlik bağlamında incelediğimizde ise karşımıza şöyle bir sonuç çıkıyor. Sevgisizliği kendisine büyük bir misyon edinen şahıs “sevgisizliği öğrendiğimden beri nasıl da önceden severmişim anlamıyorum” düsturunu kendisine bir şeref madalyası olarak takmıştır. Burada bir husus var ki gerçekten çok önemlidir: “Geçmişe duyulan nefret, aslında geçmişin gerçekten daha güzel olduğu ve o güzel günlerin bir daha gelmeyecek olmasındandır…”

İşin bir de tatsal boyutu var ki burası da epey ilginç. Çaya şeker atmayı sonradan bırakmış bir insan çayın gerçek tadını şekersiz içmeye başlayınca almaya başladığından bahseder. Sormalı: Önceden içtiğin çayın içinde çay yok muydu? Gerçek tat nedir? Çaya sonradan şeker atmaya başlayan birisi de gerçek tadı sonradan almaya başladığından söz ederse, onlara ne demeli? Yani özetleyecek olursak çaya şeker atmayı bırakan adamı her şeye inandırırsınız, hatta sizin bunun için fazladan bir çaba göstermenize de gerek yoktur. Sadece ona “Çayın gerçek tadını sonradan almaya başladım” diye fısıldayın usulca. Bu yeterli olacaktır. Olayın “sevgiyi sonradan bırakma” boyutuna baktığımızda ise yine buna benzer bir sonuçla karşılaşıyoruz. Sevmeyen insanlara dışardan baktığınızda onların şu ilginç cümlelerini hepimiz görürüz. “kimseyi sevmiyorum artık, belki kendimi severim bir nebze ama o da kendimi şımartma seviyesinde olmaz. İnsanları sevmenin ayrıca getirdiği bir güzellik yok hatta bunun aksine ne kadar seversen o kadar  üzülürsün”.


Kapitalist düzende sevgiye yer yok! Sevgi zaman kaybıdır, Yaşasın sevgisizlik! Çayın gerçek tadını sonradan alan adam ile insanları sevmemenin tadını sonradan alan adam ne kadar da birbirine benziyor Allah’ım? Hatta bunlar yıllardır birbirini görmeyen ikiz kardeşler bile olabilirler. Televizyon programında bunları buluşturmamız lazım…

Evet, şimdiye kadar çayına şeker atmayan adam ile insanlığına sevgi katmayanlar arasındaki paralelliği işledik. İşin bir de farklı bir boyutu var ki; o da çok ilginçtir. Nedir diye soracak olursanız çayın yanında gelen şekerleri tepsiye bırakıp, şeker atmadığı çayı karıştıranlar…

Sade çayı karıştıran adam kim bilir belki de geçmişine karşı hissettiği burukluğu çay kaşığı vasıtasıyla gidermeye çalışıyordur. Belki de bunu çay soğusun diye yapıyordur bunu da bilemeyiz ama bildiğimiz tek şey var, o da insanoğlunun her davranışın altında bir yaşanmışlık aramasıdır. Yine de sevgisizleştirdiğimiz hayatlarımızı karıştırmamakta, daha da homojenize etmememizde büyük fayda var. Çünkü geçmiş güzel günler bir daha gelmeyecek.

Bu dünyadaki her şeyi çayla açıklayabiliriz…

İlgili yazılar

Özgürlük Üzerine Düşünsel Denemeler

Gribe karşı koruyan bitki çayları nasıl demlenir?


Sevginin gücü ve hayatı sevmenin sanatı