Son moda ruh hastalığı: Memnuniyetsizlik

Siz hayatın size sunduğu hediyeye karşı memnuniyetsiz bir yaklaşım sergiledikçe hayatta size güzelliklerini sunmaktan vazgeçecektir. Bizler nasıl bir ruhla ödüllendirilmiş, ruhtan ibaret varlıklar isek hayatın kendisi de bizim tüm ruhlarımızın toplamı. En büyük ruh, en büyük enerji kaynağı ise varoluşun kendisi ve buna saygı duyma zorunluluğumuz var.

Son moda ruh hastalığı: Memnuniyetsizlik

Bazen kendimle ilgili sorulara cevap bulmak istediğimde tek başıma dolaşırım sokaklarda. Mahalle aralarında yürür, evlerden gelen seslere kulak verir, deniz kıyısında oturur; yürüyen insanları izler ya da parka gider bir kenardan çocukları izlerim. Kendi cevaplarımı ararken gözlem yapmak, benim dışımda akıp giden dünyayı anlamaya çalışmak ve bu hayatın içerisine dâhil olmak, çözüme giden yolda işimi kolaylaştırır.

Son dönemde gözlem yapmak için gittiğim her yerden, cevap bulmak için izlediğim her durumdan daha da fazla soru işaretlerine sahip olarak dönüyorum. Kafamdaki en büyük soru “Neden herkes bu kadar memnuniyetsiz?” Mutsuz olmaktan bahsetmiyorum, evet birçoğumuzun mutluluk kavramıyla ilgili de sıkıntıları var fakat mutlu olabilme durumunu bir şekilde çözümleyebiliyoruz. Memnuniyetsizlik bir hastalık gibi birimizden diğerine yayılıyor. Ne gidilen tatiller yetiyor, ne dolaptaki giysiler, ne kazanılan paralar ya da ulaşılmış kariyer hedefleri. Yıllarca koca bulma uğruna kendilerini helak eden kızlarımız, evlendikten sonra bol kısırlı mercimek köfteli altın günlerinde beylerinden ne kadar memnuniyetsiz olduklarından dert yanıyorlar. Yıllarca çocuk hasretiyle yanıp tutuşan çiftler, evlat sahibi olduktan sonra bezmiş bir yüz ifadesiyle uykusuz geçirilen gecelerden çocuğun çok gazlı olmasından şikâyet ediyorlar. Başka bir taraftan yıllarca devlete girip öğretmen olmak için kendilerinden geçen insanlar, atanıp öğretmen olduktan sonra sistemin bozukluğundan öğrencilerin işe yaramazlığından dem vuruyorlar. Bu örnekler hiç bitmiyor aksine katlanarak çoğalabiliyor.


Memnuniyetsizliğimizin kaynağı gerçekten dış dünya mı? Her şey mükemmel bir sistem içerisinde gidiyor olsaydı memnun olabilme durumunu hakkıyla yaşar mıydık?

Yaratıcı muhteşem bir sistem kurmuş. Gerçekten yürekten istediğinde hayat sana altın tepside isteklerini bir bir sunuyor. Bu sunumun devamlılığının sağlanması ise kişinin kendi ellerinde oluyor.


Bazen duyuyorum; “İstediğim hiç bir şey gerçek olmuyor.” Diye yakınanları… Bir zamanlar istediğiniz bir şey gerçekleştiğinde nasıl tepkiler verirdiniz? Hiç fark ettiniz mi? Ya da soruyu farklı bir şekilde sorarsam; Çok sevdiğiniz bir arkadaşınıza elinizden geldiğince hediye aldığınızı ve onunda her defasında aldığınız hediyeye olumsuz bir taraf bulduğunu ve memnuniyetsizlik gösterdiğini… Bu olumsuz ve memnuniyetsiz tavır karşısında daha ona ne kadar hediye almaya devam edebilirsiniz ki?

Hayat da tam olarak böyle işte… Siz hayatın size sunduğu hediyeye karşı memnuniyetsiz bir yaklaşım sergiledikçe hayatta size güzelliklerini sunmaktan vazgeçecektir. Bizler nasıl bir ruhla ödüllendirilmiş, ruhtan ibaret varlıklar isek hayatın kendisi de bizim tüm ruhlarımızın toplamı. En büyük ruh, en büyük enerji kaynağı ise varoluşun kendisi ve buna saygı duyma zorunluluğumuz var.

Memnuniyetsizliğin temel kaynağı hayatın kendisinden öte bizlerin yaşama karşı sergilediği tutumdur. Bizler ki kendi iç dünyamızda ruhumuzla öz varlığımız ile memnun ve barışık olamadıkça, hayatın sunduklarına şükran duymadıkça, yaşamın güzelliklerine de olumsuzluklarına da aynı oranda saygı göstermedikçe, evrenin cömertliğini hem gözlerimiz göremeyecek hem de var olan bu sonsuz cömertlikten de kendi payımıza düşeni alamayacağız. Biz kendimizi onaylamadıkça evrenle bir bütün olmamız mümkün olmayacaktır. Bir bütün olarak ilk önce kendimizi onaylamamız ve sevmemiz, her koşulda karşımıza çıkacak olan durumları da memnuniyet ile kabullenmemize sebebiyet verecektir.

Son moda ruh hastalığı: Memnuniyetsizlik


Şimdi soralım kendimize; “Ben kendimden ne kadar memnunum?” diye. Stefanno D’ anna Tanrılar Okulu kitabında “Dünya böyle çünkü sen böylesin” der. Dünya bizim yansımamızdır. Etrafımızda gördüğümüz her durum ve olay biz böyle olduğumuz için böyledir. Biz değişmeye karar vermedikçe hayatta aynı olayları farklı senaryo ve kişiler ile tekrar tekrar karşımıza çıkaracaktır, ta ki biz bunlarla neden karşılaştığımızı fark edip kendimizden memnun olup, varlığımıza şükran duyup aynada kendimize kocaman gülümseyip öz varlığımıza teşekkür edene kadar…

Duygular: Hayatta yönümüzü belirleyen işaretçiler

Hayat her insana bir baht çizer


Hüma Ünsal
1983 yılının, (annesinin tabiriyle) dize kadar karlı ve soğuk olan ocak ayında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Her daim yüzünde kocaman bir gülümsemeyle dolaşan, konuşmayı seven, daha üç yaşındayken babasının ona okumuş olduğu tüm kitapları ezberleyip okuyan bir çocuk olmuştur. Hayata parlak bir giriş yapmış, eğitim hayatını keyifli ve eğlenceli geçirmiştir. Hayat Amacı; Hayata anlam, değer katarak yaşamaktır. Eğitim onun için hiç bitmeyen bir yolculuktur. Öğretirken öğrenme, yeni insanlar, kültürler, bakış açılarıyla karşılaşma ve bunlarla kendini harmanlayıp diğerlerine yararlı bir bireye dönüşme yaşam felsefesidir. Eğitimcilik Hedefi; Çevresindeki kişilerden objektif olarak kendisini beş kelimeyle tanımlamalarını istediğinde ortaya çıkan karakteristik özellikler onun eğitimcilik hedefleri ve kimliğiyle de örtüşmüştür. Onu marka haline dönüştürecek eğitimler enerji dolu, objektif, samimi, sıra dışı, pozitif ve heyecan dolu olacaktır. Hayatta yapmaktan en çok keyif aldığı üç şey; seyahat etmek, okumak ve fotoğraf çekmektir.