Söz konusu aşk olduğunda her birimiz birer cam ustası olmalıyız. Çünkü aşk söz konusu olduğunda emek veriyoruz, hasret ateşinin karşısında ter döküyoruz. Sabrediyoruz. Gerekirse eyvallah çekiyoruz.
Televizyonda, bilhassa hafta sonları, ilginç programlar oluyor. Genellikle günün TV izlenmeyen saatlerine bu tarz programları koyarlar. Vakit doldurmak amacıyla, iç yapımlara hazırlatılan seyahat, hobi ve belgesel tarzı bu programlar maliyetsizdir ama bir o kadar da keyiflidir.
Yine böyle bir program izliyordum. Bir adam vardı. Elinde uzun ince bir çubukla ateşin tam karşısında oturmuştu. Beline bağladığı kirli ve griye çalan renkteki önlüğüyle işini yapmaya çalışıyordu. Bir süre sonra dudakları arasından dökülen sevinç çığlıkları, uğraştığı şeyin tam istediği gibi olduğunu kanıtlıyordu…
Cam ustasından bahsediyorum.
Ustamız yoğun ateş karşısında sanatını icra ediyor ve o sıvımsı şey çok kısa sürede harika bir kavanoza, bir bibloya veya dekoratif bir ürüne dönüşüyordu. Şöyle bir düşününce bu, harika bir olay!
Ustamız hedefine ulaşınca yani cama istediği şekli verince derin ve samimi bir oh çekti. Sevinçliydi. Alnından dökülen ter damlacıklarını kaşını aşağı yukarı hareket ettirerek dağıtmaya çalışırken bir yandan da ateşi izliyordu. Ustanın ateşi niye böyle hayranlıkla izlediğini bilmiyorum fakat bu durumdan bir ders çıkarmak gerektiğini düşündüm.
♦
Ustamız ateşi izlerken, benim aklıma ilk gelen şey cam ustası olmak için insanın ciddi manada sabırlı olması gerektiğiydi. Ancak sabır bu işte başarılı olmak için tek başına yeterli değildir. İnsan bu işle uğraşıyorsa hem sabırlı olmasını bilmeli ve hem de gerektiğinde eyvallah diyebilmelidir.
Düşünsenize dakikalarca hatta belki saatlerce uğraşıp emek verdiğiniz şey en ufak bir darbede tuzla buz oluyor.
Korkunç… Ama cam böyle bir şey. Kırılmak onun doğasında var. Es kaza sert bir yere düşüversin paramparça olur. O yüzden her insan beceremez cam ustalığını…
♦
Söz konusu aşk olduğunda her birimiz cam ustası olmalıyız
Bana kalırsa aşk da böyle bir şey.
Daha açık ifade etmek gerekirse; söz konusu aşk olduğunda her birimiz birer cam ustası olmalıyız.
Çünkü âşk söz konusu olduğunda emek veriyoruz.
Çünkü âşk söz konusu olduğunda hasret ateşinin karşısında ter döküyoruz.
Çünkü âşk söz konusu olduğunda sabrediyoruz.
Çünkü âşk söz konusu olduğunda gerekirse eyvallah çekiyoruz.
Görüldüğü üzere tıpkı cam ustalığı gibi, âşık olmak da öyle kolay değildir. Lakin aşkın cismani bir şey olmaması yani herkesin aşka kendince bir şekil verebilmesi aşkın en güzel yanıdır.
Evet, aşk söz konusu olduğunda her birimiz birer usta kesiliriz. Aşka istediğimiz gibi şekil veririz. Sonra da onu kırmamak için en iyi şekilde muhafaza ederiz. En güzel yere koyarız aşkı… Tıpkı evlerimizdeki vitrinin en üst tarafında duran muhteşem cam objeler gibi aşkı da yüreğimizin en güzel yerine koyarız.
Aşkın sergilendiği yer sözcüklerdir. Herkesin göreceği, duyacağı şekilde sergileriz aşkı… Yani cümle âlemin duyacağı şekilde yaşarız. Fakat bunca emek, sabır ve ilgiye rağmen aşk bir zaman sonra kırılır, hatta parçalanır. Çünkü bu aşkın doğasında vardır.
♦
Genelde âşık olmakla kontrolü kaybettiğimizi zannederiz fakat aslında tam tersidir.
Aşka şekil vermek için onu kontrol ediyor olmak gerekir. Ayrıca ateşin dilinden de anlıyor olmak lazımdır. Yani âşık olmak birazcık ustalık gerektirir.
Meselenin özüne gelecek olursak, biraz emek verildiği takdirde bir zaman sonra herkesin cam ustası olabileceği gibi isterse herkes âşık da olur. Fakat aşk söz konusu olduğunda asıl yapmamız gereken onu kırılmayacak şekilde muhafaza etmektir.
Kalıplaşmış tümce ve kelimeleri yola getirerek koruruz bazen aşkı ve bazen hiçbir şiirin yapamayacağı koruyuculuğu bir tebessümle sağlarız aşka…
O halde aşkı korumak için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Evvela sözcükleri, harfleri ve şiiri korumalıyız. Çünkü sözcükler can taşır. Aşkı aşk yapan da sözcüklerdir. Onlar ölürse aşk yalnızlaşır, bunalıma girer, kırılır, yok olur.
O halde aşk için evvela harfi sevmeliyiz; sonra sözü, sonra cümleyi ve en nihayetinde âşk için kitabı sevmeliyiz.
Zira aşk okunmak ister.
Hayatı okumakla mükellef olan insan, nedense aşkı okumadan anlamaya çalışır.
Bu yüzden de kaybeder.
Sonuç itibariyle ikra olmadan, aşk olmaz.
**