‘Süper Besin’ tabiri son yıllarda gıda, sağlık ve beslenme konularında oldukça popüler bir kavram haline gelmeye başladı. Medyada çokça paylaşılan son bilimsel çalışmaları yansıttıklarını iddia eden haberler, süper besinlerin vücudumuzun hastalıklara yakalanma riskini azalttığını ve yaşlanmayı geciktirdiğini garanti ediyor.. Peki bu haberlerin ve raporların gerçekliği var mı? Bu yiyecekler gerçekten de her derde deva mı?
Bazı besinlerin ‘süper besin veya süper besleyici’ olduğu iddia ediliyor. ‘Süper besin’ nedir?
Süper besinlere olan ilgi, özellikle gelişmiş ülkelerde gıda ve sağlık konularına artan meraktan kaynaklanıyor olabilir. Bu kavramın kullanımı ilk kez 20. yüzyıl başında kaydedilmiş ancak popülerliğini son yıllara borçlu.
“Süper Besin” tanımı için internette yapılacak basit bir aramada yüzlerce sonuca ulaşabilirsiniz. Bu sonuçların büyük bir kısmını sağlık ve beslenme blogları, gazeteler ve magazinler ile gıda desteği satan siteler oluşturuyor.
Medyada çok fazla yer bulmasına rağmen, süper besinin resmi veya yasal bir tanımı bulunmuyor. Oxford English sözlüğü süper besini “sağlık ve sağlıklı yaşam için özellikle faydalı olduğu düşünülen ve besin ögeleri açısından zengin gıda” olarak tanımlarken, Merriam-Webster sözlüğü ise “vitamin, mineral, lif, antioksidan ve/veya bazı besin ögelerinin yoğun olarak bulunduğu gıda” olarak tanımlıyor.
Google arama motorunda ‘diyet’ diye arama yaptığınızda milyonlarca siteye rastlarsınız. Bazı diyetlerde kalori saymanız, bazılarında belli besinlere yönelmeniz tavsiye edilir. Bazıları karbonhidratlardan kaçınmanızı isterken, bazıları da tersini söyler.
Bazı diyetlerde bir avuç mavi yemiş ya da ceviz yemeniz veya yediğiniz her şeye limon suyu, tarçın veya zerdeçal eklemeniz önerilir. Bir ara yumurta, patates ve yağlı süt ürünleri gözden düşerken bir süre sonra yeniden listelere girer.
Geçen hafta BBC Future tarafından Sydney’de düzenlenen Dünyayı Değiştiren Fikirler Zirvesi’nde, beslenme uzmanı Rosemary Stanton “vahşi batı” tarzı bu kuralsızlığa dikkat çekti.
“Süper besin modası sorunları çözecek sihirli değnek arayışının bir başka göstergesi. Belki de dünyadaki en büyük efsane, beslenmeye bağlı sağlık sorunlarının çok yönlü özelliğini böylesine göz ardı eden bu düşünce tarzıdır.”
Şekere uygulanan vergi
En büyük sorunlardan biri tek tek besinler üzerinde yoğunlaşmaktır. Stanton’a göre bu yaklaşım insanı taze üründen uzaklaştırıp işlenmiş gıdalara yönlendiriyor. Belli vitamin ve minerallere takıntımız ayrıca imalatçıların bazı besinlere o maddeleri ekleyerek sağlıklı gıda iddiasında bulunmalarına da ortam yaratıyor.
“Böylece sağlıklı ürün iddiasıyla ortaya çıkıp şeker dolu kahvaltılık gevrekler satıyorlar” diyor Stanton.
Şekerli gıda tüketimini sınırlamak amacıyla hükümetlerin bu gıdalara vergi uygulamasından yana Stanton. Gıda sektörü buna şiddetle karşı çıkıyor. Fakat Stanton bunu cesaret verici buluyor. Zira “İşlenmiş gıda sektörü ne zaman bir şeye şiddetle karşı çıksa bu o tedbirin işe yarayacağına işaret ediyor”.
5-2 diyeti
Stanton esas olarak beslenmeyle ilgili eskiden beri ifade edilen şeyin geçerli olduğunu söylüyor: Bol taze sebze ve meyve, kepekli tahıl, özellikle balık ve deniz ürünlerinden oluşan bir miktar protein. Bu nedenle sebze ve yağlı balık ağırlıklı Akdeniz diyeti ‘sihirli değneğe’ en yakın beslenme tarzı olarak görülüyor.
Zirvede beslenmeyle ilgili oturumu yöneten doktor ve BBC program yapımcısı Michael Mosley ise “5-2 diyeti” olarak bilinen ve düzenli olarak haftada iki gün oruç tutar gibi az yemenin sağlığa yararlı olduğunu söylüyor. Bu diyette haftada 5 gün normal beslenmenize ve günlük almanız gereken kalori miktarını almaya devam ediyor, ardışık olmayan 2 gün ise günlük kalorinin sadece dörtte birini alıyorsunuz (kadınlar için 500, erkekler için 600 kalori).
Mosley ayrıca Doktor Roy Taylor’un diyeti olarak bilinen ve kısa sürede hızlı kilo kaybetmeyi öngören diyetin Tip 2 Diyabet hastalarının yüzde 90’ında iyileşme sağladığını vurguluyor.
Yosunlu makarna
‘Süper besin’ olarak adlandırılan yiyeceklere karşı Stanton dengeli beslenmeye hizmet edecek şekilde, sürdürülebilir kaynaklara dayalı yeni besinler bulma arayışını destekliyor. Zirvede yaptığı konuşmada deniz ekolojisti Pia Winberg yosunun gelecekte temel besin maddesi haline geleceğini öne sürdü.
Yosun bol miktarda proteinin yanı sıra omega 3 yağ asidi, lif, anti-oksidan ve çeşitli vitamin ve mineraller içeriyor. Bu nedenle balığa ve diğer deniz ürünlerine alternatif bir besin kaynağı haline gelebilir.
Fakat sorun, şimdiye dek paketten çıkarıp ısıttığı hazır yemeklere alışmış insanları yosun yemeye ikna etmek. “İnsanların alışkanlıklarını değiştirmeye çalışmaktan ziyade bunu yemelerini kolaylaştırmalıyız” diyor Winberg. Bu amaçla yosundaki bütün yararlı maddeler çıkarılıp makarna gibi mevcut gıda ürünlerinden birine eklenebilir.
Ayrıca gıda ürünü olarak yosun yetiştirmenin balık stoklarını rahatlatmanın yanı sıra çevreye başka katkıları da olacaktır. “Yosun sanayisi oluşturmak kıyıların temiz tutulmasına da hizmet edecektir” diyor Winberg.