Nane ile limon olmak (3)

Bir şeyler söylememizi ve bir şeyler yapmamızı istemeyen bir toplumda yaşıyorduk. Düşündüğümüz için, an geldiğinde bir şeyler söylediğimiz için kaygı duyan ailelerimiz vardı. Çünkü düşünmek bu kültürden kovulmuştu, çünkü sistem düşünen değil, biat eden insanlar istiyordu.

Nane ile limon olmak (3)

Ve sen limon! Artık bu filmin başrolü değilsin…

Düşünmemizi, bir şeyler söylememizi, ve hiçbir şey yapmamızı istemeyen bir sistemde büyüyoruz… Düşünmekten hoşlanmayan, bir şeyler söylemekten çekinen ve hiçbir şey yapmayan bir toplumda yaşıyoruz… Ne okula giderken öğretmenlerimiz sordu “ne düşünüyorsun?” diye ne çalışırken yöneticilerimiz ne de ailemiz… Çünkü bu kültürden kovulmuştu düşünmek… Ve düşünme, biat et dediler! Sınır koydular…


Tek bir otoriteye sahip o keskin ekşiliğini alacak nane yok artık!

Ve ben bu sistemin bir mağduru olarak belki de hayatımın bundan sonra ki zaman dilimlerini belirleyecek sınava girdim geçtiğimiz Pazar günü… Tıpkı senin gibi herkesi ikincil önemde tutan otoriteye sahip bir sistemin dayattığı sınava… En garibi de neydi biliyor musun? Bu kahrolası sistemin dayattığı her sınavda yanımda olup bu sınavda yanımda olmaman…  Şaşırmıyorum, çünkü biz ayrıldık limon! Çünkü senin tek bir otoriteye sahip o keskin ekşiliğini alacak nane yok artık! E nane olmayınca da ne oluyordu, hatırla! Limon, kendisi dışında herkesi ikincil önemde tutacağı tek bir otoriteye bürünüyordu… Ve sen limon! Artık benim filmimin başrolü değilsin…

Şimdi nefretimi hangi piramite sığdırmalıyım?

ABD’de 1850’li yıllardı. Telgraf kullanımında sorunlar yaşanıyordu. Böyle olunca gazeteciler haberin en önemli kısımlarını hemen ulaştırmak istedikleri için ters piramit tekniği kullanmaya başlamışlardı. Haberin en önemli ve en can alıcı noktaları ön plana çıkarılırken daha az önemli olan noktalar ise sonda veriliyordu ters piramit tekniği ile… Bir nevi haberin ulaşacağı kesimin ilgileri göz önüne alınıyordu ve buna göre haberin en önemli kısmı başta veriliyordu… Birde düz piramit tekniği vardı; ayrıntıdan başlanıyordu, haberin en önemli noktaları sonda veriliyordu. Açıkçası bu teknik haberin önemlilik ilkesi can alıcı olmadığı zamanlarda kullanılıyordu. Üstüne birde haber güncelliğini yitirmiyorsa, okurunda zamanı varsa işte düz piramiti kullanmanın tam vaktiydi…

Ve sen limon! Nefretimi hangi piramite sığdırmalıyım? Nefretimi anlatmakta ilgine göre en önemliden az önemliye doğru sıralandığı ters piramit tekniğini mi kullanmalıyım? Yoksa nefretimin ayrıntılarından başlayarak en önemli unsurlarının sonda verildiği düz piramit tekniğini mi kullanmalıyım?

Bana sorarsan düz piramit!

Ters piramit tekniğini kullanalı bir hayli zaman oldu… Çünkü bir insanı kazanmak onun hayatında kendine yer edinmek tam da ters piramit tekniğini kullanmak gibiydi… Çünkü ilişkide en önemli olan unsurlar ön plana çıkmalıydı ve ben tanıştığımız vakit ilişkinin en can alıcı noktasını içinde barındıran o ilk taşı koymuştum. Sevgiyi… Sonra piramitin intizamı için ilişkide en önemli olan güven kavramını oluşturmuştum, sonra dürüstlük… Ardından biriktirdiğimiz anılarımız, attığımız kahkahalar döktüğümüz gözyaşları… Ve şimdi düz piramit tekniğini kullanma vakti… Çünkü bu teknik, olaylar güncelliğini yitirmiyorsa, okurun zamanı yeterliyse kullanılıyordu. Haliyle ilişkimizin parçalanışı hiçbir zaman güncelliğini yitirmeyecek ve senin ziyadesiyle zamanın olacak…


Tam unuttum diyorum…

Ellerim ellerini arıyor, gözlerim gözlerini hatırlıyor… Tam unuttum diyorum, seni çok seviyorum dediğin aklıma geliyor, ulan tam unuttum diyorum o koca kafam sığındığı göğüs kafesini arıyor… Tam unuttum diyorum burnuma kokun geliyor sanki nefes diye onu soluyorum… Tam unuttum diye avazım çıktığı kadar bağırıyorum sonra bir bakıyorum bize ait olan her şeyi susarak parçalamışım… Nefretimi sığdırdığım o düz piramiti un ufak etmişim…

Şimdi sen yoksun ya limon!

Beynimde nasıl diliyorsam öyle dans ettiriyorum gözlerini ve ellerini daha da sıkı tutuyorum ve güneşli günlere daha da hızlı koşuyorum… Ve şimdi sen yoksun, dilediğim kadar düşünüyorum seni ve kimseler ayıplayamıyor baki olan sevgimi… Ve şimdi sen yoksun kimseler anlayamıyor yokluğunda bile seni sevdiğimi… Ve şimdi sen yoksun, işlediğim günahları kimse bilmiyor… Sessiz kalışımın hesabını kimse sormuyor… Ve anlatmaktan, anlatamamaktan yorulmuyorum… Anlatamamaktan yorulmadığım için pes etmiyorum artık, sessizlik sarmıyor mesela etrafımı, çabalamaktan vazgeçişlerimde olmuyor artık… Ve şimdi sen yoksun ya açıkçası hiç bir şeyi doğru düzgün beceremiyorum…

Şimdi kalemimden dökülen nefretten başka bir lügatın olmadığı son cümleleri yazıyorum ve gidiyorum. Çünkü şimdi susma vakti, her şeyi kendi kendine yaşama vakti, kendini kendinle avutma vakti…Lakin geldiğimde ne ilkbaharda çiçek açtıracağım ağaçlara ne de sonbaharda çiçek döktüreceğim. Lakin geldiğimde ne yazın güneş açtıracağım o mai gökyüzüne ne de kışın yağmur yağdıracağım…

Yüreğimde muğlak bir nefret var… Özümü ve kontrolümü kaybediyorum… Nötrüm bu aralar… Gecenin yaratıkları arasında yaşıyorum… Geceleri gündüzlerden daha çok sever oldum… Evet, söz verdiğim gibi yine sabah olmadan üçüncü mektubumu bitirdim…


Telaşa, aceleye gerek yok… Mektuplarımı okuman için epey zamanın olacak… Bu üçüncü mektubumdu… Nefretimin prangası idi…

‘Nane ile limon olmak (1. Bölüm)’