Ana Sayfa İlişkiler Kurban kimliğine bürünüp kurban rolü oynamak

Kurban kimliğine bürünüp kurban rolü oynamak

Kurban rolü, keyifli bir roldür. Bu rolü oynadıkça içinizde, daha çok oynama isteği duyarsınız. Bu rolü oynayarak; hayatınızın, eylemlerinizin ve seçimlerinizin sorumluluğunu üstünüze almazsınız. Bu durumda olmanıza, hep insanlar sebep olur ve böyle kötü şeyler hep sizin başınıza gelir…

kurban bilinci kurban rolü ilişkileri

Kurban rolünü oynamak

Hepimizin geçmişte yaptığı ve şimdi “hata” olarak gördüğü eylemler vardır. Seçimlerimiz nasıl sonuçlanmış olursa olsun sürekli geçmişi düşünüp, üzülmek yerine daha yüksek bir bilinç düzeyini seçerek, yaşananlardan ders almak ve zamanı geldiğinde daha akıllıca seçimler yapmak bizi geliştirecektir…

Hayat bir öğrenme ve deneyimleme yeridir. Hepimiz zaman zaman yanlış tercihlerde bulunmuş olabiliriz. Sonradan, yanlış olduğunu anladığımız insanları da hayatımıza sokmuş olabiliriz. Ama bunların bizim için ‘hata’ olduğunu ancak yaşadıktan sonra anlayabiliyoruz. Hak ettiğimiz ya da hak etmediğimiz için yaşıyor ya da yaşamıyor değiliz birçok şeyi… Her şey, seçimlerimizin bir sonucu…


Yaşadığımız anda endişesiz, pozitif, hayata karşı meraklı kalırsak yaşadığımız anı yüceltmiş oluruz. İçsel olarak geliştikçe ve kendimizi pozitif yönde değiştirdikçe, dış dünyamız da olumlu şekilde değişecektir.

Bizi gerçekten hataya düşüren şey, yanlış seçimler yapmaktan çok kurban rolünü oynamaktır. Böyle bir bakış açısı, kendimizi merkezimizden uzaklaştırarak, bizi düşük bir enerji frekansına çeker. ‘Kurban’ olduğumuzu düşündükçe, bir süre sonra “Neden ben?” diyeceğimiz daha fazla olumsuz insanı ya da olayı hayatımızda buluruz. Hatalarımızda, üzüntülerimizde ve hayal kırıklıklarımızda kurban rolünü oynamak yerine ilerlememizi engelleyen tüm düşüncelerimize, alışkanlıklarımıza ve inançlarımıza bir son vermeliyiz.

Bizi kurban rolünden uzaklaştırıp mutluluğa yaklaştıracak olan seçim, hayata karşı açık olmaktır. Hayata karşı açık olduğumuzda insanlara, olaylara veya dünyaya direnmek yerine yaşamla “bir” oluruz ve yaşamla uyum içinde, anda akarız. Şikâyet etmek bir anlamda, olana direnmek ve olanı kabul etmemektir. Yakınmak, düşük frekanslı bir düşünce şeklidir.

Hayattan ya da yaşadıklarınızdan şikâyet ettikçe, kendimizi kurban rolüne daha çok açarız. Hiçbir eylemde bulunmadan sadece yakınmak, kurban rolünün en tipik davranışıdır. Bir şeylerden sürekli şikâyet ederek, enerjimizi düşürmek yerine ya var olan mevcut durumumuzu değiştirmek için bir şeyler yapmalıyız ya da hiçbir şey yapamıyorsak durumumuzu olduğu gibi kabullenip, olana direnç göstermemeliyiz.

Kurban rolü, keyifli bir roldür. Bu rolü oynadıkça içinizde, daha çok oynama isteği duyarsınız. Bu rolü oynayarak; hayatınızın, eylemlerinizin ve seçimlerinizin sorumluluğunu üstünüze almazsınız. Bu durumda olmanıza, hep insanlar sebep olur ve böyle kötü şeyler hep sizin başınıza gelir…

Bu yolculuğa öğrenmediğimiz şeyleri öğrenmek, derslerimizi almak ve gelişmek için çıktık. Yaşamda yolculuk ederken öğrenmemiz gereken şey bağışlamaksa; kusursuz planların kusursuz tasarımcısı evren, bunun için karşımıza en uygun kişiyi çıkarır. Örneğin bize ihanet edecek birisini…

Biz bu kişi tarafından ihanete uğradığımızda, bundan nasıl bir ders almamız gerektiğinin farkına varmayıp; tüm suçun o kişide olduğunu, bu durumun bizimle hiç ilgisi olmadığını düşünürsek -yani kurban rolünü oynarsak- buna benzer kişi ve olayları hayatımıza çekmeye devam ederiz; ta ki o dersi öğrenip, o dersten geçene kadar…


Öğrenmemiz gereken dersi öğrenmemeye ne kadar direnirsek, yaşayacağımız olaylar giderek daha zor ve daha acı bir hal almaya başlar. Yaşamımızdaki sonuçları beğenmiyorsak, kendi yaşamımızın sorumluluğunun sadece bizde olduğunu kabul edip, kendimiz için istediğimiz sonuçlara en uygun senaryoyu baştan yazmalıyız. Davranışlarımız ve düşüncelerimiz değiştiği zaman, bir olay hakkında artık eski tepkileri vermediğimiz ve eskisi gibi düşünmediğimiz zaman bir dersi öğrenmiş oluruz. 

Zor Durumlarda Ne Yapmalıyız ve Nasıl Düşünmeliyiz?

Sizin için kötü olan bir durumun içinde bulunduğunuzda ve kendinizi kötü hissettiğinizde kendinizi o an, o olayın dışındaymışsınız gibi düşünmeniz durumunuzla ilgili daha sağlıklı kararlar almanızı sağlayacaktır. Böylelikle, olayları daha objektif olarak değerlendirebilirsiniz.

Daha dengede kalabilmek ve sağlıklı çıkarımlarda bulunabilmek için kendimize şu soruları sorabiliriz;

  • Ben bu olaydan nasıl bir ders çıkarabilirim?
  • Bu durumun bana vermek istediği mesaj nedir?
  • Bu olayı neden yaşamış olabilirim?
  • Yaşadığım bu olayda nasıl davranırsam, benim faydama olacaktır?
  • Eğer bu olay sonucunda öfkelenirsem ve çok üzülürsem bunun bana bir faydası olacak mıdır?
  • Üzülmeye devam etmemin bu sorunu aşmada ve kendimi iyi hissetmemde bana bir yararı dokunacak mıdır?

Burada amaç sorunlarımızı görmezden gelmek değil, olaya doğru bir ruh haliyle yaklaşarak; yaşamımız için faydalı bir çözüm yaratabilecek bir bakış açısı geliştirebilmektir. Kontrol edemedikleri ve sonucu değiştiremeyecekleri negatif duygulara odaklanan insanlar, güçsüzleşirler. Sağlıklı bir ruh hali ve bakış açısı içinde, kendimiz için daha faydalı çözümler üretebiliriz.

Gerçek bir çözüm için soruna değil, çözüm yollarına odaklanmalıyız.

İçinizde mutsuzluk hissi varsa, o duygunuzu yadsımayın. Onu gönderebilmeniz için önce onun varlığını kabul etmeniz gerekir. Ancak, kendiniz için “mutsuzum” ifadesini de kullanmayın. Böyle yaparsanız, mutsuzluğu kendinizle özdeşleştirmiş ve onu bir anlamda kişiliğinizin bir parçası haline getirmiş olursunuz. ‘Mutsuzum’ demek yerine şöyle söyleyin; “İçimde bir mutsuzluk duygusu var…”

Mutsuzluğumuzun asıl nedeni yaşadığımız olay, sözler ya da durumumuz değil; durumumuzla ilgili değerlendirmelerimizdir. Bu yüzden düşüncelerimizin farkında olmak ve düşüncelerimize hakim olmak önemlidir. Kendinizi düşünceleriniz ya da duygularınızla tanımlamak yerine, düşüncelerinizi her zaman gözlemleyin ve onların farkında olun. Düşüncelerinizin size ve yaşamınıza hükmetmesine izin vermeyin. Bilinçsizlik, sizin gelişiminizi engelleyen en önemli sorundur.

Bağışlayıcı olduğunuzda ve bağışladığınızda kurban kimliğiniz yok olur ve gerçek gücünüz ortaya çıkar. Böylece yağmuru, soğuğu, insanları, karanlığı suçlamazsınız. Bütün durumların geçici olduğunu idrak ettiğinizde, kendinizi durumlarla daha az bağlarsınız ve böylelikle dengede kalırsınız. “Her şey gibi bu da değişecek” diye düşünmeniz, sizi olaylardan bağımsız kılacaktır. Bir duruma duygusal tepki vermek yerine ‘olanla’ bir olduğunuzda çözüm kapısı kendiliğinden açılmış olur.

Her şeyin ‘olduğu gibi’ olduğunu kabul edin ve hiçbir konuda “olumlu” ya da “olumsuz” diye bir yargıda bulunmayın.


Hayatınızın yargıcı olmak yerine, hayata dair yargısız bir gözlemci olun. Bu farkındalık düzeyi, hayatınızı daha güzel yaşamanızı sağlayacaktır. Bazı olaylar dışarıdan çok olumsuz gibi gözükebilir ama bir zaman sonra hayatınızda daha önceden açılmış olan o boşluğa yeni ve güzel bir şeyin geldiğini görürsünüz. Bilinmeyene karşı önyargısız ve yargısız kalabildiğinizde, şimdi ve gelecek için endişelenmeyi bıraktığınızda; istemediğiniz durumlar yerine, hayatınıza güzel olasılıkları çekebilirsiniz.

Görevimiz: Bilinçlenme ve Bilinçlendirme


Figen Karaaslan
İstanbul’da doğdu ve İzmir’de büyüdü… Mersin Üniversitesi Seyahat İşletmeciliği, Yakındoğu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık mezunu. İletişim Fakültesi’ni bitirdikten sonra reklam ajanslarında, birçok büyük firma için reklam kampanyaları hazırladı, reklam ve metin yazarlığı yaptı. Bir bilişim firmasında Editörlük yapıyor. Seyahat etmeyi, insanı içsel yolculuklara taşıdığını düşündüğü için seviyor. Bu sebeple fırsat buldukça bir seyyah gibi yolculuk yaparak; gördüklerini ve yaşadıklarını kendi sitesi; Seyyahca'da (www.seyyahca.com) yazarak, insanlarla paylaşmaktan keyif alıyor. Modern dans ve Latin danslarının yanı sıra Psikoloji ve Yaşam Koçluğu eğitimlerine katıldı. Almış olduğu bilgileri, şimdi diğer insanlarla paylaşıyor ve Yaşam Koçluğu eğitimleri veriyor. Doğada olmayı, tarihi yerleri gezmeyi, yolculuk yapmayı, okumayı, öğrenmeyi, araştırmayı, denizi, dansı ve dil öğrenmeyi seviyor. Hayatın, paylaşarak güzelleşeceğini ve anlam kazanacağını düşünüyor.