Sorgulamak üzerine bir öykü: Yaşamak neydi?

Düşündüklerimiz mi başımıza gelir yoksa düşünmediklerimiz mi? Düşünmüyorum dediğimiz şeyleri bile aslında dolaylı olarak düşünmüş olmaz mıyız?

Sorgulamak üzerine bir öykü: Yaşamak neydi? simyacı

Sorgulamak üzerine bir öykü

Yine oturdu bilgisayarın başına ne yazacağı hakkında en ufak fikri olmadan. Aslında bu hafta bir sürü şey okumuştu illaki bir şeyler karalarım diye geçirdi içinden. Hâlbuki milyon tane fikir de gelip geçiyordu aklından ama gel gör ki o bilgisayarın başına geçince uçup gidiyordu hepsi.

Belki sorun bilgisayardaydı dedi fırlattı bir kenara, yazıcının içinden bir tomar A4 kâğıt çıkardı, elinde günlük tutarken kullandığı klasik lacivert tükenmez kalem. Yine olmadı, olmuyordu işte yapamıyordu. Titrek adımlarla salona gitti o kısa koridorda kendi beceriksizliğine sövdü. Vitrinden ne zaman geldiğini bilmediği viski şişesini çıkardı mutfaktan alelade bir bardak alıp doldurdu. Çok alkol içen biri olmamıştı ama bu ara düşündükleri kafayı yedirtiyordu en iyisinin sarhoş kalmak olacağını düşündü. Birkaç haber okuyup küfürler savurdu.


Kütüphaneden “Simyacı”yı aldı kişisel menkıbelere giden yollardan bir kez daha geçti.

Bilgisayarı tekrar önüne aldı düşündüklerini yazmaya karar vermişti. Bu ara en çok kafasını kurcalayan Cesur Yeni Dünya’da gördüğü “İnsan mutluluk konusunu düşünmek zorunda olmasa yaşam ne kadar eğlenceli olabilirdi” sözüydü. Hep net bir insan olmuştu ama artık netliğin bile ne olduğuna karar veremiyordu ve bu gördüğünden sonra da aslında hayatından memnun olmasının sebebinin mutluluk üzerine çok kafa yormamasından kaynaklandığını fark etti. Zaman zaman illa ki sorguluyordu bazı şeyleri ama hiç bu kadar derinlemesine düşünmemişti.

Bunları düşünmesini sağlayan kişiye önce okkalı bir küfür etti sonra da teşekkür…

Hayatını mahvetmişti aslında ama hayat neydi ki? Yaşamak neydi? Hiç biri artık kesin değildi. Kütüphaneden “Simyacı”yı aldı kişisel menkıbelere giden yollardan bir kez daha geçti. İlk okuduğundan farklı şeyler düşünüyordu ama fikir çokluğunun getirdiği fikirsizliğe herhangi bir etkisi olmamıştı. Sonra ilgisi tamamen dağıldı ve başka bir yazarda gördüğü şu soru geldi aklına:

“Düşündüklerimiz mi başımıza gelir yoksa düşünmediklerimiz mi?” Düşünmüyorum dediğimiz şeyleri bile aslında dolaylı olarak düşünmüş olmaz mıyız dedi. Ama realist bir cevap aradı ve kendi hayatından örneklerle asla başına gelmeyeceğini “düşündüğü” şeylerin hep de bu düşüncedeyken başına geldiğini hatırladı. Tüm hayal kırıklıklarını, âşık olduklarını, nefret ettiklerini hatırladı.

Zaten aylardır kafasından hiç çıkmamışlardı ki. Kaçmayı düşünüyordu bu ülke psikolojisini iyiden iyiye bozmuştu. Ama en uzak olduğu yerde bile en yakın noktada olacaktı, kendine. Zaten bu masaya oturmasının, yazı yazmaya çalışmasının sebebi de artık rutinine, eski mutlu günlerine dönmek istemesindendi ya ama olmuyordu. Girmişti bir kere böyle bir saçmalığın içine.


Herkesten her şeyden nefret ediyordu yavaş yavaş bugün otobüste geri zekâlıca bir muhabbetin ortasında bulmuştu kendini. Milletin ten tene gittiği otobüste arkadaşıyla, dolayısıyla tüm otobüsle, bütün otobiyografisini paylaşan o sıkıcı ortamda bile şakalar yapan en azından mutlu görünen o orta yaşlı salak herifin neredeyse boğazına sarılacaktı sussun diye. İşte, o her zaman ürpertiyle baktığı saldırgan, sevimsiz tiplerden biri de olmuştu sonunda.  Bu bir gün içinde yaşadığı sinir harplerinden en masum olanlarından biriydi. Aylardır, her gün… Bunları düşünerek uyudu. Aylardır, her gün yaptığı gibi.

Kendisini leyleklerin getirdiği masalına 30-40 yaşında hala inanmaya devam eden ve toplumun getirdiği seksin yasak olduğu algısına fazlasıyla bağlı bir maganda yine başroldeydi.

Sabah kalkıp duş aldı, annesi çok kızardı sabah duş almasına. İnadına yapıyordu. Viski bardağını da görünce kadın bayılacak gibi oldu zaten. Ulan o şişe oraya süs diye mi konuldu diye içinden geçirdi. Sabah haberlerinde orta boylu parlak yüzlü sevimli sunucu gayet ciddi bir suratla hamile bir kadına atılan bir tekmeden bahsediyordu, sesi açtı. Kendisini leyleklerin getirdiği masalına 30-40 yaşında hala inanmaya devam eden ve toplumun getirdiği seksin yasak olduğu algısına fazlasıyla bağlı bir maganda yine başroldeydi. Ülkeye de kendine de olan güveni her geçen saniye eriyordu. Okula giderken de sabahki haber aklındaydı. Otobüsteki kadınlara baktı, sonra da erkeklere. Sebepsiz yere hepsinden tiksindi. Ama en azından birine tekme atmayacak kadar da aklı başındaydı.

Çok değil 3 4 yıl önce kurduğu hayalleri düşündü, bir gün bu ülkeyi yönetecekti. Hakkaniyete göre hem de. Adil olacaktı. Oysa şimdi, adalet neydi? Çalmayacaktı, çalanı ifşa edecekti. Şimdi, para neydi ki? Çevresindekilerce örnek gösteriliyordu, oysa şimdi? Arkadaşı bile yoktu. Hem de bunlar o kadar kısa bir zamanda olmuştu ki o bile anlamamıştı nasıl olduğunu. Bu durumu sevip sevmemekte kararsızdı ama tanınmamanın verdiği yapay özgürlük bir nebze rahatlatıyordu.

Bazen Allah cezamı verdi işte derdi, sonra da aynaya bakıp kendi dediğine gülerdi. Sonunda gülmeyi de unutmuştu işte. Bunu fark ettiğinde zaten yaşamadığını da anladı. Sabah kalkıp duş aldı, annesi çok kızardı sabah duş almasına. İnadına yapıyordu. Viski bardağını da görünce kadın bayılacak gibi oldu zaten. Ulan o şişe oraya süs diye mi konuldu diye içinden geçirdi. Sabah haberlerinde orta boylu parlak yüzlü sevimli sunucu eski dünya süper güçlerinin ülkemize borç dilenmeye geldiklerini şevkle anlatıyordu. Haberleri dünya refahı sıralamasında ülkenin 1. Sıradaki yerini bu yıl da koruduğunu söyleyerek noktaladı. Herhangi bir dilekte bulunmadı.


Zaten ütopyada dilek neydi ki?

Turuncu bir balığın gökyüzüne olan aşkının hikayesi


Tayfun Yıldız
1997 yılının Mart ayında İstanbul’da doğdum. İki çocuklu bir ailenin büyük çocuğuyum. Çocukluğumu İstanbul’da nadir yeşil kalan yerlerden olan Çengelköy’de geçirdim. Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesi'nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okumaya hak kazandım. Avrupa Hukuk Öğrencileri Derneği'nde aktif şekilde görev almaktayım. Kendimi gezgin olarak nitelemek yanlış olmayacaktır sanırım. Şimdilik 9 ülke 15 şehirle bir başlangıç yaptığım söylenebilir. Zira hayata dair hedeflerim arasında her kıtaya gitmek var, Antarktika dahil. Gelecekte hayatıma bir avukat ve yazar olarak devam etmek istiyorum.