Çocukluk çağı kanserlerinde hastalığın tedavisi kadar karşılaşılan psikolojik sorunlarla mücadele etmek de çok önemli.
Bu dönemin aileler için uzun ve yorucu bir yolculuk olduğunu belirten uzmanlar, aile içi iletişimin önemine dikkat çekerek “Kendinizi asla suçlamayın. Çocuğunuzu koruyun ama sosyalleşmesine engel olmayın” tavsiyesinde bulunuyor.
Dünya kamuoyunun dikkatini çocuklarda kanser olgusuna çekmek, hızla artan çocukluk çağı lösemisi ve diğer kanser vakaları hakkında bilinçlendirmek, deneyimleri paylaşmak, ortak çözüm yolları üretmek ve kansere yol açan olası tehlikelere karşı uyarmak amacıyla 15 Şubat tüm dünyada Dünya Çocukluk Çağı Kanser Günü olarak anılıyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi’nden Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Başak Ayık, 0-18 yaş grubu arasındaki çocuklarda görülen çocukluk çağı kanserlerinin tüm kanser türleri arasında sadece % 1,2 olduğunu belirterek “Yenidoğan döneminden ergenlik dönemine kadar her yaşta görülebilmesine rağmen en sık görüldüğü dönem ilk 5 yaştır. Her yıl Türkiye’de 3 bin, dünyada ise 175 bin kadar çocuk kanser tanısı almaktadır. Çocukluk çağı kanserlerinde, erken tanı ve doğru tedavi ile yaklaşık yüzde 60-70 oranında iyileşme sağlanabilir” dedi.
Kanserli çocuklar ile yapılan çalışmalarda genel olarak hastaların yarısından fazlasında psikososyal sorunlardan bahsedildiğini belirten Dr. Başak Ayık, “En sık saptanan problemler; ayrılık kaygısı, okul korkusu, uyum bozuklukları, tedaviye uyumsuzluk, aile bireylerine ve tedavi ekibine yönelik karşıt gelme davranışları ve tedavi reddidir. Tedavinin farklı evrelerinde farklı psikiyatrik sorunların oluştuğu saptanmıştır” dedi.
Her dönemde yaşanan sorunlar farklı
Çocukların kansere verdiği tepkinin yaş gruplarına göre farklılıklar gösterdiğini ifade eden Dr. Ayık, bu dönemleri ve yaşanan tepkileri şöyle sıraladı:
Bebeklik döneminde; ağrılı tıbbi işlemler nedeniyle korku yaşarlar, anneden ayrılmaya ve düzenlerinin değişmesine tepki verirler. Yeme ve uyku düzensizlikleri, ağlama, bebeklik depresyonu görülebilir. O güne kadar kazanmış olduğu tuvalet eğitimi ve beslenme gibi becerilerinde gerileme görülebilir.
Okul öncesi dönemde; büyüsel düşünce hakimdir. Çocuk hastalığı tam olarak anlayamaz ve işlediği bir suçtan dolayı cezalandırıldığını düşünür. Ancak hastalık çocuğun gelişim düzeyine uygun bir dille anlatılırsa çocuk bunu büyük oranda anlayabilir.
Okul döneminde; bu dönemde çocukların zihinsel gelişimleri daha iyidir. Hastalık, nedenleri, tedavi ve gidişat ile ilgili kavramları daha iyi anlarlar. Bu nedenle hastalığın adı, tedavi, oluşabilecek yan etkiler ve gidişat ile ilgili bilgileri bilme hakları vardır. Bu çocuklar öykülerinde kaygı, depresyon, yalnızlık duyguları, ayrılık, ölüm temalarını sıklıkla dile getirmektedir. Çocuk; okuldan, arkadaşlarından uzak kaldıkça mutsuzluk, keyifsizlik hissedebilir ve içine kapanabilir.
Ergenlik döneminde; çocuk bu dönemde artık hastalığı erişkin dönemdeki gibi anlayabilmektedir. Hastalığı merak eder, hastalık nedenleri ve sonuçları ile ilgili birçok kaynaktan bilgi toplamaya başlar. Gelecek kaygıları başlar, hastalık ve kullandığı ilaçların yan etkileri nedeniyle bedeninde oluşan değişikliklerden rahatsızlık duyar. Bağımsızlığının kaybolması, akran ilişkilerinin bozulması, cinsel gelişiminin etkilenmesi nedeniyle bocalamalar yaşayabilir.
Uzun ve zorlu yolculukta bu önerilere kulak verin
Bu dönemde ailelerin de zorlu bir dönemden geçtiğini belirten Dr. Başak Ayık, çocukluk çağı kanserlerinin tedavi süreci hem fiziksel hem de ruhsal açıdan zorluklara yol açabilen, yorucu uzun bir yolculuk olduğunu belirterek şu tavsiyelerde bulundu:
Bu yolculuğu olabildiğince iyi geçirebilmek adına ilk olarak yapılması gereken şey mevcut durumu tüm haliyle olabildiğince hızlı bir şekilde kabul etmektir.
İnkar, yas döneminde verilen duygusal tepkiler arasında ilk sıralarda yer almakla birlikte, kişinin başına gelen herhangi bir olumsuz olayın üstesinden gelebilmesi için öncelikle olayı kabullenme aşamasına gelmesi gerekmektedir.
Kabullenme aşamasından sonra ruhsal olarak taşıyabileceğiniz ölçüde hekiminizden bilgi talep ediniz ve süreç boyunca gerek duydukça bu talebinizi yineleyiniz. Doğru ve yeterli bilgi sahibi olmak bu yolda sizi belirsizlikten kaynaklanan kaygı ve korkudan uzak tutmaya yardımcı olacaktır.
Kendinizi asla suçlamayın
Kanserli çocukların ebeveynleri sıklıkla çocuklarının hastalığından kendilerini sorumlu tutarlar. Gerçek bir dayanağı olmayan bu ‘suçluluk duygusu’ sizi depresyona sürükleyerek var olan problemlerinizi daha da zorlaştırabilir. Ne kendinizi ne de eşinizi hastalığa sebep olma konusunda suçlamayınız.
Aile içi iletişim ve işbirliği önemli
Uzun süren hastane yatışları aile dinamiklerini olumsuz yönde etkilemektedir. Ev içi roller değişmekte, hasta çocukla ilgilenen ebeveyn başka hiçbir şeye vakit bulamamakta ve kendisi dahil olmak üzere diğer tüm aile bireylerini ihmal ettiğini düşünmekteyken, diğer ebeveyn hasta olan çocukla birincil ilgilenmeyen kişi olarak yoğun suçluluk duyguları yaşayabilmektedir.
Bu olumsuzlukları azaltmak veya ortadan kaldırabilmek amacıyla eşiniz ile iletişim ve işbirliği içerisinde olunuz. Birbirinize destekleyiniz.
Koruyun ama sosyalleşmesini engellemeyin
Çocuğunuzu koruyup kollama ihtiyacınız artsa bile mümkün olduğunca doktorunun enfeksiyondan korumak için önerdiği tedbirlere dikkat ederek onun sosyal hayatını sürdürmeye çalışın. Unutmayın ki kanser bulaşıcı bir hastalık değildir! Sosyal desteğe en çok ihtiyaç duyduğu bu dönemde onu arkadaşlarından, kardeşlerinden uzak tutmayın. Günlük rutinlerinde değişiklik yapmamaya çalışın.
Profesyonel destek şart
Çocuğunuzun bu süreçte verdiği tüm tepkileri ‘normal’ kabul etmek yerine, gerektiğinde hem onlar hem de kendiniz için profesyonel desteğe başvurun. Çocuklar ebeveynlerinin birer aynası gibidir. Ebeveynlerin yaşadığı depresyon ve kaygı çocuklara da yansımaktadır.