Mikrobiyom: Vücudumuzdaki yeni organ

Verdiğimiz kararları, stres, kaygı bozukluğu, depresyon ve iştah gibi durumları yönetenin beyin olduğunu biliyoruz. Ancak bunları belirleyen gizlenmiş bir yöneticimiz daha var: Bağırsaklarda bulunan bakteriler! Mikrobiyom: Vücudumuzdaki yeni organ…

Mikrobiyom: Vücudumuzdaki yeni organ

Bakterileri bugüne dek “kötü” olarak tanıdıysanız bilgilerinizi güncelleyin: Vücudumuzda yaşayan milyarlarca bakteri var ve bunların birçoğu bizi “biz” yapacak kadar önemli. Diyetisyen Emre Uzun vücudumuzdaki yeni organ mikrobiyom konusunda ilginç bilgiler paylaştı:

Mikrobiyota ve Mikrobiyom

Öncelikle bazı kavramları açıklamam gerekiyor. Bunlardan ilki mikrobiyota… Bunlar, vücudumuzda yaşayan mikroskobik canlılar; bir tür mikroorganizma topluluğu…


Nüfusları hayli kalabalık: Ortalama 100 trilyon kadar bakteriyi vücudumuzda misafir ediyoruz.

Ağırlıkları da 2-3 kilo civarında… Sayıları, bir insan vücudundaki hücre sayısından 10 kat fazla!

Söz konusu mikrobiyotanın sahip olduğu genetik malzemeye ise mikrobiyom deniyor ve bu iki kavram genellikle birbiriyle ya karıştırılıyor ya da birbirinin yerine kullanılıyor.

Mikrobiyomda, mikrobiyotadaki bakterilerin sahip olduğu genler sebebiyle, ortalama bir insan vücudundaki genlerin 150 kat fazlası bulunuyor!

Bu bakteriyel ve genetik çeşitlilik de bilim insanlarını mikrobiyomun sahip olduğu genetik bilgiyi çözmeye yönlendiriyor. Öyle ki, Mikrobiyom’a artık “organ” gözüyle bakılıyor. Bilim insanları hedeflerine ulaşmaları halinde pek çok hastalığın ortadan kalkacağını savunuyorlar ki diyabet ve obezite de buna dâhil!

Yediğinize göre mikrobiyom

Peki, bu mikrobiyom vücudumuzun neresinde? Diyetisyen Emre Uzun, bu soruyu kısa ve net yanıtlıyor: “Bağırsaklarımızda!” Ve devam ediyor: Zaten bağırsaklarımız iyiyse genel sağlığımız da iyi oluyor çünkü bağırsaklarımızın sağlığı, vücudumuzdaki bütün sistemleri etkiliyor!

Öyle ki, bağırsaklarımız güçsüzleştiyse veya hasar gördüyse, bu durum kronik hastalıklara, yaşlanmaya, diyabete hatta obeziteye yol açabiliyor!

Şu da var: Her insanın bağırsak bakterileri, kişiye özel! Misal, Norveç’te yaşıyorsanız, ringa balığını sindirebilmeniz için vücudunuzda bir Türk’ten daha farklı bakteriler var demektir.

Ya da bir Çinli iseniz, bütün halde ve kabuklarıyla kızartılmış yengeci sindirebilmek için bağırsaklarınızda yengeçlerdeki bakterilerden bulunuyor demektir. Çünkü bu bakterileri yenen ringa balığını veya kızarmış kabuklu yengeci sindirebilmek için kullanırlar.”


Normal doğum neden önemli?

Söz konusu bakteriler sadece sindirimde mi kullanılıyor peki, Emre Uzun, “Bu bakteriler insan vücudunda aktif halde ve onların faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan kimyasallar, beynin yapısını da etkiliyor. Bu durum da bazı otizm ve depresyon vakalarının aslında bağırsaklardaki bakterilerin düzensizliğinden kaynaklandığını kanıtlıyor.

Çünkü bağırsak beyni, beyin de bağırsağı etkiliyor. Son araştırmalar ise bağırsaktaki bakterilerin başka şeylerle de ilişkili olduğunu ortaya koydu. Örneğin yağ depolanması ve kandaki glikoz seviyesinin dengelenmesi… Böylece bakterilerin yanlış karışımı obeziteye veya diyabete sebep olabiliyor!

Söz konusu bakteri karışımı ise doğumdan itibaren devreye giriyor. Bu yüzden normal doğum çok önemli çünkü doğum sırasında bebek anne rahminden çıkarken bu bakteri karışımlarına maruz kalıyor. Sezaryende ise anne vücudunun bakterilerinden uzak, steril bir doğum gerçekleşiyor. Bu, bir tür aşılama yöntemi ve sezaryen bebekleri bu ilk ve son derece önemli aşıdan mahrum kalıyor.

Elbette anne ya da bebek için risk söz konusuyla sezaryen uygulanmalı, bu apayrı bir konu ancak normal doğumda anneden bebeğe geçen bakterilerin şöyle bir önemi var: Bunlar, bebeğin bağırsaklarında ortalama üç yaş civarında sabit, yani kalıcı hale geliyor. Mikrobiyomumuzun temel taşı oluyor ve sonradan aldığı bakterilerle şekillenmeye devam ediyor.”

Kronik hastalıklara çare olabilir

Mikrobiyom hakkında başka neler “bilmiyoruz” acaba? Diyetisyen Emre Uzun, “Bebeğin doğum kanalından çıkarken yuttuğu bazı bakteriler anne sütünü sindirmesine yardımcı oluyor. Dolayısıyla sezaryenle doğan bebekler, anne sütündeki besinlerden yeterince faydalanamıyor.

Bebeğin bağışıklık sistemi olgunlaşamıyor; obezite dışında alerji, astım, egzama ve çölyak hastalığına duyarlı hale geliyor. Antibiyotikler başka sorun… Bunlar bağırsak bakterilerini de öldürüp çeşitliliği azalttığı için bağırsak mikrobiyotası zarar görüyor. Bu da ileride obezite ve diyabete yol açabilecek bakteri kompozisyonunu oluşturuyor.

Beslenme ve insan psikolojisi de mikrobiyota üzerinde etkili. Bu nedenle, küçük çocukların bağırsak mikrobiyotasını korumak ve bu mikrobiyotayı düzenlemek için beslenmelerine dikkat etmek gerekiyor.”

Mikrobiyom’u mutlaka destekleyin!

Diyetisyen Emre Uzun’a, Türkiye’de, Türk insanının mikrobiyotasını inceleme adına herhangi bir çalışma var mı diye soruyoruz. “Bazı girişimler var ancak burada hedef, toplumun bakteriyel haritasını çıkarmak ve bu doğrultuda koruyucu sağlık politikası oluşturup uygulamaya koymak olmalı” diyor.

“Çünkü mikrobiyotamız ile bazı sık rastlanan ve kronik hastalıklar arasında bir bağ olduğu görülürse, buna göre bir probiyotik tedavi geliştirilebilir. Bu da obezite, diyabet, astım, kanser, otizm, Parkinson, Alzheimer gibi hastalıkları önleyebilir.

O aşamaya henüz gelmediğimiz için şimdilik bizim yapmamız gereken şeyleri şöyle sıralayabiliriz:


Antibiyotiklerden uzak durmak… Prebiyotik içeren enginar, kuşkonmaz, ham muz, Brüksel lahanası, hindiba, sarımsak, pırasa, baklagiller, soğan ve bezelye tüketmek… Steril bir yaşam sürmeden biraz mikroplarla haşır neşir olmak… Stresten ve uykusuzluktan kaçınıp mikrobiyomun işleyişini desteklemek…”

Probiyotik kullanımı mikrobiyota için neden önemli?


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.