Gün boyunca kaç gölgeniz var?

Gün boyunca kaç gölgeniz var? Yaşarken gölgemizi kaybetmemek istiyorsak, duyarlılığımızı artırıp, kişiliğimizin güçlü ve zayıf yanlarını tanıyıp ne istediğimizi bilen bireyler haline gelmemiz gerekir.

Gün boyunca kaç gölgeniz var?

Gün boyunca kaç gölgeniz var?  

Gölge, somut nesnelerin, aydınlatılmış yanlarının tersinde yaratılan, karanlıktır. Bunun içindir ki, Alâeddin’in lambasından çıkan cinin bir gölgesi yoktur. Hatta korku filmlerini seyredenler çok iyi bilir ki; Drakula’nın ve onun gibi birçok kötü metafizik karakterin gölgesi yoktur. Bu karakterlerin hiçbir zaman duvara ya da yere düşen gölgesi olamaz.


Korku duyulan nesne, gölgesizliği ile daha da korkunç gelir bize. Tam tersi de korkunun nesnesi olur filmlerde, romanlarda, şiirlerde. Henüz ortada nesnenin aslı yokken, görünen gölge tüylerimizi ürpertir.

“Gölgesi korkunç ise, aslı kim bilir nasıldır?” diye tahmin eden zihin, varsayımsal fikirler üretir. Nesnenin aslına ilişkin tahminler, bazen aslından bile korkunç olur. Bunun için Stephen King romanları filme çekildiğinde kitapları kadar başarı olmaz. Zihinde yaratılan aslının görünüşüne ilişkin varsayımsal önermeler, beyazperdeye aktarıldığında somutlaşır, cisimleşir ve korkunçluğunu yitirir. Bazen bu muymuş dediğimiz olur, bazen de seyretmemeyi tercih ederiz. Hayal dünyamızdaki haline tutunuruz, çünkü biz yarattığımız için onu zihnimizde, bize dair parçalar taşır içeriğinde.

en iyi stephen king filmleri

Kaç gölgeniz var?

Aslında hiç kimse, gün boyunca gölgesinin nasıl olduğunu kestiremez, gün ışığında bedenin gölgesi farklı, ayın ışığında farklı, suni ışıkta farklıdır çünkü. Hiç kimse gün boyunca, kaç gölgesi olduğunu da bilemez. Maske gibi, patronun yanında farklı, ana-babanın yanında farklı, eşin/dostun yanında farklı… O kadar çok, o kadar elzem ve o kadar da çeşitli.

Bununla birlikte, eski bir deyişten alıntıyla söyleyecek olursak “Gölge ölünce terk eder bedeni.” Bu yüzden mi eski kavimler ölenlerin ardından “Gölgeler Diyarına” göç ettiğini söylediler, kim bilir? Ancak bilinen bir gerçek varsa o da şu dur ki “Gölge, modelin ölü bir kopyasıdır.”

gölgeler

Filozofların gölge yorumları

Gölge yüzyıllarca filozof, yazar ve şairlere konu olmuştur. (-hatta hala olmaktadır) Gündüz vakti elinde fener ile çarşı, pazar dolaşıp insan arayan Diogenes‘i birçoğunuz bilir.

Diogenes, Büyük İskender’in yanına yaklaşıp yardım etme çabasını “Gölge etme! Başka ihsan istemem senden” diyerek reddeder. Burada büyük düşünürün, ‘gölgelerin bilinenleri sakladığı, gerçekliğin üstünü kapadığını’ iddia ettiği şeklinde bir çıkarımda bulunabiliriz.


Görünenin apaçıklığına sığınır Diogenes. Bunu gündüz vakti elinde fenerle caddelerde dolaşarak yapar. ‘Gerçek bir adam aradığını’ söyler ne yaptığını soranlara. Bütün gerçeklerin, gün yüzüne çıkmasını ister Sinoplu filozof.

Bu örnekten yola çıkarak, yaşadığımız toplumumuzda ve insanımızda ne kadar çok şeyin gölgede kaldığını fark ediyor muyuz? Yaşanan olaylar ve durumlar bazen kasıtlı bazen de ‘böyle gelmiş böyle gider’ diye düşünüldüğünden, bilerek gölgede bırakılmıyor mu?

Kaç gölgeye ihtiyacı var insanın?

Hiç fark ettiniz mi, gün içeresinde insanlarla beraberken yüzümüze kaç farklı gölge düşürürüz? Akşam eve ailemizin yanına gittiğimizde en aydınlık mı, yoksa karanlık yüzümüzle mi içeriye giriyoruz? Toplumda farklı kişilerle birlikteyken takındığımız durum ve repliklerimiz bizim farklı yüzlerimizi mi vurguluyor? Yoksa kim daha gizemli kalırsa daha mı makbul oluyor? Ya canımızdan bile fazla sevdiğimiz çocuklarımız, bizim toplumda takındığımız karanlık yüzümüzü görmeli mi? Peki ya! Böyle bir yüze sahip olmalı mı?

Nietzsche

Nietzsche’nin gölge yorumu

Nietzsche’nin “…..gene de gölgeler daha ürkektir insanlardan.” sözü az kelimeyle ne çok anlam barındırır içinde. Işığa göre şekil değiştiren, hareket eden gölgeler, büyüklük, şekil ve zemin ilişkisini hep dışardakinden referans alarak yapıyor.

Gölge, asıl sahibine bağlı kalmaya çalışırken, mekândan, yüzeyden etkileniyor, bazen aslının önünde bazen arkasında bazen de yanında yer alıyor. Bir bakmışsın büyüyor, akabinde küçülüyor, hatta ışık kaynağı birden fazla ise çoğalıyor ve silikleşiyor.

Ne istediğini bilmeyen, güçlü olan ne derse o tarafa çekiştirilen ve kendine ait olmayan fikir ve düşüncelere sahip kişiler haline gelmemek elimizde. Eğer yaşarken gölgemizi kaybetmemek istiyorsak, duyarlılığımızı artırıp, kişiliğimizin güçlü ve zayıf yanlarını tanıyıp ne istediğimizi bilen bireyler haline gelmemiz gerekir.


Hatları belli olmayan ışığın, geliş yönüne göre değişken ve geçici gölgenin ardına saklanmayalım ancak yaşarken gölgemizi de kaybetmeyelim. Tezahür ettireceksek kendimizi, referans noktamız kendimiz olalım.

Anılar sepeti


Funda Umut Pakkal
İstanbul doğumlu... İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü mezunu olup, Maltepe üniversitesinde İnsan Bilimleri ve Psikoloji alanında yüksek lisans yaptı. İnsan Psikoloji konusunda Doktora programına başladı, 22 yıllık öğretmenlikten sonra emekli oldu. Kadıköy Halk Eğitimde "Eğiticinin Eğitimi" öğretmeni olarak çalıştı ve T.C Medeniyet Üniversitesinde "Liderlik" ve "Sosyal Hayatta iletişim" derslerini verdi. Aynı zamanda ICF Profesyonel Koçu olan ve Eğitim Danışmanlığı yapan yazarımız şu anda Kanada da online bireysel koçluk ve eğitim koçluğu seansları yapmaktadır. 20 yıldır pek çok özel ve kamu kuruluşuna kişisel gelişim ile ilgili seminer, konferans ve eğitimler vermektedir. Youtube'ta 'HEmDEm Pazartesi sohbetleri' adı altında birçok videosu bulunan yazarımızın, pazartesileri gelenekleşen sohbetlerini İnstagram hesabından yapmaya devam etmektedir.