Büyüdük

Önce emekliyordum, ayağı kalkmayı öğrendim.
Ayakta duruyordum, yürümeyi öğrendim.
Yürüyordum, koşmayı öğrendim.
Koşuyordum, uçmayı öğrendim.
Uçuyordum, yaralandım da,
Ne yazık ki artık durmayı öğrendim.

büyüdük

Belki bir kuş olup da bir sapanın ucuna hedef olsaydım eğer, o vakit “Bu adam bu taşı bana neden atıyor” diye anlamak zorunda kalmazdım. Ve öylece yaralanmazdım yürekten bu şekilde.

Derler ki, kanadı kırılan kuş, bir daha eskisi gibi uçamazmış. Kim bilir belki de bu yüzdendi korkularım. Ve öylece sakınarak atmaktaydım adımlarımı. Sanki, ayağı kalkmayı Öğrenen Bir çocuğun yürümeye çalışması gibi.


Sahi, ben ne ara yürümeyi, koşmayı, uçmayı öğrenmiştim de, göz açıp kapanıncaya kadar geçmişti zaman.

Oyuncak bebeklerimin elime sığmayışından.
Tozpembe kurduğum hayallerin aslında var olmadığının farkına varışımdan.
Hayatımı süsleyen kahramanların bir bir tükenip yok oluşundan.
Pamuk şekerlerinden eskisi gibi tat almayışımdan,
Dünyada ki açlığın, yokluğun, savaşın farkına varıp da bir köşeye çekilip, ağlayışımdan,
İlk defa gördüğüm şeylere duyduğum heyecanımın kayboluşumdan,
Sorduğum onca sorunun cevabını bulup da, soracak sorumun kalmayışından,
Küçük şeylerden, büyük mutluluklar çıkaramayışımdan,
Bedenimi saran kütlece ağırlık ve yorgunluktan,

Anlamalıydım.
Anlamadım…

Çocukken istediğim tek şey büyümekti sanırım.
Öyle ki, büyüdüğümde sahip olduğum her şeyin de benimle beraber büyüyeceğine inanıyordum. Kim bilir belki de nice kahramanlıklar yapacaktım da nice zorluğun üstesinden gelip, etrafımda ki sevdiklerim ile kutlayacaktım.
Yanıldım…
Ve elimde kaldı konfetiler…


Anladım ki, büyümek aslında her şeye sahipken, sahip olduğu her şeyi yitirmekmiş.
Tıpkı yitirilen onca hayaller gibi.

Özgürlük mü? Hiç sanmıyorum!