!f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali programı açıklandı!

İş Bankası Maximum Kart partnerliğinde düzenlenecek !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, bu yıl 15. yaşını seyircileriyle kutluyor!

!f istanbul yılın filmleri if istanbul bağımsız filmler festivali programı tam liste

Yılın en çok konuşulan filmlerini Türkiye’ye getiren, !f music partileriyle şehri ayağa kaldıran !f İstanbul, 18 Şubat’ta İstanbul’dan yola çıkıyor, 3-6 Mart tarihlerinde de Ankara ve İzmir’e uğruyor! 40 ülkeden, 112 filmin gösterileceği festivalin bu yılki teması ise “!f İstanbul birleştiriyor!”

İş Bankası Maximum Kart partnerliğinde ve Mars Cinema Group ortaklığında yapılacak 15. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, 18-28 Şubat 2016 tarihlerinde İstanbul’da, 3-6 Mart 2016 tarihlerinde ise Ankara ve İzmir’de gerçekleşecek. Bu yıl “!f İstanbul birleştiriyor!” sloganıyla yola çıkan festival, bağımsız sinemanın en iyilerini, yılın çok konuşulan ve bol ödüllü filmlerini sinemaseverlerle buluştururken, !f music partileriyle İstanbul’un eğlence hayatına alternatif olacak, !f² ile de 33 şehir, 50 farklı noktaya film götürecek.


Festival mekanları

15. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, 18-28 Şubat tarihleri arasında İstanbul’da Beyoğlu Fitaş, Cinemaximum Nişantaşı City’s, Cinemaximum Kanyon, Cinemaximum Budak; 3-6 Mart tarihlerinde de Ankara’da Cinemaximum Armada ve İzmir’de ise Cinemaximum Konak Pier sinemalarında gerçekleşecek. Bu yıl !f music partileri Babylon‘da, festival etkinlikleri ise DEPO ve SALT Galata‘da düzenlenecek.

!f’i Anomalisa açıyor

“Being John Malkovich/John Malkovich Olmak”, “Adaptation”, “Eternal Sunshine of the Spotless Mind/Sil Baştan” gibi pek çok modern klasiğin yazarı Charlie Kaufman ile televizyon tarihinin en sıradışı animasyon serisi “Mary Shelley’s Frankenhole”un yaratıcısı Duke Johnson‘ın birlikte çektiği “Anomalisa”, !f İstanbul’un açılış filmi olacak.

Daily News’un “Rüzgar Gibi Geçti’nin varoluşçu kukla film hali”, Variety’nin “Küçük bir mucize”, Indiewire’ın “Tuhaf bir şekilde güzel, canlandırılmış bir varoluş krizi” sözleriyle tarif ettiği, bir çok eleştirmen tarafından da “yılın başyapıtı” sayılan “Anomalisa”, hayatının sıkıcılığından bezmiş aile babası ve “Onlara Yardım Etmenize Nasıl Yardım Edebilirim?”in saygın yazarı Michael Stone’un karanlık, absürt ve sürreal yolculuğunu anlatıyor.

Michael, müşteri hizmetleri profesyonelleri için bir kongrede konuşmak için gittiği Cincinnati’de kalacağı Fregoli Otel’de Akron hamurişleri satış temsilcisi Lisa ile tanışıyor ve çaresizliğinden olası bir kaçış olarak hayatının aşkına yelken açıyor.

Prömiyerini yaptığı Venedik’te Jüri Özel Ödülü’nü kazanan, Austin Fantastic Fest’te En İyi Yönetmen, San Diego, San Francisco, Indiana gibi pek çok eleştirmenler birliği tarafından da “Yılın Animasyonu” seçilen filmde, “herkesin sesi”ni Tom Noonan seslendirirken, Michael’a David Thewlis, Lisa’ya ise Jennifer Jason Leigh sesleriyle hayat veriyor. “Carol”, “Fargo”, “Being John Malkovich”, “In Bruges” gibi pek çok filmin müziğini yapmış Carter Burwell’ın etkileyici müzikleri de filmin hüznünü güçlendiriyor.

Galalar: Yılın yıldızları burada!

Galalar bölümü, Toronto’dan Venedik’e, Cannes’dan Sundance’e, dünyanın önemli festivallerinde büyük ilgi görmüş, yılın en çok beklenen filmlerini seyirciyle buluşturuyor.

2000’lerin en tartışmalı filmlerinden “Melissa P.” ve kısa sürede modern klasikler arasında yerini alan “I am Love/Benim Adım Aşk” ile tanıdığımız İtalyan yönetmen Luca Guadagnino‘nun Tilda Swinton, Ralph Fiennes, Matthias Schoenaerts ve Dakota Johnson gibi etkileyici bir kadroyu buluşturduğu, Variety’nin “Sinsi, muzip ve tahmin edilemez bir gerilim” sözleriyle merakımızı kamçıladığı son filmi “A Bigger Splash/Sen Benimsin”; 2011’de Cannes’da Jüri Ödülü aldığı “Polis” filmiyle yönetmenlik kariyerini iyice sağlamlaştıran Fransız aktris Maïwenn‘in yönettiği ve Altın Palmiye için yarıştığı Cannes’da “Jules and Jim/Unutulmayan Sevgili”, “A Man and a Woman” gibi romantik klasiklerle karşılaştırılan “Mon Roi/Prensim”; Oscar aldığı “An Inconvenient Truth/Uygunsuz Gerçek” ve “Waiting for ‘Superman'” belgeselleriyle tanınan Davis Guggenheim‘ın Nobel Barış Ödüllü feminist aktivist Malala Yusufzay’ın hayatını konu alan etkileyici belgeseli “He Named Me Malala/Adımı Malala Koydu”; nev-i şahsına münhasır auteur Denis Coté‘nin Berlin’de Altın Ayı için yarışacak karanlık ve gerçeküstücü komedisi “Boris without Beatrice/Beatrice’i Olmayan Boris”; İngiliz komedyen, aktör, radyo ve televizyon sunucusu, şarkıcı, köşe yazarı, yazar, kısacası her şey olan ve elbette, hayranları kadar nefret edenleri de eksik olmayan Russell Brand’in uyuşturucu bağımlılığı, narsistliği ve Hollywood star’lığından geçen yolculuğunu ve beklenmedik bir şekilde ateşli bir devrimci olarak yeniden doğuşuna tanıklık edeceğimiz “Brand: A Second Coming/Brand: Diriliş”; 90’larda “Saturday Night Live” ile başlayan komedi kariyerini sarsmadan sürdüren Sarah Silverman’ın canlandırdığı ve mutlu görünen evliliğinin gerisinde uyuşturucu ve alkol bağımlılığıyla mücadele eden bir kadının trajik hikayesini konu alan I Smile Back/Bakıp Gülümserim”; Cannes’dan ödüllü “I’ve Heard the Mermaids Singing” ve görkemli uyarlaması “Mansfield Park” ile tanıdığımız usta yönetmen Patricia Rozema‘nın evlerinden uzakta, elektriksiz ve insansız bir ortamda bir başlarına kalan iki kız kardeşin hikayesini anlattığı ve Ellen Page ile Evan Rachel Wood’u buluşturan kıyamet filmi “Into the Forest/Ormana Doğru”; dünyanın en namlı sosyalisti Naomi Klein’ın yer kürenin kapitalizmle olan savaşını irdelediği aynı adlı kitabından eşi Avi Lewis‘in yönetmenliğinde çekilen “This Changes Everything/İşte Bu Her Şeyi Değiştirir”; 2008’de intihar ederek yaşama veda eden David Foster Wallace’ın Time dergisince “1923’ten beri yayımlanmış En İyi İngilizce Romanlar” arasında yer alan meşhur kitabı “Infinite Jest”in yayımlanması sonrası 1996 yılında çıktığı kitap turunu canlandıran “The End of the Tour/Yolun Sonu”; Trey Edward Shults‘ın ilk yönetmenlik denemesiyle Cannes’da Eleştirmenlerin Haftası’nın en beğenilen filmlerinden birine dönüşen, dört kuşağı bir araya getiren Şükran Yemeği için kız kardeşine konuk olan ve varlığıyla patlamaya hazır bir bombaya dönüşen Krisha’nın hikayesini hüzünlü ve cesur bir dille anlatan, başrolündeki Krisha Fairchild’ın yılın en akılda kalıcı performanslarından birini verdiği “Krisha”; 4 yıl önce !f İstanbul’da da gösterilen ilk filmi “Volcano/Volkan” ile takibe aldığımız İzlandalı yetenek Rúnar Rúnarsson‘ın etkileyici bir büyüme hikayesini Sigur Rós’dan Kjartan Sveinsson’un büyüleyici müzikleri ve enfes İzlanda görüntüleri eşliğinde sunan, San Sebastián, Varşova ve Zagreb film festivallerinde En İyi Film seçilen Sparrows/Serçeler”; Crystal Moselle‘in Sundance’de Büyük Jüri Ödülü alan ve gerek çarpıcı konusu gerek konuyu ele alış biçimiyle yılın en çok konuşulan belgesellerinden birine dönüşen “The Wolfpack”; Bernardo Bertulucci’nin “The Dreamers/Düşler, Tutkular, Suçlar”ıyla tanıdığımız Fransız aktör Louis Garrel‘in sürprizli sonuyla şaşırtan üçlü bir aşk hikayesini Fransız Yeni Dalga sineması esintileriyle anlattığı romantik komedisi Two Friends/İki Arkadaş” ve “Blue Ruin” ile adını bir kenara yazdığımız Jeremy Saulnier‘ın Neo-Nazi’lerin peşine düştüğü bir rock grubunun korku dolu gecesini anlattığı ve şimdiden yılın en sıra dışı ve yaratıcı korku filmlerinden birine dönüşen “Green Room/Dehşet Odası”, Galalar bölümü filmlerinden sadece birkaçı.

“Yılın filmi” The Assassin/Suikastçı !f İstanbul’da!

Bu bölümde ayrıca; “The Assassin/Suikastçı”, “Innocence of Memories/Masumiyet Müzesi”, “The Diary of a Teenage Girl/Bir Genç Kızın Gizli Defteri”, “Tangerine”, “James White”, “Kill Your Friends/Arkadaşlarını Öldür” ve “Love 3D/Aşk 3D” de Türkiye galasını yapacak filmler arasında…

Cannes’da gösterildiğinde festivalin en iyilerinden biri sayılan ve tartışmasız bir şekilde En İyi Yönetmen Ödülü’ne uzanan, Sight&Sound dergisi tarafından “2015’in en iyi filmi” seçilen “The Assassin/Suikastçı”, 9. yüzyılda Çin’de geçiyor ve sevdiği adamı öldürmesi için görevlendirilen bir kadın suikastçının duygusal ikilemini konu alıyor.

Tayvan Yeni Dalga sinemasının en önemli yönetmenlerinden Hsiao-Hsien Hou‘nun “Le Voyage du Balon Rouge/Kırmızı Balonun Yolculuğu”ndan beri çektiği ilk film olan “Suikastçı”, Hou’nun “Three Times”, “Millenium Mambo” gibi klasiklerinde de rol almış fetiş oyuncusu Qi Shu‘yu başrole taşıyor ve şiirsel dili, incelikli görüntüleri ve yönetmenlik dehasıyla yılın en büyüleyici filmlerinden birine dönüşüyor.

!f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali programı açıklandı!

Masumiyet Müzesi, Venedik’ten sonra İstanbul’da!

Radiohead ve Muse için çektiği efsane kliplerinin yanı sıra “Joy Division” ve “Patience (After Sebald)” gibi kült belgeselleriyle tanıdığımız Grant Gee‘nin Orhan Pamuk’un ‘Masumiyet Müzesi’nden esinlenerek çektiği, dünya prömiyerini yaptığı Venedik’te hayranlıkla karşılanan “Innocence of Memories/Masumiyet Müzesi”; Sundance’te Görüntü Yönetmeni Ödülü kazanan, Berlin’in Generation bölümünde “En İyi Film” seçilen, bağımsız sinemanın en önemli ödüllerinden Gotham’da da Bel Powley’e En İyi Kadın Oyuncu Ödülü getiren “The Diary of a Teenage Girl/Bir Genç Kızın Gizli Defteri”; “Martha Marcy May Marlene”, “Simon Killer” gibi bağımsız klasiklerin yapımcısı olarak tanıdığımız Josh Mond‘un John Cassavetes filmleriyle kıyaslanarak övgülerle karşılanan, Sundance’te Seyirci Ödülü’nü, Locarno’dan da Özel Mansiyon’u kapan ilk filmi “James White”; Duplass Kardeşler’in yapımcılığını üstlendiği ve Sean Baker‘ın iPhone 5s kullanarak çektiği, hem hikayesi hem de tekniğiyle senenin en yenilikçi yapımları arasında yer alan, özellikle başrol oyuncuları Kitana Kiki Rodriguez ve Mya Taylor’ın enerjik performanslarıyla seyircinin gönlünü kazanan “Tangerine” ve John Niven’ın aynı adlı çoksatan romanından kendisinin senaryoya uyarladığı ve İngiliz müzik endüstrisinin hala yeni yetenekler aramak için çuvalla para harcadığı 90’ların sonunda bir plak şirketinde dönen oyunları gün yüzüne çıkaran, yılın en sert İngiliz filmi sayılan “Kill Your Friends/Arkadaşlarını Öldür”; Galalar bölümünün en çok konuşulacak filmlerinden…

Noé’den 3 boyutlu Aşk!

Bölümün en heyecan uyandıran filmlerinden biri de hiç kuşkusuz, Gaspar Noé‘nin Cannes’da kuyruklara yol açan ve izleyen herkesi şoke eden son filmi “Love 3D/Aşk 3D”! The Guardian’ın “Noé’nin seks ile hikayeyi evlendirme denemesi. Fiziksel aşkın görüntüsünü, sesini ve hissini ekrana yansıtma çabası…” olarak tanımladığı film, Arjantinli auteur Noé’nin “I Stand Alone”, “Irreversible/Dönüş Yok” ve “Enter the Void” filmleriyle deneysellikte sınır tanımadığı sinemasında 3 boyutlu, sıra dışı bir deneyim… Paris’te yaşayan Amerikalı Murphy’nin deli-dolu sevgilisi Electra’yla olan tutkulu birlikteliğini konu alan “Aşk 3D”, yılın en cesur sinema tecrübelerinden biri olacak.

Kapanış filmi Demolition!

Başta C.R.A.Z.Y./Çılgın” olmak üzere “Young Victoria/Genç Victoria”, Café de Flore/Ruh Eşim” filmleriyle takipçilerini yaratan, iki yıl önce “Dallas Buyers Club/Sınırsızlar Kulübü” ile erkek oyuncularına Oscar kazandıran Jean-Marc Vallée‘nin son filmi “Demolition/Yeniden Başla”, Türkiye’de ilk kez !f İstanbul’da gösterilecek. Variety’nin “Brokeback Mountain’dan beri en iyi performansı” olarak gösterdiği ve şimdiden 2017 Oscar’ları için adı kulislerde anılan Jake Gyllenhaal’ın başrolünde olduğu “Yeniden Başla”, eşini bir trafik kazasında kaybeden yatırım uzmanı Davis’in bir otomat makinesine sinirlenip şirkete mektup yazması sonrası gelişen olayları konu alıyor.

Gyllenhaal’a Naomi Watts ve Chris Cooper’ın eşlik ettiği film, yalnızca Toronto Film Festivali’nde görücüye çıktı ve o günden beri yılın en merakla beklenen projelerinden birine dönüştü. Vallée’nin “Bugüne dek yaptığım en rock’n’roll film” olarak tanımladığı “Yeniden Başla”ya comingsoon.net’in yorumu ise şöyle: “İnsanlar dehasını fark eder fark etmez kült bir klasiğe dönüşebilecek bir film!”

Keş!f: Yılın en ilham veren yönetmeni aranıyor!

!f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali‘nin dokuzuncu yılına giren uluslararası yarışmalı bölümü Keş!f, yılın ilham veren yönetmenini aramaya devam ediyor. İlk ya da ikinci uzun filmini yönetmiş yönetmenlerin filmlerinin yarıştığı Keş!f bölümünde, ABD, Almanya, Belçika, Çin, Etiyopya, Fransa, Finlandiya, İngiltere, İran, İspanya ve Türkiye’den toplam 9 film, 10.000 dolar değerindeki Keş!f Ödülü için jüri karşısına çıkacak.

Keş!f Jürisi yine iddialı!

2015 Bağımsız Ruh Ödülleri’nde En İyi İlk Senaryo’ya ve 2015 Gotham Ödülleri’nde En İyi Çıkış Yapan Yönetmen’e aday olan “Appropriate Behaviour/Makul Davranış”ın senarist, yönetmen ve başrol oyuncusu, Filmmaker dergisinin ‘Bağımsız Sinemanın 25 Yeni Yüzü’ arasında yer almış ve en son, “Girls”ün dördüncü sezonunda da izlediğimiz Desiree Akhavan; New York Modern Sanat Müzesi’nin (MoMA) film küratörü Joshua Siegel; Catherine Breillat’nın “The Sleeping Beauty”, Abel Ferrara’nın “Pasolini” filmlerinden tanıdığımız ve bu yıl Denis Côté’nin Berlin’in ardından !f İstanbul’da gösterilecek son filmi “Beatrice’i Olmayan Boris”te izleyeceğimiz oyuncu Dounia Sichov; Cinema Scope dergisinin editörü ve yayıncısı, Locarno Film Festivali’nde programlamacı ve aynı zamanda yazar, yönetmen ve yapımcı olan Mark Peranson ve İlksen Başarır’ın yönettiği “Başka Dilde Aşk”, “Atlıkarınca” ve “Bir Varmış Bir Yokmuş” filmlerinde hem senarist hem de oyuncu kimlikleriyle ödüller kazanan Mert Fırat‘tan oluşan Keş!f jürisi, 2016’nın en ilham veren yönetmenini seçecek.

Keş!f Uluslararası Yarışma‘da jüri önüne çıkacak filmler ise şöyle: İngiliz aktör Steve Oram‘ın “insanlar da maymunlar gibi davransaydı nasıl olurdu” sorusunun peşine düştüğü, seyircinin film izleme alışkanlıklarını zorlayacak sürreal komedi korku filmi “Aaaaaaaah!”; Celia Rowlson Hall‘un kuzeybatı çöllerinde gezen Meryem Ana’nın hikayesini hareketlerle, ritüellerle ve performansla anlattığı, hislere ve sezgilere dayanan bir yolculuğu şiirsel bir izleme deneyimine dönüştürdüğü filmi “MA”; Miguel Llansó’nun kıyamet sonrası dünyanın alıştığımız karanlık hayaline pop kültür ikonlarıyla yepyeni bir renk getirdiği, Etiyopya’nın ilk bilimkurgusu da sayılan “Crumbs/Kırıntılar”; 80’ler başında görme yetisini kaybeden yazar ve dilbilimci John Hull’un üç yıl boyunca kaydettiği ses günlüklerinden uyarlanan ve bu sesleri oyunculara okutarak kurmacanın kurallarıyla oynayan, Pete Middleton ve James Spinney‘nin ödüllü kısa filmlerini uzuna çevirerek bu yılın en büyük hazinelerinden birine imza attıkları “Notes on Blindness/Körlük Üzerine Notlar”; Çinli yönetmen Bi Gan‘ın şiirsel uzun planlarıyla büyüleyen, zamanla zamansızlık arasındaki yere doğru düşsel ve tuhaf bir yolculuğa çıkaran, Golden Horse’ta En İyi Yeni Yönetmen Ödülü ve FIPRESCI Ödülü alan, Locarno’da da En İyi İlk Film dalında Özel Mansiyon kazanan filmi “Kaili Blues”; Fransız yönetmen Clément Cogitore‘un karabasanı andıran, tekinsiz atmosferiyle Terrence Malick’e selam gönderen ve Batılı devletlerin uzak ülkelerde yürüttüğü savaşın anlamsızlığına dikkat çeken filmi “The Wakhan Front/Ne Yerde Ne Gökte“; İranlı yönetmen Sina Ataeian Dena‘nın şiddet üzerine kurguladığı üçlemenin ilk filmi de olan ve son derece baskıcı ve cinsiyetçi İran rejiminde bir kadın olmanın zorluğunu Tahran’da öğretmenlik yapmakta olan 25 yaşındaki Hanieh’nin yaşadıkları üzerinden samimi, gerçekçi ve belgeselvari bir dille anlatan “Paradise/Cennet”; Shahram Alidi‘nin arkadaşlarının vasiyetlerini gerçekleştirmek için kara bir atın peşine düşen bir grup gencin hikayesini, mitolojik ve gerçeküstücü öğeleri kullanarak masalsı bir dille anlattığı İran-Türkiye ortak yapımı “Black Horse Memories/Kara At Hatıraları” ve Ali Kemal Çınar‘ın sakin bir hayat süren Ali Kemal ve Berfin adlı bir çiftin, günün birinde kendilerini cinsiyet değişiminin tuhaf bir gerçeklik kazandığı bir dünyanın içinde bulmalarını anlattığı, seyirciyi cinsiyet teorileri ve geleneklerle oynayan büyülü bir eğlenceye davet eden “Hidden/Gizli”.

Keş!f bölümündeki filmler ayrıca, Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) jürisi tarafından değerlendirmeye alınacak ve Gözde Onaran, Münir Emre Göker ve Vecdi Sayar‘dan oluşan jüri, seçecekleri bir filme SİYAD Ödülü‘nü verecek.

Aşk&Başka Bi’ Dünya: Yılın en yaratıcı müdahalesi!

!f İstanbul‘un iki yıl önce başlattığı ve dünyadan aktivist filmlerin yarıştığı Aşk & Başka Bi’ Dünya‘da ABD, Almanya, Birleşik Krallık, Çek Cumhuriyeti, Gürcistan, İran, İsviçre, Kanada, Mısır ve Türkiye’den toplam 8 film jüri önüne çıkacak.

Aşk & Başka Bi’ Dünya Yarışması‘nın bu yılki jürisinde; belgesel sinemanın ve sanat dünyasının usta isimleri bir araya geliyor. BBC için çektiği, psikanalizin hükümetler ve şirketler için güçlü bir ikna aracı olarak yükselişini işleyen, belgesel sinemayı ve reklam dünyasını derinden etkileyen, “Mad Men”e bile ilham kaynağı olan başyapıtı “The Century of the Self/Ben Asrı”, korkunun siyasi kazanç için kullanımını konu alan “The Power of Nightmares: The Rise of the Politics of Fear/Kabusların Gücü: Korku Siyasetinin Yükselişi” filmleriyle tanıdığımız Adam Curtis, “Road to Tate Modern”, “What Actually Does an Artist Want” gibi videolarıyla uluslararası alanda büyük ses getiren, 2005 yılında İsviçre’deki Kunstmuseum Thun tarafından Prix Meuly Ödülü’ne layık görülmüş güncel sanatçı, sanat eleştirmeni ve yazar Şener Özmen ve Oscar kazandığı “The Gatekeepers”, 2014’ün en iyi filmlerinden biri sayılan Joshua Oppenheimer’ın yönettiği “The Act of Killing” ve Sundance’te Jüri Ödülü alan Dror Shaul filmi “Sweet Mud” gibi belgesellerin yapımcısı ya da ortak yapımcısı olarak tanıdığımız Philippa Kowarsky‘den oluşan jüri, “yılın en yaratıcı müdahalesini” seçecek.

“Bağlar” dünya galasını !f İstanbul’da yapıyor!

Kamerayla dünyayı değiştirmeyi başarmış yönetmenleri İstanbul’da ağırlayacak Aşk & Başka Bi’Dünya‘da bir kez daha yılın en iyi aktivist filmlerinden özel bir seçki sinemaseverleri bekliyor. Chad Garcia’nın Sundance’in Dünya Bölümü’nde En İyi Belgesel seçilen, Uluslararası Belgeselciler Birliği tarafından da görüntü yönetimindeki başarısıyla ödüllendirilen filmi “Russian Woodpecker/Rus Ağaçkakanı”; İtalyan asıllı yönetmen Pietro Marcello’nun kurmacayı, büyülü gerçekçiliği, şiirselliği ve belgeseli harmanladığı, yılın en güzel ve en insani filmlerinden birine dönüşen, Locarno’dan iki ödüllü “Lost And Beautiful/Kayıp ve Güzel”; Farid Eslam’ın 2009 ile 2013 arasında Orta Doğu’nun çeşitli ülkelerinde yaptığı çekimlerden oluşan ve müzik yaparak baskıya karşı duran gençleri izlediği aktivist müzik filmi “Yallah! Underground”; Rokhsareh Ghaem Maghami’nin Afganistan’dan Tahran’a mülteci olarak girmiş, zorlu hayatına rap müziğiyle göğüs germeye çalışan genç bir kadının hayatını anlattığı “Sonita”; “Divorce Iranian Style”, “Gaea Girls”, “Sisters in Law” gibi ödüllü belgeselleriyle türün takipçilerinin radarından çıkmayan Kim Longinotto’nun yönetmenliğiyle Sundance’te ödüllendirildiği ve kendini şehrin risk altındaki genç kızları, sokak köşelerinde müşteri bekleyen seks işçileri ve tutuklu kadınlarla dayanışmaya adayan ‘rüya avcısı’ Brenda’yı takip eden “Dreamcatcher/Düş Kapanı”, “The Liberace of Baghdad”, “Japan: A Story of Love and Hate” filmleriyle tanıdığımız Sean McAllister’in Suriye’den mecburen başka ülkelere taşınan bir ailenin yaşadıklarını sıradışı bir samimiyetle anlattığı, Sheffield Jüri Ödülü kazanan belgeseli “A Syrian Love Story/Suriyeli Aşk Hikayesi”; Gürcistan’da yetişkinlerin din, vatan, adalet, kanun gibi ağırlığı fazla ve sınırları belli kelimelerle dolu hayatlarına karşı kendi hayallerini koruyarak yaşama devam eden bir grup gencin şiirsel öyküsünü konu alan “When The Earth Seems To Be Light/Yeryüzü Aydınlıkken” yarışmanın dünya seçkisi olacak. Aşk & Başka Bi’ Dünya Yarışması‘na Türkiye’den ise “Onuncu Gezegen”, “Ziyaretçiler” gibi belgeselleriyle pek çok ödül alan Melis Birder ile “Bu Ne Güzel Demokrasi!”, “Nahide’nin Türküsü” filmlerinin yönetmeni Berke Baş’ın birlikte yönettiği “Bağlar” katılıyor. Diyarbakır’ın yoksul ve orta halli ailelerinin çocuklarından oluşan Yıldız Erkek takımının bütün imkansızlıklara rağmen azim ve umudu koruyan mücadelelerini konu alan film, dünya galasını !f İstanbul’da yapıyor.

Oyun: Oyuncaklı filmlerden hoşlananlar buraya!

Seyirciyi beyazperdede yarattığı alanlarda oynamaya davet eden “Oyun”, bu yıl da kaçık bilimkurguları, tuhaflığıyla büyüleyen kült adayı filmleri, gerçeküstücü fantezileri bir araya getirerek !f’çilerin en çok ilgi gösterdiği bölümlerden birine dönüşüyor.

Başarılı yeni nesil anime yönetmenlerinden Mamoru Hosada‘nın bol vurdulu kırdılı ama bir o kadar da dokunaklı usta çırak hikayesini konu alan animesi “The Boy and the Beast/Çocuk ve Canavar”; Richard Ayoade’nin kült filmi “Submarine”den hatırladığımız Craig Roberts‘ın oyunculukta olduğu kadar yönetmenlikte de başarısını kanıtladığı ilk filmi “Just Jim/Sadece Jim”; Indiewire’ın “Varoluşçu, olağan dışı bir komedi başyapıtı” sözleriyle övdüğü, Kaliforniya çöllerinde gösteriler yapan yaşlanmış bir komedyenin karanlık, sinir bozucu ve tuhaf yolculuğunu konu alan “Entertainment/Şov Dünyası”; tellerle örülü işgal altındaki Batı Şeria’da normal araba parçalarından devşirerek ürettikleri yarış arabalarıyla hem işgale hem de kadınları yarış şoförü olarak görmeye alışık olmayan muhafazakar topluma meydan okuyan, Orta Doğu’nun ilk kadın araba yarışçısı takımı “Speed Sisters”ın hikayesini konu alan “Speed Sisters/Hızın Kızları”; Benjamin Dickinson‘ın keskin siyah beyaz sinematografisi, uzun planları ve zikzaklı anlatısıyla dikkat çeken, reklam dünyasının insan yaşamını yabancılaştırması üzerine özgün bir iş ortaya koyduğu yenilikçi bilimkurgusu “Creative Control/Yaratıcı Kontrol”; Nikias Chryssos‘un tuhaflıkları aklın sınırlarını zorlayan bir ailenin hikayesini anlattığı, geçen yıl fantastik film festivallerinin gözdesi olan, absürt ve bol gerilimli kara komedi “The Bunker/Sığınak”; kült yönetmen Anders Thomas Jensen‘in “Adam’s Apples” filminden 10 yıl sonra çektiği ve tuhaflıklarda sınır tanımayan komedi “Men&Chicken/İnsanlar ve Tavuklar”, Fantasporto’da En İyi Film ve En İyi Özel Efekt ödüllerini alan, Fantaspoa Fantastik Filmler Festivali’nde de başrol oyuncusu Mónika Balsai’ye kadın oyuncu dalında ödül getiren, eleştirmenlerin “Amelie’nin fantastik komedisi” olarak nitelendirdiği “Liza, the Foxy Fairy/Tilki Perisi Liza”; Federico Veiroj‘un yönettiği ve senaryosunu başrol oyuncusu Alvaro Ogalla ile birlikte yazdıkları Buñuel sürrealizmine modern bir yorum getiren, San Sebastián’dan FIPRESCI Ödüllü absürt komedi “The Apostate/Ayrık Otu” ve Amerikan bağımsız sinemasının son yıllardaki en dikkat çekici yönetmenlerinden Alex Ross Perry‘nin, babasının ölümü sonrası, sevgilisinden de ayrılmış Catherine adlı bir kadının depresyondan kurtulmak için sığındığı bir göl evinde kabuslarıyla karşılaşmasını konu alan, “Mad Men”in Peggy’si Elizabeth Moss’un muhteşem bir performans sergilediği “Queen of Earth/Yeryüzünün Kraliçesi”nden oluşan, “Oyun” bölümü fanatikleri için keşif bekleyen kült filmler barındırıyor.

Sanat Hayat İçindir: Sanat mı hayattan doğar, hayat mı sanattan?

!f İstanbul‘un sanat ve hayatın birbirine karıştığı etkileyici hikayeleri buluşturduğu “Sanat Hayat İçindir!” bölümü, bu yıl da merakla beklenen belgeselleri bir araya getiriyor; Marlon Brando‘dan Robert Mapplethorpe‘a, Iris Apfel‘den John Berger‘a, hayran olduğumuz sanatçıların hayatlarına daha yakından bakabilme fırsatı sunuyor.

Robert Mapplethorpe’a dair ilk belgesel

Dünya prömiyerini bu yıl Sundance’te yapacak olan ve Berlin Film Festivali’nin ardından ilk kez !f İstanbul’da gösterilecek “Mapplethorpe: Look at the Pictures/Mapplethorpe: Fotoğrafa Bak!”, 1989’da kaybettiğimiz efsanevi sanatçı ve fotoğrafçı Robert Mapplethorpe’a adanmış ilk belgesel olma özelliği taşıyor. “Party Monster” filmiyle tanıdığımız Fenton Bailey ve Randy Barbaro‘nun HBO için çektikleri film, Patti Smith’in National Book Award ödülünü kazanan ve ülkemizde de büyük ilgi gören “Just Kids/Çoluk Çocuk” kitabında dostluklarını ve aşklarını anlattığı Robert Mapplethorpe’un bugün bile olay yaratan fotoğraflarını ve provokatif hayatını konu alıyor. Debbie Harry’den Blondie’ye, Fran Leibowitz’den Brooke Shields’a, ve tabii ki Patti Smith’e, pek çok ünlü ismin Mapplethorpe’tan aldıkları ilhamı konuştukları “Mapplethorpe: Fotoğrafa Bak!”, sanatçının hayatına dair bugüne dek görmediğimiz arşiv görüntülerini ve işlerinden örnekleri ilk kez hayranlarıyla buluşturuyor.

!f’in sanat ve hayatın birbirine karıştığı etkileyici hikayeleri buluşturduğu “Sanat Hayat İçindir!” bölümünde bu yıl izleyeceğimiz diğer filmler ise şöyle: San Francisco Film Eleştirmenleri Birliği’nce Yılın Belgeseli seçilen, Uluslararası Belgeselciler Birliği tarafından da En İyi Senaryo Ödülü’ne değer görülen, Marlon Brando’nun yayınlanmamış ses kayıtlarından yola çıkarak adeta bir oyunculuk ve hayat dersi veren “Listen to Me Marlon/Dinle Beni Marlon”; geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz, “Christo’s Valley Curtain”, “Grey Gardens” gibi kült belgeselleriyle tanıdığımız efsane belgesel yönetmeni Albert Maysles’ın son filmi de olan ve yarım asırdır New York’un en renkli moda ikonu olarak adından söz ettiren efsanevi moda ikonu Iris Apfel’in kıyafetleri kadar göz kamaştırıcı ve samimi dünyasını anlatan “Iris”; 1973 yılında yaşadığı şehri terk edip İsviçre Alpleri’nde küçücük bir köy olan Quincy’e yerleşen John Berger‘ı Quincy’deki mevsimlerin ritimleriyle merkezine yerleştiren ve aralarında Tilda Swinton’ın da olduğu dört yönetmenin kısalarından oluşan “The Seasons in Quincy: Four Portraits of John Berger/Quincy’de Mevsimler: John Berger’ın Dört Portresi”; Lena Dunham‘ın yapımcısı ve aynı zamanda oyuncusu olduğu, Eloise kitaplarıyla hatırı sayılır bir üne kavuşmuş olan Hilary Knight hakkındaki kısa belgesel “It’s Me, Hilary: The Man Who Drew Eloise/Ben Hillary: Eloise’i Çizen Adam”; geçen yıl !f’in en büyük ilgi gören filmlerinden “Of Horses and Men” ile yönetmenliğe geçiş yapan oyuncu Benedikt Erlingsson‘un Sigur Ros‘un büyüleyici orijinal müziğinden de destek alarak yarattığı, nefes kesici gösterilerin daha önce görülmemiş arşiv malzemelerinin derlemesinden oluşan rüya film “The Show of Shows/Şovların Şovu” ve Amerikan mizah dünyasının en ünlü kadın komedyenlerinden Tig Notaro‘nun ikinci derece meme kanseriyle ilk karşılaşmasından aşık olmasına, bir anda ünlü oluşuna ve inişleri ve çıkışlarıyla tedavi sürecine kadar geçen zamanı kendine has mizah anlayışıyla anlatan “Tig”.

David Bowie klasikleri !f’te

!f İstanbul’un bu yıla özel bölümlerinden ilki, 10 Ocak’ta kaybettiğimiz, sinemadan müziğe pek çok alanda unutulmaz eserler vermiş, 70’lerden bugüne, tarzı ve duruşuyla sanat ve moda dünyasını derinden etkilemiş David Bowie‘nin anısına hazırlanan “David Bowie …”. Bowie’yi beyazperdede de ikon bir isme dönüştüren iki film, yenilenmiş kopyalarıyla Türkiye’de ilk kez !f İstanbul’da gösterilecek.

Bunlardan ilki, “Far from the Madding Crowd”, “Bad Timing”, “Don’t Look Now” gibi ödüllü filmleriyle tanıdığımız Nicolas Roeg‘in Walter Tevis’in aynı adlı romanından uyarladığı 1976 tarihli başyapıtı “The Man Who Fell to Earth/Dünyaya Düşen Adam”. Gezegeninde yaşanan su sıkıntısına çözüm bulmak için Dünya’ya gelen ama burada geçen zamanı uzadıkça insanlığın yozlaşmalarına kapılıp ruhunu kaybeden bir uzaylının yaşadıklarını konu alan film, türün hayranları tarafından kısa sürede kült mertebesine ulaşmış bir bilimkurgu. David Bowie’nin ilk filmi olma özelliğini de taşıyan “Dünyaya Düşen Adam”, Berlin’de yarışmış, Bilim Kurgu, Fantastik ve Korku Filmleri Akademisi tarafından da Bowie’ye En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü getirmişti.

“David Bowie …” bölümünün bir diğer filmi ise, ilk filmiyle vampir filmlerine yepyeni bir soluk getiren Tony Scott‘ın yönettiği “The Hunger/Açlık”. 1983’te gösterime girdiğinde ağır eleştirilerle karşılanan ama zaman içinde kendi takipçilerini yaratarak en muhteşem vampir filmlerinden birine dönüşen “Açlık”, David Bowie, Catherine Deneuve ve Susan Sarandon’lı kadrosuyla da göz kamaştırıyor. Bowie’nin performansıyla büyülediği “Açlık”, stilize, atmosferik ve bugünün standartlarında bile oldukça seksi ve melankolik bir vampir filmi.


!f kült: Güllerin Cenaze Töreni!

!f İstanbul’un kemikleşen bölümlerinden !f kült’e bu sene Toshio Matsumoto‘nun 1969 tarihli klasiği “Funeral Parade of Roses/Güllerin Cenaze Töreni”  konuk oluyor. Japon Yeni Dalga Sineması’nın mihenk taşlarından biri olan film, kısa ve belgeselleriyle tanınan Matsumoto’nun 1988’de sonlandırdığı sinema kariyerindeki dördüncü uzun metrajı. Japon altkültürünün derinlerinde gezinen bu yarı kurmaca yarı belgesel film, avangart sinemanın da başyapıtlarından biri sayılıyor. “Funeral Parade of Roses/Güllerin Cenaze Töreni”, Türkiye’de ilk kez !f İstanbul’da gösterilecek!

Karanlık & Köşeli: Koltuğunda zıplamak isteyenlere!

Yaratıcılığa ve deneyimlere açık sinemaseverlerin !f alanı “Karanlık & Köşeli” bölümünde bu sene de, karanlık ve rahatsız edici yapımlardan senenin en çok konuşulan fantastik ve avangart filmlerine, seyircinin ‘görme biçimleri’ni altüst eden, algının kapılarını sonuna kadar açmayı hedefleyen filmler toplanıyor.

En üretken yönetmenlerden Takashi Miike‘nin aksiyon ve korkuyu dozunu artırarak kullandığı, dünyanın ilk yakuza vampir filmi “Yakuza Apocalypse/Yakuza Cehennemi”; fantastik tutkunlarının internetteki adresi SLASHFILM’in “Çılgın… Son 10 yılda yapılmış başka hiçbir filme benzemiyor” sözleriyle övdüğü, 1997 yılının kıyametten sonrasını bize gösteren, retro, nostaljik bir gelecek tasarımıyla 80’ler aksiyon filmlerinin bıraktığı yere götüren ve yılın fantastik film festivallerinden ödüllerle dönen “Turbo Kid/Turbo Çocuk”; 80’ler klişelerinin, videokaset kültürünün ve birçok şeyin çılgınca dalgasının geçildiği, şimdiden kült olmuş yılın en çılgın kısalarından “Kung Fury”; özel bir hastanede hemşirelik yapan, sosyal fobisi olan, yalnız bir adamın tuhaf ve arızalı hayatını anlatan, Türkiye sinemasında bugüne dek görmediğimiz girdaplarda dolaşan Pınar Sinan‘ın gerilimi “Ceset”; görsel sanatçı AKIZ‘in ilk filmiyle takip edilesi yönetmenler listesine üst sıralardan girdiği, yaratık filmlerine getirdiği orijinal bakış ve görselliğiyle insanı adeta sarsan “Der Nachtmahr”; “Æon Flux”, “Jennifer’s Body”, “Girlfight” gibi türler arasında gezen kariyeriyle Hollywood’un kendine has yönetmenlerinden Karyn Kusama‘nın yönettiği, sinema tarihinin en dehşet verici yemek sahnelerinden birine sahip “The Invitation/Davet” ve Derya Alabora’yı evini korumak için her türlü caniliği yapmaya ant içmiş Naciye rolünde izleyeceğimiz, Lütfü Emre Çiçek‘in Screamfest’te dünya prömiyerini yapan korkusu “Naciye”, !f’in seyirciyi yerinden hoplatacak filmleri arasında…

Başka Haller: Avangart sinemadan son havadisler

Programlamasını !f İstanbul ve FOL‘un ortaklaşa yaptığı “Başka Haller”, festivalin bu yıla özel hazırladığı yeni bölümlerinden. Avangart ve deneysel sinema meraklılarını cezbedecek bir programa sahip olan “Başka Haller”de gösterilecek filmler şöyle: Ben Rivers‘ın yönettiği, Paul Bowles’ın bir hikayesindeki bir cümleden yola çıkan “The Sky Trembles and the Earth Is Afraid and the Two Eyes Are Not Brothers/Gök Gürülder, Dünya Korkmuştur ve İki Göz Birbirinin Kardeşi Değildir”; Isiah Medina‘nın sessiz sakinliği, samimiyeti ve derinliğiyle yılın en cesur ilk filmlerinden biri olmaya aday yapıtı “88:88”; Jem Cohen‘in birbiriyle bağlantılı on beş bölümde, Moskova’dan New York ve İstanbul’a uzanan bir coğrafyada gezinen son filmi “Counting/Geri Sayım”; geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz, “Jeanne Dielman, 23, quai du Commerce, 1080 Bruxelles”, “Les rendez-vous d’Anna” gibi pek çok klasiğiyle feminist sinemayı derinden etkilemiş Belçikalı auteur Chantal Akerman‘ın son filmi “No Home Movie”; Merlyn Solakhan‘ın (Merlin Ecer) 1986’da Berlin’de gösterilmiş, ardından da unutulmuş ve 30 yıl sonra Türkiye’de ilk kez gösterilecek filmi “Tekerleme” ve Queens, New York’ta yer alan, dünyanın etnik ve kültürel olarak en çeşitli mahallelerinden birisi olan Jackson Heights’ı usta belgeselci Frederick Wiseman‘ın gözünden keşfedeceğimiz “In Jackson Heights/Jackson Heights”.

Özel Gösterimler: Curtis, Hara ve Oliveira bir arada!

!f İstanbul’un usta yönetmenlerin son filmlerini ya da kült işlerini gösterdiği Özel Gösterimler bölümü bu yıl, sinema tarihinde dönüm noktası işlere imza atmış üç yönetmeni buluşturuyor.

Bunlardan ilki, Aşk ve Başka Bi’ Dünya Yarışması’nda jüri üyesi de olacak Adam Curtis. Korkunun siyasi kazanç için kullanımını konu alan 2004 tarihli “The Power of Nightmares: The Rise of the Politics of Fear/Kabusların Gücü: Korku Siyasetinin Yükselişi” ve Curtis’in BBC için çekilmiş ve bugüne dek hiç kullanılmamış 26 terabaytlık arşivden yola çıkarak sarsıcı bir kurguyla oluşturduğu, Batı’nın Afganistan oyunlarını ortaya döken “Bitter Lake/Acı Göl”, Curtis’in dehasına tanık olmak için kaçırılmayacak fırsatlar.

Bölümün bir diğer efsanevi ismi ise, filmlerinin gösterimleri için İstanbul’a gelecek Kazuo Hara. Hara’nın bütün büyük belgeselciler gibi kişisel olandan yola çıktığı ve eski karısı, feminist Takeda Miyuki’yi takip ettiği, bizi mahremiyetin, aşkın ve yakınlığın daha önce pek tanık olmadığımız sınırlarına götüren “Extreme Private Eros: Love Song/En Mahrem Eros: Aşk Şarkısı” ve Japon İmparatorunu düzenlediği suikastla öldürmeye çalışan Okuzaki Kenzo’nun yaptıklarını hem şok içerisinde hem de merakla takip ettiği, Joshua Oppenheimer’dan Errol Morris’e günümüz birçok yönetmenine ilham olmuş muazzam başyapıtı

“Emperor’s Naked Army Marches On/İmparatorun Çıplak Ordusu Hala İlerliyor”, belgesel tarihinin hazinelerini keşfetmek isteyenler için !f İstanbul’da.

Bölümün son filmi, geçtiğimiz yıl 106 yaşında kaybettiğimiz Manoel de Oliveira‘dan geliyor. Oliveira‘nın 1982 çektiği, ancak o öldükten sonra görülebileceğini vasiyet ettiği filmi “Visit, Or Memories And Confessions/Ziyaret ya da Anılar ve İtiraflar”, Türkiye’de ilk kez gösterilecek. Cannes Film Festivali, geçen yılki klasik film seçkisinde göstereceğini duyurduğunda sadece festivalin değil yılın en beklenen sinema olaylarından birisine dönüşen bu otobiyografik ve oldukça kişisel “Ziyaret ya da Anılar ve İtiraflar”, geçmişten geleceğe gönderilmiş bir mektup gibi de okunabilecek çok özel bir film.

Gökkuşağı: Gökkuşağının altında hepimize yer var!

!f İstanbul’un ilk yılından beri, sevmekten korkmayanların ve gökkuşağının altında hepimize yer var diyenlerin filmlerini buluşturduğu  “Gökkuşağı” bölümünde izleyeceğimiz filmler ise şöyle: Beş yıl önce !f’te gösterilen “William S. Burroughs: A Man Within” filmiyle tanıdığımız Yony Leyser‘in seyirciyi günümüz Berlin yeraltı dünyasında ve sıradışı barlarında gezintiye çıkararak dokunaklı, ayrıksı ve kışkırtıcı insan hikayeleri anlattığı ilk kurmacası “Desire Will Set You Free/Arzu Seni Özgür Bırakacak; Bombay’lı müzisyen Sahil ve New York’ta hayatına devam eden işkolik Jai’in birlikte çıktıkları kısa tatilde iki erkeğin arasındaki ilişkiyi konu alan Hindistan yapımı Loev/Akş”; Karolina Bielawska‘nın kendisi olmayı hayatındaki herkesten çok isteyen bir kadının hikayesini konu alan belgeseli “Call Me Marianna/Bana Marianna De”; “La Nana/Hizmetçi”, “Old Cats/Yaşlı Kediler” gibi filmlerinde yarattığı özgün kara mizahıyla eleştirmenleri ve seyirciyi büyüleyen Şilili yönetmen Sebastián Silva‘nın, bir gey çiftin en yakın arkadaşlarından taşıyıcı anne olmasını istemeleri sonrası gelişen olayları anlattığı, 2015 Berlin’den Teddy Ödülü’nü almış “Nasty Baby/Yaramaz Bebek”; “American Pie/Amerikan Pastası”nın yaratıcısı ve fenomen televizyon dizisi “Mozart in the Jungle”ın senaristi Paul Weitz‘ın yönettiği, Lily Tomlin’in yılın en çok övülen performanslarından birini verdiği komedi “Grandma/Anneanne”; Havana’nın kendine has havasında geçen, içten hikayesini klişelere düşmeden anlatmayı başaran, İrlanda’nın 2016 Oscar adayı “Viva” ve Rüzgar Buşki‘nin yönettiği, 2013 Haziran’ında İstanbul’da geçen, direnişin rengarenk filmi “#direnayol”.

Ev: Ev dediğimiz Türkiye

!f İstanbul‘un, Türkiye sinemasının son bir yılını mercek altına alan ve alternatif sesleri bir araya getiren Ev bölümünde izleyeceğimiz filmler ise şöyle: Esen Işık‘ın Pippca Bacca’ya ithaf ettiği, dört karakterin kendilerinden daha güçlü olan karakterler karşısında nasıl değiştiklerini anlatan ilk kurmacası “Köpek”; David Hovan‘ın “Born in Adana/Doğum Yeri: Adana”, Ömer Akbaş‘ın “Son Nefes” ve Sidar İnan Erçelik‘in “Patronsuzlar” belgesellerinden oluşan “Hayat, Devam” seçkisi; “Mahallenin kedileri siz eve girdikten ve ortalıktan kaybolduktan sonra ne yapıyor” sorusuna eğlenceli yanıtlar bulan, Galata, Cihangir, Feriköy gibi semtleri dolaşarak İstanbul’un kedilerini filme çeken “Nine Lives: Cats in Istanbul/Kedi”; Deniz Gamze Ergüven‘in Türkiye’de kadın veya çocuk olmayı değil, kendileri olmayı seçen beş kız kardeşin hikayesini etkileyici bir dille anlattığı, 2016 Oscar’larında Yabancı Dilde En İyi Film Ödülü için Fransa’yı temsil eden “Mustang”

!f music: !f’in müzik festivali 5 yaşında!

İş Bankası Maximum Kart partnerliğinde düzenlenen !f music, bu yıl beşinci yaşını kutluyor ve müziği sinemaya, sinemayı sahneye taşımaya, partileriyle de İstanbul gece hayatını hareketlendirmeye devam ediyor.

Müzik severlerin !f programında ilk baktıkları bölüm olan !f music’te Janis Joplin‘den Blur‘e, Kurt Cobain‘den The Residents‘a, her biri külte dönüşmüş müzisyenlerin filmleri Türkiye’de ilk kez !f İstanbul‘da gösterilecek. Rock müziğin tanrıçası Janis Joplin‘in hayatını anlatan ve ailesi tarafından da onaylanmış ilk belgesel olma özelliği taşıyan, sanatçının John Lennon, Yoko Ono, Jimi Hendrix gibi yıldız isimlerle birlikte çekilmiş görüntülerini de ilk kez izleme şansına ulaşacağımız “Janis: Little Girl Blue/Janis: Hüzünlü Küçük Kız”; Nirvana’nın kurucusu, son 25 yılın en büyük rock yıldızlarından Kurt Cobain’in kişisel günlükleri ve ses kayıtlarından oluşan, Rolling Stone dergisinin de deyimiyle “filtresiz bir Cobain deneyimi” sunan “Cobain: Montage of Heck/Cobain: Kahrolası Montaj”; 90’larda çığır açan müzikleriyle bugünün pek çok grubuna ilham olmaya devam eden brit pop grubu Blur‘un Nisan ayında yayınladığı ve 12 yıl sonra bir araya gelerek yaptıkları ilk albüm olan “The Magic Whip” için çıktıkları dünya turnesini izleyen “Blur: New World Towers”; Hip-Hop modasının 70’lerden günümüze uzanan tarihçesini kronolojik bir hikayeyle anlatan Sacha Jenkins belgeseli Fresh Dressed/Cakalı Faça”; gündüzleri bakıcılık yapan geceleri de Princess Shaw’a dönüşen Samantha Montgomery’nin Youtube’da bir müzik kariyeri inşa edişini anlatan “Thru You Princess/Sayende Prenses” ve kimliklerini hala saklı tutan avangart rock grubu The Residents’ın 40 yıllık kariyerlerini konu alan “Theory of Obscurity: A Film About the Residents/Belirsizlik Teorisi: The Residents Hakkında Bir Film”, sinema salonlarını müzikle kaplayacak !f music filmleri.

!f music partileri

Yılın merakla beklenen etkinliklerden !f music partileri bu yıl müzikseverleri Babylon’da karşılayacak. İş Bankası Maximum Kart partnerliğinde düzenlenecek !f music, 20 Şubat’ta KAZAMADA‘nın hayat veren müziği ve Maryam Saleh‘in büyüleyici sesiyle !f İstanbul’u açıyor!

Hayat Bu Kapağın Altında’nın desteğiyle gerçekleşecek gece, Ortadoğu’nun farklı seslerini bir araya getirerek !f İstanbul’un 15. yaşına özel bir kutlamaya dönüşecek. Festival programında da izleyeceğimiz “Yallah! Underground”ın hayat veren müziklerinden ilham alan !f İstanbul Açılış Partisi‘nin yıldızı KAZAMADA olacak. Lübnan’dan Zeid Hamdan, Mısır’dan Donia Massoud, Ürdün’den Mahmoud Radaideh ve Filistin’den Tamer Abu Ghazaleh‘in bir araya gelerek kurduğu KAZAMADA, Arap dünyasında kendi türünün ilk örneği sayılıyor. Yaptıkları müziği Neo-Arabic-Pop olarak tanımlayan ve bugüne dek özel projeler için buluşan grup, bu kez !f İstanbul için aynı sahneyi paylaşacak. Gecenin bir diğer sürprizi ise, büyüleyici sesiyle geceyi etkisi altına alacak Mısırlı şarkıcı ve söz yazarı Maryam Saleh olacak. Saleh, KAZAMADA‘ya vokalde eşlik ederek hafızalara kazınacak bir gece yaşatacak. KAZAMADA‘nın hemen ardından ise Ortadoğu ve Anadolu’nun müzikal zenginliğini, elektronik dünyasının farklı disiplinlerini setlerinde buluşturmayı başarmış Fortuna Records “dans devam etsin” diyecek.

‘Arzu’ 26 Şubat gecesi özgür kalacak!

!f İstanbul’un ilk yılından beri şehrin tüm renklerinin birlikte kutlandığı, yılın en çok beklenen partisi Gökkuşağı ise 26 Şubat‘ta gerçekleşecek! Parti, bu yıl “Gökkuşağı” bölümünün en kıvrak filmi, Berlin’in artık dünyaca ünlü underground müzikleriyle bezeli “Desire Will Set You Free/Arzu Seni Özgür Bırakacak”tan esinleniyor. Cinemaximum Nişantaşı City’s’de yapılacak gösterimin ardından konukları Babylon‘a çağıran Gökkuşağı Partisi, filmin müzik süpervizörü Joey Hansom‘ın özel setiyle başlayacak ve ardından gecenin kraliçesi, filmin de oyuncularından Venezuelalı şarkıcı ve DJ Aérea Negrot ile devam edecek. Gecenin kapanışı ise İstanbul eğlence hayatının yakından tanıdığı Mr. Sür‘den gelecek. !f music parti biletleri, öğrenci 35 TL, tam 45 TL olarak Biletix’te satışa sunulacak.

!f²: !f İstanbul 33 şehir, 50 noktada aynı anda

Dünyada ilk kez !f İstanbul tarafından gerçekleştirilen ‘alternatif film dağıtım ve paylaşım’ projesi !f², bu yıl Abu Dis’ten Girne’ye 50 farklı noktaya ulaşacak. İş Bankası Maximum Kart ve İş’te Üniversiteli partnerliğinde, Mediatriple tarafından sağlanacak dijital altyapıyla ve Anadolu Kültür danışmanlığında yedincisi yapılacak !f², !f İstanbul’un festival salonlarını Türkiye’de 27 şehrin yanı sıra Abu Dis, Girne, Gümrü, Kudüs, Erivan ve Ramallah‘a taşıyacak. Festivalin son üç günü olan 26-27-28 Şubat tarihlerinde İstanbul’da gösterilecek 5 film, 33 şehir ve 50 farklı noktada, 15 bin kişiye aynı anda ulaşacak. Gaziantep’te 7, Şanlıurfa’da 2 farklı noktada da Arapça altyazıyla Suriyeli mültecilere özel gösterimler gerçekleşecek. Gösterimlerin ardından İstanbul’da yönetmenlerle yapılacak söyleşiler internet üzerinden canlı yayınlanacak ve bu şehirlerdeki katılımcılar da sohbeti izleyip, yönetmenlere soru sorabilecek. !f² kapsamında bu yıl; “Speed Sisters/Hızın Kızları”, “Ormana Doğru/Into the Forest”, “Sonita”, “Paradise/Cennet” ve “Mustang” gösterilecek.

Türkiye’den Kısalar: Yılın en iyi kısaları bir arada

!f İstanbul‘un kısa metrajlı film üretimine dair son bir yıl içerisindeki eğilimlerin derlemesini yapmak amacıyla hazırladığı “Türkiye’den Kısalar” bölümü, bu yıl da yönetmen ve yapımcıların yanı sıra kısa film izleyicilerinin önerileriyle hazırlandı. !f İstanbul‘un tematik olarak programladığı “Türkiye’den Kısalar” derlemeleri İstanbul, Ankara ve İzmir’de çeşitli festival sinemaları ve mekanlarında ücretsiz olarak !f izleyicilerine sunulacak. İstanbul’daki gösterimler sırasında yapılacak “İzleyici Oylaması” sonucu bir kısa filmin yönetmeni uluslararası bir festivale izleyici olarak katılmaya hak kazanacak.

Bu yıl “Türkiye’den Kısalar” bölümü üç derlemeden oluşuyor.

Sanatta ve sanatla hayatta kalmak üzerine kısalardan oluşan “Hayaller ve Duvarlar” derlemesinde, Yakup Tekintangaç‘ın “Azad”, İbrahim Yeşilbaş‘ın “Kameralı Çocuk”, Melis Balcı ve Ege Okal‘ın “Merkür”, Emre Sert ve Gözde Yetişkin‘in “Rodi” ve Serdar Yılmaz‘ın “Su Birikintisi” adlı kısaları; konuşulmayanlar üzerine filmlerden oluşan “Her Şey Yolunda…” derlemesinde, Eytan İpeker‘in “Dağınık Yatak”, Hale Güzin Kızılaslan‘ın “Dönüş”, Gülistan Acet‘in “Günah”ı, Oğuzhan Kaya‘nın “Savaş Bölgesi”, Onur Saylak ve Doğu Akal‘ın “Orman”, Fatma Belkıs ve Emre Birişmen‘in “Hepgece” adlı kısaları; adını bir Baba Zula şarkısından alan “Dört duvar arası kapanmaz ki!” derlemesinde ise, Serkan Ertekin‘in “Aidiyet”, Leyla Toprak‘ın “Uzak mı…”, Süheyla Schwenk‘in “Meral, Kızım”, Ziya Demirel‘in “Salı”, Mehmet Emrah Erkanı‘nın “Tuhaf Zamanlar” ve Ali Farkhonde‘nin “Ziba” adlı kısaları yer alıyor.

Festivalin kampanyası Rafineri’den

Festivalin “!f İstanbul Birleştiriyor!” adlı 2016 kampanyasının afişi ve reklam filmi, Türkiye’nin önde gelen ajanslarından Rafineri tarafından hazırlandı. Festival afişi Resul Geniş tarafından tasarlanırken, illüstrasyonu Aykut Aydoğdu üstlendi.  Yaratıcı yönetmenliğini Ayşe Bali‘nin üstlendiği, yaratıcı ekibinde Kerim Gürsel, Sezer Üstungel ve Resul Geniş‘in yer aldığı “!f İstanbul Birleştiriyor!” filmi, Cansu Boğuşlu yönetmenliğinde ve Tamer Üner yapımcılığında, Spark Film tarafından çekildi. Ayşe Bali‘nin seslendirdiği filmin görüntü yönetmenliğini David Griffiths, müziklerini Tufan Aydın üstlenirken, post prodüksiyonu MOJO tarafından yapıldı.

Biletler biletix’te!

15. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali‘nin biletleri 5-7 Şubat tarihlerinde İstanbul için, 19 – 21 Şubat tarihlerinde de Ankara ve İzmir için biletix’te % 10 indirimle ön satışa çıkacak. Bu yıl festival biletleri biletix‘ten ve sinema gişelerinden satın alınabilecek.

İstanbul’da bilet ücretleri:

Hafta içi gündüz gösterimleri: 9 TL (19:00 öncesi tüm seanslar)

Hafta içi 19:00 seansı ve sonrası ile hafta sonu tüm gün: Tam: 18 TL Öğrenci: 15 TL

21:30 – 22:00 seansları: 20 TL

Ankara ve İzmir’de bilet ücretleri:

Hafta içi gündüz gösterimleri: 9 TL

Hafta içi 19:00 seansı ve sonrası ile hafta sonu tüm gün: Tam: 17 TL Öğrenci: 14 TL

21:30 – 22:00 seansları: 17,5 TL

İş Bankası Maximum Kartlılara özel avantajlar


Festivalde İş Bankası Maximum Kart sahiplerine özel olarak hazırlanan “Maximum Film” ve “Maximum Müzik” paketleri ile biletlerde % 50 indirim ayrıcalığı sunulacak. İş Bankası Maximum Kart sahipleri, “Maximum Film” paketiyle en az 4, en fazla 20 adet festival sinema biletini, “Maximum Müzik” paketiyle ise en az 2, en fazla 6 adet parti biletini %50 indirimle satın alabilecekler. Paket almayı tercih etmeyen İş Bankası Maximum Kart sahipleri için de film ve parti biletlerinde ön satışta %20 indirim ayrıcalığı sunulacak.

Sanatın ikonları !f istanbul’da buluşuyor

!f İstanbul, 2016’nın “en ilham verici” yönetmenini arıyor!

Yapımlab ve !f İstanbul’dan kısa film yapmak isteyenlere müjde!

David Bowie klasikleri !f İstanbul’da gösterilecek

Bağlar: Türkiye’den yılın en iyi aktivist belgesel adayı


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.