Tango uslu çocukların dansı değildir

Tangonun yüzyıllarca dini, ahlaki ve geleneksel anlayışa uymadığından dolayı suçlanması kaçınılmaz oldu. Nedir Tango?

tangoEdip Cansever’in dizelerinde sözünü ettiği ‘Tangolar kendisiymiş, kim kime ne deseymiş/ Her yer tanrı gibiymiş, bir sonsuz pistmiş’ bu sonsuz pistte insan tanrısal gücünü sınayarak, aşkı ve kendini hep yeniden mi inşa eder?

Yeni Türkiye’de adının başına ‘Uslu’ sıfatı koyan grupların ‘Tango festivallari’ni ‘Zina festivali’ ilan etmesi, hiçbir platformda tepki görmedi. ‘Allah’tan korkun! Açık günaha, zinaya izin vermeyin! Müzik eşliğinde kadın-erkek arasında bedensel yakınlaşma- yapışma sağlanarak, sahnede zinanın sergileneceği bir festivalin ne dinimizde ne de milli kültürümüzde yeri yoktur, olamaz!’ tarzında tehdit bildirileri dağıtarak, tangonun ayakta yapılan bir zina türü olduğu ilan edilmiştir. İnsanları günaha davet eden bu tür erotizm, toplum içinde olmamalıydı.


Tangonun yüzyıllarca dini, ahlaki ve geleneksel anlayışa uymadığından dolayı suçlanması kaçınılmaz oldu. Nedir tango? Edip Cansever’in dizelerinde sözünü ettiği ‘Tangolar kendisiymiş, kim kime ne deseymiş/ Her yer tanrı gibiymiş, bir sonsuz pistmiş’ bu sonsuz pistte insan tanrısal gücünü sınayarak, aşkı ve kendini hep yeniden mi inşa eder?

Latince dokunmak anlamına gelen ‘tangere’ sözcüğünden türeyen Tango, 19. yüzyılda Güney Amerika’ya dünyanın her ülkesinden göçen ve geçmişini silmeye çalışan insanların hüznü ile beslenerek doğdu. Asıl olan bedene dokunmak gibi görünse de ruhun yalnızlığına bir kibrit çakımı ışıktı. Kötü yazgılarını kabullenmiş gibi görünen bu köksüz insanların sevgisizliğe başkaldırısıydı tango.

19 yüzyıl başlarında ellerinde emeklerinden başka sermayesi olmayan bir çok vatansız insan, umutlarını büyüterek Fransa’dan, İtalya’dan, Macaristan’dan, İspanya’dan ve Portekiz’den Arjantin’e göç etti. Yabancı oldukları bu yeni ülkede yaşanan ekonomik ve sosyal sıkıntılar, büyük hayal kırıklıklarını doğurdu.

Göçmenlerin çoğunluğunun erkek olması ve sayıca azınlıkta olan kadınların eğlence sektöründe değerlenmesine neden oldu. Bu değer, dokunma duygusunu da beraberinde getirdi. Cinselliğin emekçi sınıfta ‘Açlık’ halini alması, fahişeliği yükselen bir sektör yaptı. Kadın sayısı yetersizdi:Eşlerini, çocuklarını, sevgililerini geçmişte bırakan bu insanlar, Boenos Aires’in kadın pazarının en sadık ziyaretçileri oldu.

Genelevlerin sayısı artarak işçi sınıfının eğlence mekanı haline gelmesi kısa sürede gerçekleşti. Parayla mutluluk arayanlara kadın sayısı az geldiğinden, mekanların kapısında uzun kuyruklar meydana geliyordu ve bekleyenlerin oyalanması gerekiyordu. Göçün oluşturdu sentez tangoyu yarattı. Müziksel kökeninde, İspanyol dans figürleriyle şekillenen ve Küba müziği ile harmanlanan, Alman ulusuna ait bir tür akordeon olan bandoneon ile çalınan evrensel bir yaratı.

“Matmazel Ivonne genç bir kızdı/ Montmatre’ın seçkin bölgesinde/ Mutlu bir sokak kızının esip geçen zarafetiyle/ Canlılık getirirdi Les Quatre Art’ın parti gecelerine…” Enrique Cadicamo

Kırmızı ve turuncu renkli kumaşların sıkıca sardığı bedenleriyle siyah saçlı, gece gözlü fahişeler ve onların, sılalarını unutan kavalyeleri, milango dansının ve İspanyol tangosunun hızlı temposunu, duygusal karakterini birleştiren aşktı! Kadın ve erkek bedeninin en ateşli ahengi salt bu dansla yaşam buldu.

Daha da derinleşen hasretin suskunluğunu parçalamaya ve hareketsizliğin yangınlarında üşüyen çocuk elleri gibi kendi nefesiyle ısınmaya çalışan; tüm zamanların bilgesi olmaya ve bilge olmak isterken ne kadar cahil olduğunu anlayan üst sınıf toplum, tangoyu ahlaksızlık, zina olarak gördü. Oysa, büyüsü bozulmasın diye her zaman saklanan ve saklandığı yerin unutulduğu bir dokunuştu, ateşti, aşktı!

tango

Toplum tarihi boyunca ahlak, iman, korku, bilim, teknoloji, devlet, sömürü, faili meçhul cinayetler ve yalanlarla inşa edilirken; ataleti yaşam tarzı heline getiren yerleşik düzenin temelini ‘Tangolar’ dinamit lokumunu patlatarak, ağır tahribatlara neden oldu! Yaşamın gerçeği ile toplumun gösteri direnişini ve otoritenin yasakçı tüm bakış açısını reddetti! Geleneksel ahlaki kurallara, dansının figürleri ve şarkılarının argo, küfür ve cinsellik dolu sözleriyle karşı duruş sergilediğinden, aslında tamamen de politik bir tavır takındı.


Buenos Aires tangosunun sözleri, elit salon insanlarının zarif ve asil aşklarının aksine, sokak aralarında, karanlık ve izbe köşe başlarında yaşanan, cinsellik ağırlıklı tutkulu aşkları küfürlerle, argo sözcüklerle dile getirir. Bu şarkılar, anlattıkları olay ve insanlar kadar aşık, sert ve çarpıcıydılar!

Öncü olması, farklı ve kendi tarzını sergilemesi; dilini ve kültürünü yaratması; dünya genelindeki etkisi, tangonun ‘Avangart’ olduğu gerçeğini kanıtlamaktadır. Ortaya çıkışından sonra tangonun muhalif, yasadışı ve tehlikeli bir dans olarak görüldüğüne şaşırmamak gerekiyor.

Kentin limanındaki barlarda, genelevlerde ayak takımının, yani yeraltı insanlarının eğlencesi olan tangolar, Boenos Aires’in üst tabakasında skandal olarak algılandı. Kadın ve erkek bedeninin, hiçbir dansta olmadığı kadar birbirlerine yapışık olması; bacakların hareketleri soylu sınıf içinde ‘ahlaksızlık’ olarak kabul edildi.

Yirminci yüzyılın başlarında Avrupa’ya geçen tango, sosyetede çılgın bir moda halini aldı ve 2. Dünya Savaşı’na kadar popüler olarak kaldı.

Tangonun halka dönük kişiliği, Avrupa’ya gelmesiyle birlikte dönüşüme uğradı. Yürüyüşler, dönüşler, yön değiştirmeler başka bir yorumla sunulmaya başlandı. Kendi has yalınlığı, içtenliği, neşesi ve keyfiliği yok olurken, müziğin de sözlerinde ağdalı bir melankoli ağır bastı.

“Şimdi sana ağlayan şu tuz tanesiyim/ belki, hayata gözlerimi yumduğum gün/ seni göreceğim ve öğreneceğim/ son diye bir şey olmadığını’ Astor Pıazzolla; ya da Özdener Koyutürk’ün ‘papatya gibisin, beyaz ve ince/ eziliyor ruhum seni görünce/ ismin dudaklarımı yakıyor neden/ nedir bu çektiğim, senin elinden”

Tangonun yumuşadığı ve sokaklardan salonlara taşındığı gerçek bir yozlaşma dönemi oldu ne yazık ki!

Oysa, aşkın ritmi ve dengeleri tangonun felsefesini oluşturmaktadır. Partneri tutuş pozisyonlarına baktığımızda uzak- orta-yakın tutuşlar güvenmenin ne demek olduğunu gösterir. Uzak duruş hali, partnerin en sıkı tutulduğu andır, ayrılık korkusunun, aşkın yaşanmayacak oluşunun verdiği hüzündür aslında; yaşam gibi yörüngede kalma çabaları gösterebilmek, kaçamak adımların ve hareketlerin önüne geçebilmek; hatta, düşmek pahasına ağırlığı partnerin üzerine verebilmek, onun tutacağına, asla bırakmayacağına inanmak.

Kadın cazibesine karşı koyamayan yalnız erkeğin sevgiyi öğrenmesine ve iki farklı bedenin ‘Bir’ olup, yola çıkmasına hiç istememelerine rağmen, düşmanlıkla tanıklık eder ‘Yeni Türkiye’nin Uslu çocukları!

Tango yeraltı kültürünün bir gösterisidir! Yeraltı dünyasında yaşam tarzı, ilişkileri, ahlakı farklı insanlar bulunmakta ve her zaman yerüstünün kurallarına muhalif olmaktadırlar. Hırsızlar, kadın tacirleri, fahişeler, gayler, lezbiyenler, travestiler, bağımlılar, tetikçiler, direnişçiler…Hepsinin kendine ait farklı dünyası bulunmaktadır. Yarattıkları alternatif evrenin en sahici dansı tangodur!


Yaşamın bir formülü varsa bu insanın kaderi ile dans edebilmesidir! Tango, diğer danslar gibi ne ruhu iyi edebilecek ilaç ne de tesellidir; o, kapanmak üzere olan yaralara tuz basarak dağlayan ve anımsatandır.

Alfa kadınlarının 7 ortak özelliği